Camiler beldesi Edincik
(BALIKESİR’İN 3 GÜZELİ -2)
Bugün,
Emin beyin “sakın görmeden gitmeyin”
diye salık verdiği Bandırma’nın en tarihî mahallesi Edincik’e yolumuzu düşürmek
niyetimiz!.. Güneş zevâle ermeden ilk Edincik otobüsünü yakalama telaşıyla
sahildeki otobüs durağına gelsek de, durakta in cin top oynuyor.
Acaba
yanlış durağa mı park ettik?!.. Hayır, hat tabelasında Edincik yazıyor.
Çok
geçmeden kulaklığını takmış, dış dünyayla bağlantısını kesmiş bir genç
beliriyor.
Acaba
sorsak mı, sormasak mı?.. İnsan tırsıyor biraz!.. Çünkü kime bir adres sorsak,
“ben de bilmiyorum...” cevabıyla
karşılaşıyoruz. İnsanlar, “kardeşim
neden mobbing uyguluyorsunuz, internette Google arama motoruna sorun, elinizle
koymuş gibi bulun!..” dercesine yüzümüze bile bakma gereği duymuyor.
Vay
be!.. Çocukluğumuzda bize birisi adres sorsa, adrese teslim etmeden içimiz
rahat etmezdi!.. Ne günlere kaldık!..
BURUN DİREĞİNİ SIZLATAN KÖTÜ
KOKULAR
Neyse
ki genç, kafasını kaldırıp, “ben de o
arabayı bekliyorum, şimdi gelir” dedikten sonra elindeki telefonla sörf
yaparak ruhunun gıdasını(!) almaya devam ediyor. Çok zaman geçmeden otobüs
durağa yanaşıyor, BALKART’ını basıp
seyr-ü sefer edenleri Bandırma Kalesi’nin altından geçerek sıfırdan doksan
rakımlı zirvedeki duble yola çıkarıyor. Yolcular Kyzikos Antik Kenti ve
civardan elde edilen kalıntıların sergilendiği Bandırma Arkeoloji Müzesi’ni, 6.
Ana Jet Üssü’nü, Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’ni ve Onyedi Eylül Üniversitesi’ni temaşa ede ede beton yığınlarına veda
ediyor.
Eyyâm-ı
Bâhur sıcaklarını unutturan klimanın serinliğinde Gönen yolundan sapıp, Edincik
Mahallesi’nin sınırlarına ulaşıyoruz. 8 kilometrelik yolun sonunda mis gibi
orman havası bıçak kesiği gibi kesilip yerini ağır bir havaya bırakıyor.
Aman
yâ Rabbî!.. Burun kemiğini sızlatan hayvan pisliği ve tanımlanamayan kötü
kokular nefesleri kesiyor. Kokuya alışkınlar umursamazken, ilk defa
karşılaşanlar homurdanıyor: “Bu
memleketin bir belediye başkanı, bir milletvekili, bir bakanı yok mu Allah
aşkına. Mezbeleliği andıran bu yapıların faaliyet göstereceği başka yer mi
kalmamış. Yazıklar olsun!..” Bu rahatsızlığı bir kez daha “kulağının üstüne yatan” yetkililere
duyuralım.
Bu
nâhoş durumun tedirginliğiyle Edincik’e girerken tıpkı İstanbul’un Zeytinburnu
ilçesinde yıllarca tartışmaların odağında olan 16/9 Kuleleri’ni hatırlatan
yüksek tepelere yapılmış ve Bandırma’nın hangi tarafından bakılsa göze çarpan
TOKİ Evleri göze çarpmakla kalmayıp, ruhları da rahatsız ediyor. Koskoca ovada
yer kalmamış gibi eski Edincik’in tepesine heyûlâ gibi dikilmiş. Yatay mimariye
muhalefetin, çevreye uyumsuzluğun daniskası bu olsa gerek!..
“BASTIĞIN YERLERİ ‘TOPRAK’
DİYEREK GEÇME, TANI...”
Kadîm eserleri içinde barındıran açık hava müzesi Edincik’in girişinde ziyaretçileri önce mezarlıktakiler, arkasından da vatanı için kolunu ve dahi canını veren Edincikli Mehmet Çavuş karşılıyor.İstiklâl ve İstikbâl Şairimiz Âkif’in, “Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı, / Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. / Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı, / Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı...” dizeleri her zerresi şehit kanlarıyla sulanmış bu toprakların kutsiyetini bir kez daha hatırlatıyor.
Bugün
Cum’a. Edincik diğer günlerden daha farklı ve hareketli. Meşhur Edincik Pazarı
sıcağa rağmen arı kovanı gibi... Herkes yitiğini ararcasına koşuşturuyor.
Yöreye has zeytininden yağına, kavunundan soğanına, lorundan kelle peynirine,
sucuğundan yumurtasına kadar organik ve leziz gıdalar âdeta “ye beni” diye bağırıyor.
Tabi
cukkası sağlam olana!.. Fiyatların İstanbul’dan farkı yok, el yakıyor!.. Devir
doyumluk değil, tadımlık devri!.. Motto; az ye, sağlıklı kal!..
CUM’A SELÂSI DALGA DALGA
YAYILIYOR
Cum’a
vakti yaklaşıyor. Camiler beldesi Edincik, asırlardır hâlâ nüfusuna oranla
içinde en çok cami barındıran yer olma özelliğini koruyor. Edincik’te Ulu Camii, Emir Sultan Camii, Buhye Camii, Kümbet Camii, Çarşı Camii, Hamidiye Camii, Hisar Camii, TOKİ Hâfız Tâhir Camii, Başak Konut Sitesi Camii, 15 Temmuz
Şehitleri Camii isimli çoğunluğu tarihî olan 10 adet cami bulunuyor.
1961
yılında çıkan büyük yangında küle dönen ahşap caminin yerine yapılan yeni Çarşı
Camii’ne varıp Cum’a namazını edâ edeceğimiz ulu camilerden birini hoca ile
mülahaza etme arzusundayız. Caminin avlusuna aradığımızı bulmanın telâşıyla
giriyoruz. “Hoş geldiniz, ben bu caminin
imamıyım” diyen İsmail Çalışkan
hoca ile hemen tanış oluyoruz. Camiler beldesinde olmanın heyecanıyla bütün
ibadet ve manevi mekanların güzergahını bir çırpıda hafızamıza kazıyoruz. Cum’a
namazı için beldenin en eski camisi olan Ulu
Camii’de karar kılıyoruz.
İsmail
Çalışkan hocanın ikram ettiği dondurmaları ellerimize tutuşturduktan sonra
soluğu minarede alıp aşk ile Cum’a selâsını okumaya başlıyor. Çarşı Camii’nden
sonra İstanbul’un çifte ezanlarını hatırlatan muhteşem bir seremoni bütün
camilerin minaresinden dalga dalga yayılıyor. Bu davet, “Ey iman edenler! Cum’a günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen
Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için
daha hayırlıdır” (Cum’a Sûresi, 9) daveti.
Ulu
Camii’ye revân olma vakti. Fakat koştura koştura değil, sindire sindire.
Binlerce yıllık geçmişi olan Edincik’in hangi sokağına sapsanız önünüzü tarihî
bir kalıntı, tarihî bir ev, tarihî bir mâbed kesiyor. Arnavut kaldırım
taşlarının üzerinden yürüyerek kâdim mirasların arasında açık hava müzesi
kıvamında bir seyr-ü sefa yapmanın keyfine varıyoruz. Tarihî konakların
arasından yürürken Kümbet Camii’ne uğrayıp, yol kenarındaki istirahatgâhında
hesap gününü bekleyen “Kümbet Dedesi”ne
Fatihalar gönderiyoruz. Biraz daha ilerlediğimizde önümüzü “dur yolcu” dercesine ulu bir çınar
kesiyor. Üzerine iliştirilen tabeladan anlıyoruz ki, bu çınar Edincik’in fethinin
simgesi.
ECDAT YADİGÂRINA VEFA BÖYLE
Mİ OLUR!..
Erdek
yolunun kenarında Ulu Camii’ye giden
sokağın köşesinde bulunan Süleyman Paşa Çınarı’nın yanına iliştirilmiş mermere,
“Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa 1357
yılında Rumeliye geçerken atını bu çınara bağlamıştır” ifadeleri yazılmış.
Süleyman Paşa’nın Rumeli’ye geçerken atını bağlayıp yemek yediği ve burada
yanındakiler ile birlikte dinlendiği yaklaşık 7 asırlık çınar Edincik’in mührü
niteliğinde.
Fakat
“Süleyman Paşa Çınarı”nın önünde
duran Bandırma Belediyesi’nin çöp konteynerleri içimizi acıtmakla kaymıyor,
yüreğimizi parçalıyor. Bu toprakları vatan kılanlara vefa böyle mi olur!.. Bu
çirkin görüntü geçmişimize saygısızlığın daniskası.
Tabiat
Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü harekete geçip bu çirkinliğe son vererek,
tarihimizin mihenk taşlarından olan Süleyman
Paşa Çınarı’nın etrafı gül bahçesine çevirmeli. Derhal!..
ORMANLAR BİZİM MİLLÎ
SERVETİMİZ, KORUYALIM
Cami
Sokağı’nın başından yürürken Cum’a namazını eda edeceğimiz Ulu Camii’nin minaresi
görünmeye başlıyor. Issız sokaklarda az da olsa bir hareketlilik var.
Ulu
Camii’nin çevresinden yükselen selvi ve çınarlar en az minare kadar ulu.
Asırlarca birbirlerine yârenlik yapmanın huzurunu paylaşıyorlar. İçeride imam
vaaz ederken, dışarıdakiler Edincik’in arazisinin yabancılara satılmasından
şikayet ediyor. Çözüm basit; yabancıya değil, birbirinize satın. Çıt yok!..
Neyse
imam hatibe kulak verme vakti; “Ormanlar
bizim millî servetimiz, onları canımız gibi koruyalım, yanmalarına sebep olacak
bütün kusurlu hareketlerden kaçınalım!..” Ormanların yüzde 88’inin insan
eli ile çıktığı düşünülürse bu uyarı el-Hakk doğru!..
Cum’a
hutbesinin ardından bölgenin en eski, en Ulu Camii’nde namaz dört saflık
cemaatle edâ ediliyor. Aman yâ Rabbî!.. Cum’a namazında koskoca Ulu Camii’de
dört saf, ne günlere kaldık!.. Âhir zaman alameti!..
ULU CAMİİ, EDİNCİK’İN EN ESKİ
MÂBEDİ
İmama
camiyle ilgili bir şeyler sormak istiyoruz, “ben de yeniyim” diyerek duvarda asılı olan el yazması tabelayı
gösteriyor. Edincik’in en eski mâbedi olan Ulu
Camii, 1364 yılında Ertuğrul Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa ve akıncılarının
Rumeli’nin fethine geçerken burada konaklayıp, camiyi o zamanlar imar ettikleri
kayıtlarda geçiyor. Kapı üzerindeki mermerde ise Süleyman Bey’in donanma
komutanı Abdullah oğlu İltutan Bey
tarafından yapıldığı ifade ediliyor. Caminin hazîresindeki ulular meclisinde üç
tane sahabenin kabrinin olduğu rivayetiyle birlikte, yapının bânisi de hesap
gününü bekliyor. Camiyle yaşıt sayılabilecek asırlık selvi ve zeytin
ağaçlarının arasında, 15. yüzyıl ve 19. yüzyıla kadar tarihlendirilebilen
Osmanlı dönemine ait kabirler bulunuyor.
Kapının
önündeki şadırvanın yanındaki dikili taş dikkatimizi çekiyor. Daha önce
bahsetmiştik ya, “bu toprakların her
zerresi şehit kanıyla sulanmış” diye... Edincik’i canları pahasına
savunarak şehit düşenlerin isimleri “18
Eylül 1922 Kurtuluş Şehitleri Anıtı”ıyla 1945 yılında ölümsüzleştirilmiş.
Anıta isimleri kazının Ayşe Tuman, Mesude Kavıkcı, Hayriye İnce, Hüsnüye İnce,
Dudu İnce, S. Sanal, H. Tokat, S. Pelvan, B. Mete, O Günay, A. Berbat, Hz.
Özker, A. Küfeci, M. Babacan ve S. Çankırılı’yı rahmetle yâd ediyoruz.
RENGARENK TARİHÎ EVLER GÖZ
HAPSİNDE
Eyyâm-ı
Bâhur sıcakları bugün yine zirvede, meteorolojinin 40’ı geçtiği bilgisiyle
birlikte, uzmanlar sık sık “zorunlu
olmadıkça dışarı çıkmayın” uyarısında bulunuyor. Bu uyarıyı dikkate alıp,
caminin haziresindeki ulular meclisinin üzerinden yükselen selvi, çınar ve
zeytin ağaçlarının gölgesine sığınıyoruz. Bedenimizle birlikte, ruhumuz da
ferahlıyor. Mezar taşlarına bakıp “kimler
gelmiş, kimler geçmiş...” diyerek, etrafa neşe saçan cırcır böcekleri
eşliğinde bize bıraktıkları bu güzel belde için teşekkür ederek yanlarından ayrılıyoruz.
Yâ
Rabbî!.. Verdiğin nimetler için sonsuz şükürler...
Geldiğimiz
yoldan geriye dönüp, kâdim tarihin üzerinde yürüyerek Edincik’in kalbine
seyahatimizi sürdürüyoruz. Yıkılıp, yok olma aşamasına gelmiş tarihî yapıları
gördükçe içimiz acıyor. Vakit ikindiye yaklaşırken önünde mermerle çevrilmiş su
kuyusu bulunan Buhye Camii’nde
nefesleniyoruz. 1576 yılında yaptırılan dikdörtgen planlı, kagir yapıdaki Buhye
Camii, ahşap tavanı ve sadeliğiyle ruhları ferahlatıyor. Önünde bulunan Roma
dönemine ait kuyunun mermer kapağındaki Haç işareti dikkat çekiyor. Vakit
geliyor, ezanlar yine Edincik’in semalarını şenlendiriyor. Merkeze yakın olan
caminin cemaati Ulu Camii’nin Cum’a cemaatinden daha fazla.
Caminin
imam hatibi Salih Toker, tarihine
âşık birisi. Aldığı emaneti gelecek nesle ulaştırmak için gayret ediyor.
Edincik için kısa bir beyin fırtınası yaptıktan sonra rengarenk evleri temâşâ
etmek için vedalaşıyoruz. Yalnız Buhye isminin ne mânâya geldiğine cevap
bulamadan. Özellikle Türk Dil Kurumu başta olmak ürere, bilen varsa hem bizi,
hem de kamuoyunu aydınlatıversin... Arz olunur.
Biraz
ilerideki sokakta tipik Osmanlı geleneksel ev mimarîsinin en güzel örnekleri
rengarenk boyanıp restore edilerek, hem viraneye dönerek yıkılmaktan
kurtarılmış, hem de turizme kazandırılmış. Edincik’e gelinip de görülmeden
gidilmeyen eserlerin başında bu tarihî konakların olduğunu, sokağındaki
gelinliğiyle, arkadaşıyla, çocuğuyla, eşiyle poz verenleri görünce fiili olarak
teyit ediyoruz. Keşke diğer tarihî eserlere de aynı hassasiyet gösterilse,
yıkılıp gitmesine mâni olunsa. Keşke!..
‘KILIÇLA HUTBE OKUMA
GELENEĞİ’ ASIRLARDIR SÜRDÜRÜLÜYOR
Sırada
bu beldeye ismini veren ve hazîresinde Aydın
Bey’in bulunduğu Emir Sultan Camii’ni
ziyaret etmek var. Edincik’e kuşbakışı sayılabilecek bir yamaçtan bakan camiye
vakitsiz uğradığımızdan kimsecikleri görme imkânı bulamıyoruz. Sadece cami
değil, sokaklar da ıssız. Asırlardır cemaatin içeri girdiği kapı kündekâri
işçiliğinin en önemli örneklerinden. Mihraba doğru ilerlerken bir huzur
kaplıyor içimizi. Bu mâbedde bugün diğer camilerden farklı olan “kılıçla hutbe okuma” ritüeli vardı,
kaçırdık.
Edincik,
1379 yılında Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid Han’ın damadı olan ilim, irfan
erbâbı Emîr Sultan’ın emir eri olan Emir Aydın Bey tarafından fethedilmiş.
Edincik’i Bizanslılardan alan Emir Aydın Bey, Emîr Sultan Hazretleri’ne
hürmeten 1398 yılında Emîr Sultan Camii’ni yaptırmış.
Osmanlı
Devleti döneminde bir sefere çıkılacağı zaman Cum’a namazı bu camilerde
kılınıyor, sefer öncesi kılıcıyla minbere çıkan padişah, hutbesini elinde
kılıcıyla okuyor ve okunan duanın ardından orduya hareket emri veriyordu.
Kılıçla fethedilen belli yerlerde “kılıçla
hutbe okuma” geleneğinin devam ettirildiği yerlerden birisi de Edincik Emîr
Sultan Camii. Edincik’de Cum’a ve Bayram namazlarında kılıçla hutbe okuma
geleneği asırlardır devam ettiriliyor.
Mâbedin
önündeki bahçede, ulu çınarların gölgesinde medfun bulunan şehit Emir Aydın Bey
ve bir yoldaşı üzerlerindeki gül kokularını misafirlerine ikram ediyor. Bu
vatan böyle yiğitlerin, canını Allah yolunda hiçe sayanların emaneti. Bu kutlu
emanetin farkında olan bir âdemoğlu caminin yukarı sokağındaki evinin
camlarını, duvarlarını âyet, hadis ve dualarla donatmış.
***
KUTALMIŞOĞLU SÜLEYMAN BEY
TARAFINDAN FETHEDİLMİŞ
Edincik, Bandırma’ya bağlı bir belde iken 12 Kasım 2012 yılında çıkan yeni Büyükşehir
Yasa Tasarısı ile Balıkesir’in büyükşehir ilan edilmesiyle mahalle
statüsüne kavuşmuş. Edincik, tarih olarak aslında Bandırma’dan daha köklü bir
yerleşime sahip olmasına rağmen hak ettiği yerde olmayan kâdim bir mahalle.
Bandırma’ya 8 km uzaklıktaki Edincik Mahallesi’nin tarihi M.Ö. 4000’lere
dayanıyormuş. M.Ö. 1073-800 dönemlerinde Persler, Makedonlar ve Roma Bizans
hakimiyetinde kalan şehrin adı kayıtlara “Adrestia”
olarak geçmiş. 1076 yılında Kutalmışoğlu
Süleyman Bey’in komutasındaki birlikler tarafından kuşatılan kent yüzlerce
şehit verilerek fethedilmiş. Edincik’i Bizanslılar’dan alan askerlerin başında
Aydın Bey’in bulunması nedeniyle kazâya “Aydıncık”
ismi verilmiş. (Bu isim zamanla Edincik’e evrilmiş.) Edincik 30 yıl Türklerin
egemenliğine girdikten sonra, Sultan Kılıçaslan’ın ölümüyle 1106 yılında tekrar
Bizanslıların egemenliği altına girmiş. 1329 yılına kadar Bizans egemenliğinde
kalan Edincik, bu tarihte Orhan Bey tarafından fethedilerek tekrar Türklerin
egemenliğine girmiş.
Marmara
Bölgesi’nin güneyinde, Bandırma ve Gönen karayolu sapağında nüfusu 6bin civarlarında olan Edincik, Osmanlı
egemenliği boyunca Hüdavendigâr Sancağı’na (Bursa) bağlı bir nahiye
durumundayken, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Balıkesir ilinin Bandırma ilçesine
bağlı bir bucak haline gelmiş.
ÜZERİNDE NEFESLENENLERE BÂD-I
SABÂ ÜFLEYEN BELDE
Meydanında
barındırdığı birçok kahvehane, kasap dükkanı ve çay bahçesi ile dikkat çeken
Edincik, bir dönem tersaneleriyle, tabakhaneleriyle, ipek böceği
yetiştiriciliğiyle, hayvancılığıyla, üzüm bağlarıyla ününe ün katarken,
şimdilerde sadece zeytincilikle anılıyor.
Her ne kadar birçoğu metruk bir şekilde
yıkılmaya terkedilmiş olsa da hâlâ geçmişten geleceğe ışık tutan tarihi konak
ve evlerini de unutmamak gerekiyor.
Üzerinde
nefeslenenlere Bâd-ı Sabâ (sabah rüzgârı) üfleyen kâdim belde Edincik; buram
buram tarih kokan Arnavut kaldırımıyla döşeli sokakları, şimdilerde kalmasa
bile geçmişte döneminde azınlıklarla hoşgörü içerisinde yaşamış insanları,
Osmanlı’nın kuruluş dönemine ait Ulu Camii (1368), Emir Sultan Camii, (1398)
Kümbet Camii (1470) gibi mâbedleri, 1357 yılında Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman
Paşa’nın Rumeli’ye geçerken atını bağlayıp yemek yediği ve yanındakilerle
birlikte gölgesinde dinlendiği Süleyman Paşa Çınarı, 6 asırlık Osmanlı
geçmişini günümüze yansıtan ve yüzyıllar boyunca yaşamış binlerce kişinin ebedi
istirahatgâhı olan hâzire ve kabirleri, göğe yükselen ulu çınarları, çoğu
kaderine terk edilmiş olsa da her biri kültürel miras niteliğinde olan tarihî
konakları, neredeyse her sokakta bulmasına rağmen suları akmayan hayrat çeşmeleri
(Çövdirek Çeşmesi hariç), rengarenk boyanarak ‘biz buradayız diyen’ tarihî evleri, su kuyuları, şifâ kaynağı
zeytin ve yağları, yöreye has damak çatlatan meyve ve sebzeleri, her nedense
aşırı ilgi görmeyen sahili, uçsuz bucaksız zeytinlikleri, Cum’a günleri kurulan
halk pazarı, enerji üreten kocaman pervaneli rüzgâr gülleri, yeşillikler içinde
kuşbakışı olarak önünüze halı gibi serilmiş Erdek Körfezi ve heybetli Kapıdağ
Yarımadası’nı seyretme imkânı veren doğal seyir terasları ile ziyaretçilerine
bütün sırlarını anlatmaya devam ediyor.
*
SAKLI BAHÇE’DE EVLİYÂ
ÇELEBİ’YE KULAK VERME VAKTİ...
Artık
Edincik’te gün batımını izlemek için doğal bir seyir terası keşfetme vakti.
Tarifi verilen Vadi Edincik ve Saklı Bahçe’ye doğru ilerlerken,
konuklarını buyur eden üzeri kamış hasırla kaplı Saklı Bahçe’yi tercih ediyoruz.
Bu
beldeye her ne kadar “yüksek yer, dağ,
tepe, burç” denilmişse de Eyyâm-ı Bâhur sıcaklarının etkisiyle yaprak bile
kımıldamıyor. İnsanlar, önündeki uçsuz bucaksız deryayı çevreleyen tablo gibi
manzaraya daldıkça mâzinin derinliklerinde kayboluyor. “Kimler gelmiş, kimler geçmiş...” sorusu eşliğinde her şey bir film
şeridi tabiat sahnesine yansıyor. Fakat film değil, gerçeğin tâ kendisi.
Bölgede,
mitoloji, efsane ve hurafelerin yaygın olduğu ve asırlardır ballandıra
ballandıra anlatıldığı, eserler verildiği bir gerçek. Fakat biz fazla detaya
girmemeye gayret gösterip, öncelikle bölgeyi Osmanlı Padişahı Sultan 4. Mehmed (Avcı Mehmed) ile birlikte 1658
yılının ilkbaharında ziyaret eden Evliyâ
Çelebi’nin 10 ciltlik Seyahatnâmesi’ne
not düştüklerini özetlemekle iktifâ edeceğiz. Mâzideki yaşanmışlıkları,
panoramik Kapıdağ Yarımadası ve Erdek Körfezi manzarası eşliğinde çaylarımızı
yudumlayarak anlatacağız.
Vakit,
seyyah Evliyâ Çelebi’nin ve
tarihçilerin gözünden Edincik’in geçmişine bakma vakti... Bizim daha yeni keşfettiğimiz bölgeye asırlar önce seyahat eden Evliyâ
Çelebi bakalım nasıl tanıklık etmiş, neleri not düşmüş, aktarmaya gayret
edelim...
Osmanlı
Padişahı Sultan 4. Mehmed, 1658
yılının ilkbaharında, Abaza Hasan Paşa’nın
öldürülmesi sonrasında Anadolu’daki taraftarlarını cezalandırmak amacıyla
kafilesinde Evliyâ Çelebi’nin de
bulunduğu bir sefere çıkar. Çelebi, Üsküdar’dan
hareketle Bursa’ya, buradan Çanakkale Boğazı’na ulaşan, Gelibolu yoluyla da
Edirne’de son bulan seyahatinde, Mihaliç’ten (Karacabey) Bandırma yönüne
saparak Erdek ve Aydıncık’ı da
görür.
Hicrî
1040 senesinin 10 Muharrem’inde, yani miladî 19 Ağustos 1630 günü aşûre
gecesinde uykuyla uyanıklık arasında gördüğü rüyâda, “Şefaat yâ Resûlallah” yerine
“Seyahat yâ Resûlallah” deyivermesiyle yollara revân olan Evliyâ Çelebi b. Derviş Mehmed Zıllî
veya bilinen adıyla Evliyâ Çelebi (1611-1685),
Seyahatnâmesi’nde güzergâhtaki Kapıdağ’ın ana karayla birleştiği yerde bulunan
Bandırma, Aydıncık (Edincik) ve Erdek’in tarihî, mimarî, kültürel, ekonomik,
demografik özelliklerini kendi üslubuyla aktarmış. Belkıs efsanesi ile
Türklerin Kapıdağ’dan Rumeli’ye geçişini kayıt altına alırken, Bandırma’nın “âb ü havâsı latîf olduğundan Hazret-i
Süleymân hatunu Belkıs ile gâh bunda ve gâh Aydıncık şehrinde sâkin”
olduklarını belirterek, Kapıdağ Yarımadası’nda gördüğü Kyzikos harabeleri için de “Belkıs
tahtı harâbistânı bu cezîre içredir” notunu düşmüş. Yunan, Latin, Arap ve
Acem tarihçilerinin ittifakla Aydıncık’ın Hz. Süleyman tarafından inşa
edildiğini kaydettiklerini belirten Çelebi, gördüğü bina kalıntılarını da buna
delil olarak göstermiş.
Aydıncık
ve Kapıdağ çevresinde gördüğü tarihî eserlere hayran kalan Çelebi, İstanbul’un
imarında buradan mermer nakledildiğini belirtmiş. Kapıdağ ve çevresindeki kazâ
ve köy ve kasabaların cümlesinin İslâmbol’da Galata Mollası’na bağlı kazâ
olduğunu beyanla, Şehzâde Câmii Vakfı’na bağlı olan köylerin bâzârlı, bâğlı,
bâğçeli ve latîf pirinçlerinin olduğundan bahsetmiş.
*
Tarihi
vesikalara göre, 16. yüzyılda bölgede sadece Anadolu Eyaleti’ne bağlı
Hüdavendigâr tabi olarak Aydıncık kazâsı vardır. 18. ve 19. yüzyılda daha
gelişmiş olarak karşımıza çıkan Bandırma ve Erdek ise, 16. yüzyıl başlarında
henüz köydür.
Sultan
2. Bâyezîd dönemine ait Anadolu Vilayeti İcmâl Defteri kayıtlarında,
Hüdavendigâr Sancağı tımar sistemi (Osmanlı Devleti döneminde uygulanmış olan
toprak ve vergi sistemini) içinde 28 nahiyeden biri de Aydıncık’tır. 1521 ve
1573 yıllarındaki kayıtlardan anlaşıldığı üzere bu durumun 16. yüzyıl boyunca
devam ettiği anlaşılmaktadır.
Hüdavendigâr
Sancağı’na tabi olan Bandırma, 1843’te merkeze uzak olması nedeniyle buradan
ayrılarak Marmara Kaymakamlığı’na bağlanmış. Aynı tarihte Marmara Adası’nda
bulunan kaymakamlık ise Erdek’e nakledilmiş.
Aydıncık,
1857 tarihli Devlet Salnâmesi’ne göre bir kazâ olarak Hüdavendigâr Sancağı’na
bağlı iken; Kapıdağ ve Bandırma nahiyelerini de içine alan Erdek, Hüdavendigâr
Eyaleti’nin bir sancağı haline gelmiş. Daha önce nahiye olan Bandırma, 1880
tarihinde kazâ yönetimine kavuşmuş ve bu tarihten sonra sürekli bir gelişme
göstermiş.
Öte
yandan, Hüdavendigâr Sancağı tapu-tahrir ve evkâf defterlerine göre Aydıncık
şehrinin şer’î vergileri Sultan Bayezid’in İstanbul’daki imaretine vakfedilmiş.
1522’de Aydıncık kazâsına bağlı köy olarak kayıtlı Bandırma’nın geliri
İstanbul’daki Şehzade Camii’ne, yine aynı kazâya bağlı bir köy olan Erdek’in
geliri de Sultan Han Vakfı’na vakfedilmiş.
*
Evliyâ
Çelebi, Seyahatnâme’sinde Bandırma, Erdek, Kapıdağ ve Aydıncık’ın idarî durumunun
yanında ekonomisi ve nüfusuna ait bilgileri de aktarmış. Çelebi, Aydıncık’ın
ekonomisi ile ilgili olarak işlek bir limanının olduğunu, şehrin unculuk
ticareti yaptığını ve her sene İslâmbol’a kırk elli bin çuval özlü ve leziz
Havran buğdayının gönderildiğini ifade etmiş. Çelebi’nin üzerinde durduğu
Bandırma ve Aydıncık limanlarının, bölge ve İstanbul için oldukça önemli
olduğunu, özellikle İstanbul’un iaşesi ve buradaki vakıfların zahire
ihtiyacının bu limanlardan karşılandığına dikkat çekmiş.
Bandırma,
Kapıdağ, Erdek ve Aydıncık’ın demografik yapısına da değinen Çelebi, bölgenin
fizikî durumuna, tabii güzelliklerine ve tarihî eserlerine ait bilgilere de yer
vermiş.
Evliya Çelebi, Aydıncık’ın konumuna atıfta bulunarak,
şehir ve kaleyi, deniz kıyısından yarım saat uzakta bir yüksek tepe üzerinden
denize bakan bayırlı yerde, altıgen şeklinde taş yapı, güzel bir kale olarak
tarif etmiş. Mimarî, eğitim, ziraat ve
doğal güzellikleri ise, “Aydıncık, bağ ve bahçeli bir şehirdir. Camileri
çokçadır. Yedi adet ebced okunan çocuk mektepleri vardır. İki adet hamamı,
çarşı ve pazarı vardır ki, içinde her esnaf bulunur. Nehir üzerinde sayısız su
değirmenleri vardır. Bağ ve bahçeleri sayılamayacak kadar çoktur. Su ve havası
güzeldir” ifadeleriyle özetlemiş.
1992
yılında kurulan Balıkesir Üniversitesi’nin 20. kuruluş yıldönümü münasebetiyle
Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Şenol Çelik tarafından hazırlanan “Evliya Çelebi’nin Bandırma, Aydıncık
(Edincik) ve Erdek İle İlgili Verdiği Bilgileri ve Bunların Değeri”
çalışmada bölgeyle ilgili daha ayrıntılı bilgilere ulaşmak mümkün.
Yarın:
Turizmin Parlayan Yıldızı Erdek