Camilerde ayarı kaçan hoşgörü!
İstanbul, yeni tip koronavirüs (Kovid-19)
salgının bütün sıkıntılarına rağmen tarihi günler yaşıyor. 86 yıl sonra müze
yaftası boynundan çıkarılarak tekrar aslına rücû ettirilen Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nde 24 Temmuz Cuma gününden beri
bayram yaşanıyor. Dünyanın her yerinden gelen Müslümanlar Ayasofya’da namaz
kılabilmek, gayrimüslim turistler ise bu muhteşem mâbedi görebilmek için âdeta
yarışıyor.
*
İstanbul’da bayramları derinden hissedebilmenin yollarından birisi de Eyüp Sultan’dan geçiyor. Oradaki manevi havayı teneffüs etmek, insanı âdeta dostun dostuna götürüyor. Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacirlerin safına katılmış gibi Ebu Eyyûb el-Ensarî’ye misafir olmanın sevinci iliklere kadar hissediliyor. Dostun dostuna yakın olmak, dosta yakınlık hissini harlandırıyor. Ebu Eyyûb el-Ensarî’nin makamı Medine sokaklarına dönüşüyor.
İstanbul’un maneviyat sofrası Eyüp Sultan’da her dilden, her dinden, her renkten insan yitiğini arayan çaresizler gibi bîtap bir halde mecnunlaşarak dolaşıyor. Makamın etrafında açılan eller, gözlerden dökülen yaşlar, dillerde terennüm edilen dualar durmaksızın değişiyor. Duygu yoğunluğunun hiçbiri diğerine benzemiyor. Sel gibi akan topluluk gökkuşağı gibi durmaksızın renk armonisi sunuyor.
Kimi Arap, kimi Alman, kimi Fransız, kimi Müslüman, kimi Hıristiyan, kimi hicabından perişan; Eyüp Sultan arı kovanı gibi kaynıyor. Kimi mini etekli, kimi kısa şortlu, kimi şalvarlı, kimi şallı, kimi sakallı; iç avlu dolup dolup boşalıyor.
Ebu Eyyûb el-Ensarî, ziyaret eden herkese ama herkese sonsuzluk bahçesinden huzur dağıtıyor. Diğer taraftan ise, bu kutsal mekânlarda meşrebi genişlere Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hoşgörüsü(!) cami cemaatını şaşırtıyor.
Kutsal mekanları gezen bazı ziyaretçilerde maske yok, sosyal mesafe yok, haya hiç
yok!..
Bir görevli çıkıp da edebe mugayir davrananlara;
“Allah’ın huzurundasınız!..
Müslümanların mâbedindesiniz!..
Ebu Eyyûb el-Ensarî’nin
makamındasınız!..
Buraya böyle yarı çıplak
giremezsiniz!..
Mahrem yerlerinizi teşhir
edemezsiniz!..
Edeb Yâ Hû!..” diye uyarmıyorsa sıkıntı büyük demektir.
Son yıllarda camileri ziyaretlerin çoğalmasıyla birlikte bu tür görüntüler sık sık tezahür etmeye başladı. Bu Eyüp Sultan’da da böyle, Sultan Ahmet’te de böyle, Çamlıca’da da böyle, 86 yıl nâhoş görüntülere sahne olduktan sonra tekrar ibadete açılan Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nde de böyle. Ramazan’ın Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif’teki uhrevi havasını tenefüs etmek için ziyaret edenlerin karşılaştığı bazı görüntüler “hoşgörü” değil, ancak “rezalet”le izah edilebilir. Rehberli ve rehbersiz turistler “yarı çıplak” bir vaziyette bu mâbedi ziyaret ederek hem cemaatin hem de mekânın ruhunu incitmeye devam ediyor.
*
Bu hassas konuya kaç defa dikkat çektik, kaç defa yazdık, kaç defa altını çizdik; fakat ilgili mercilerin dikkatini celbetmeye yeterince muvaffak olamadık. Fakat “Et tekraru ahsen, velev kâne yüz seksen” (Tekrar güzel şeydir. İsterse 180’inci kez olsun) sözü mucibince emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker görevimizi ifâ etmeye devam edeceğiz.
Çünkü camiler Allah’ın evleri, buraya gelenler ise ev sahibi olan Allah’ın misafirleridir. Birlik ve kardeşlik gibi toplumun hayatını güçlendiren manevi unsurların bulunduğu cemaate ve bu cemaatin toplandığı yer olan camiye giderken bazı dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. “Ey Âdemoğulları!.. Her mescide güzel elbiselerinizi giyerek gidin, yiyin, için fakat israf etmeyin, çünkü Allah israf edenleri sevmez” (A’râf, 31) emrinin yanında, bazı dinî ve ahlâkî esaslara riayet etmek gerekir.
“Allah’ın Evi”
diye nitelendirilerek yüceltilen camilere girecek kimselerin maddi pisliklerden
temizlenmiş olmalarının yanında cünüplük gibi hükmî, küfür gibi manevî
kirliliklerden de arınmış olmaları gerekir. Cünüp, hayız ve nifas gibi
hallerden temizlenmeden bu mekânlara girilmesi yasaklanmıştır. Dolayısıyla cami
ve mescitlere giderken her şeyden önce cami âdâbına dikkat edilmesi önem arz
etmektedir.
*
Diğer selâtin camilerinde olduğu gibi Eyüp Sultan, Sultan Ahmet ve Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nde de yoğun ilgiye rağmen caminin ihyâsında bazı ârızî durumlar göze çarpıyor. Cami âdâbına rivayet edilmediği, bu çirkin görüntülerin de cami cemaatini rahatsız ettiği gözden kaçmıyor.
Bu mekânlar ibadet saatlerinde belli bir düzene
sokulmalı, baş-bacak açık, yalın ayaklı turistlerin arz-ı endam etmesine
müsamaha gösterilmemelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na, özellikle de kurumu sevk ve idare eden Prof. Dr. Ali Erbaş’a bu hususta çok büyük bir yükümlülük düşmektedir. Yoksa yeryüzünün cennet bahçeleri olan camiler; turistlerin âdâba riayet etmeden edeb yerlerini göstere göstere gezdiği, namazları ifsâd ettiği, mimarî eser olmanın ötesinde bir anlam ifade etmeyecektir.
Lütfen!.. “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” diyen Rahmet Peygamberi’nin ümmeti olarak mâbedlerde karşılaşılan nâhoş görüntülere sebep olanları saygı, terbiye, hayâ ve nezakete davet edelim!..