Çamaşır asılı sokaklar arasında
Edebiyatta belli kişileri eleştirmek zordur. Bu zorluk, onların edebu00ee eserlerinde oluşturduğu mükemmeliyet değil, saliklerinin saldırısına maruz kalmak açısından zordur. Mesela eleştirmen "Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını Tanrı'ya" bile vermeye kalkıştığında, yok sen yapma biz yaparız, gibi hezeyanlarla karşı karşıya kalabilir.
Meseleye şuradan girmek istiyorum. Tahran'da bulunduğum bir zamanda İstanbul'un fotoğraflarını çeken bir fotoğraf sanatçısı ile bu fotoğrafların şiirlerini yazan bir şairin ortak olarak bastıkları "foto-şiir" adlı bir kitabın tanıtım toplantısına katılmıştım. Aslında bu toplantı başka bir toplantıya yapılan bir ekleme idi. Tahran'ın prestijli kitapevi olan Şehr-i Kitap'ta yapılan bu toplantı, Muhammed Hani tarafından organize edilmiş ve bu şair ile fotoğraf sanatçısının "foto-şiir" kitabı bize tanıtılmıştı.
"Foto-şiir" kitabının slayt sunumu yapılırken fotoğrafların çoğunun İstanbul'un köhne semtleri, izbe mekanları ve metruk binaları ana öğe olarak sunulmuştu. Taksim'in arka sokakları, Cihangir, Balad ve Vefa'nın yarı yıkık binaları fotoğraflarda ön planda idi. Bu fotoğraflar arasında en çok dikkatimi çeken son üç fotoğraf olmuştu. Bu metruk evleri mesken edinen göçmen aileler ve onların çamaşır iplerine serdiği çamaşırlar vardı.
Program sonunda fotoğrafların çeken ve şiiri yazan nev-i şahsına münhasır sanatçılarla konuşma imkanı buldum. Neden, bu fotoğraflar? Cevap yok. Güzelim İstanbul bu fotoğraflardan mı müteşekkil cevap yok. Hiç mi Boğaz tarafına gitmediniz, hiç mi Sultanahmet'e gitmediniz, hiç mi Üsküdar'a, Topkapı'ya gitmediniz? Cevap yok. Tamam, anladım siz seküler sanatçılar olabilirsiniz. O zaman Mecidiyeköy, Levent, Şişli, Zincirlikuyu, Kadıköy'e gideydiniz oradaki gökdelenleri çekeydiniz. Yine cevap yok.
Bu sanatçılara kırgınlığım ve kızgınlığım biraz geçince bu sefer onlar durumu düzeltme yoluna girmişti. Efendim Bu sokaklar, bu çamaşır asılı ipler sizin meşhur! yazarınız Orhan Pamuk'un romanlarında da geçiyor. Buyurun bir de buradan bak, diyesim geldiydi.
Roman ve türevi ürünlerle öteden beri mesafeli olan ben o vakitler Orhan Pamuk'un romanlarını okudum. Baktım, hakikaten doğru söylemiş bu adamlar. Nobel ödüllü yazar, evet çamaşır serili iplerin serili olduğu izbe sokaklar, arka sokaklardan epey bahsetmiş. Bu nasıl olur? Bir dönem mimarlık da okuyan bu yazarın bu tür estetiğe muhalif mekanları nasıl romanlarına alabilir diye epeyce düşünmüştüm.
Bir müddet sonra Orhan Pamuk, yeni çıkan bir kitabının tanıtımı için ekran karşısına çıkmış ve burada kitabı hakkında konuşuyordu. Bu televizyon röportajının beynelmilel bir yazar ile nerede yapılabileceğini tahmin edin. Ortaköy'de, bir tarafta deniz bir tarafta Ortaköy manzarası olan bir yer değildi. Beşiktaş'ta Kabataş İskelesi ve arkasında Kabataş Lisesi hiç değildi. Edebiyat Fakültesi de değildi. Peki ya neresi idi?.. Cihangir'in arka sokaklarında bahçesi olmayan bir apartmanın önündeu2026 Tam da Orhan Pamuk'un arkasında ipe serilmiş çamaşırların rüzgarların etkisiyle sağa sola savruluşlarını gördüm. Bu görüntülerle heyecanlanıp Arşimed gibi "evraka, evraka" diye fırladım ve elime kalemi aldım.
Şehirlerin ruhu da aynen insan ruhu gibidir. İnsan, yaşadığı mekana aittir, o mekandan ayrı düşünülemez. Bir medeniyet hatta medeniyetler köprüsü olan ülkemizi sokaklarında çamaşır asılan bir şehir gibi göstermek misyon ve vizyon vazifemizi tam olarak yapamıyoruz demektir. Hele bu İstanbul'a yapılmaz. İşte o günden beri hangi sokakta ipe çamaşır serili bir vaziyet görsem hemen Orhan Pamuk'u hatırlarım. Ve bu sokaklar arasında Orhan Pamuk'u ararım.