Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.29
Gram Altın
2909.83
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Ocak 2020

''Çalışan'' Gazeteciler Günü!

Ocak 10.

Birçok tebrik mesajı geldi, “Çalışan Gazeteciler Günü”ydü ya!..

“Toplu” veya tekli mesajlarla bizi unutmadıklarını gösterenlere teşekkürler.

Bizim gibi, uzun meslek yaşamı boyunca hiçbir partiye, gruba, cemaate, tarikata, para babasına, lidere, belediye başkanına, devlet ideolojik aygıtına, legal, illegal güç odağına, ‘vs’ yaslanmamış…

Ve dahası “hep çok sınırlı imkânlarla iş yapmaya çalışmış” gazeteciler için, bu tebrikler büyük anlam ifade edebilir de…

Ah çoğu tebrik “herkese” gitmese!..

Yazacaklarımın “iğneli tarafları” sadece ilgililere batar.

İlgili olmayan, üzerine alınmaz.

Hâliyle, değil mi?

Medya dünyası küçük bir dünyadır aslında, herkes herkesin ne olduğunu üç aşağı beş yukarı bilir!..

Hele bizcileyin, on değil, yirmi değil, hatta otuz bile değil…

Çok daha fazla süreyle bu işi ifa etmeye “ çalışan gazeteciler” çok daha iyi bilir

Temiz kalmayı başarmış bütün meslektaşlarıma selâm olsun.

Cefa, vefa ehline selâm olsun

Gazetecinin de “ölümlü” olduğunu unutmayan her meslektaşa selâm olsun.

Hepsinin “çalışan gazeteciler günü” kutlu olsun.

Hatta “mübarek” olsun.

Gazetecilik zor iş, her bakımdan zor…

Çoğu vakit “güç” sahibi odaklarla uğraşıyorsunuz, insanı bozmaya son derece müsait bir meslek, uzun yıllar boyunca, binlerce kez köşeyi döndürecek ilişkilerin etrafında dolaşıyorsunuz…

Birilerinin “bal tutup, akıta akıta parmak yaladığına” şahitlik ediyorsunuz…

Yalamalıklar, yalakalıklar gırla gediyor; yakın ilişkiler üzerinden ne rantlar devşiriliyor, hepsini görüyorsunuz!..

Bu ilişkilere “bulaşmama” çabanız, “aptallığa” veya “uyumsuzluğa” yoruluyor.

İşin bir yanında da “şöhret” var, âfet, şöhreti yakalamak veya kaybetmemek için neler neler yapılıyor!

Çıkar ilişkileri vıcık vıcık, şöhreti yakalayan gazetelecilerin etrafında “yağdanlıklar” birikiyor, çaptan düştüklerinde ise “arayana sorana” hasret kalıyorlar.

Misal mi?

Kısa süre öncesinden:

Yakın zamana kadar büyük bir gazetenin önemli mevkiinde bulunan bir meslektaşımızın bahsini açtım.

“Revaçta” olduğu o parlak günlerinde etrafından ayrılmayanlar, “boşver şunu” ile başlayıp, öyle lâflar ettiler ki…

Bu lâfları edenlerle münakaşaya girdim…

(“Haksızlık ediyorsunuz ama, düne kadar dibindeydiniz, size de pekçok iyiliği oldu!” diyerek savunduğum meslektaşın beni hiçbir şekilde savunmayacağından da eminim, bu arada!)

Efendim;

Siyaset sahnesi, bir “maskeli balo” ortamıdır, medya sahnesi de öyle.

Epeyce oluyor…

Abuk sabuk hareketleriyle insanı çileden çıkartan bir “meşhur” arkadaşla tartışmaya girdim.

Böyle yapmamasını, yaptığının fayda getirmediğini, aksine büyük zararlara yol açtığını söyledim.

“Müşterilerin” böyle istediğinden başladı.

Olay koptu.

Mesleğini “adam gibi” yapmak isteyenler için zorluklar çok.

Kimileri her yapılanı kötüleme, kimileri de her yapılanı göklere çıkartma yarışında.

En yakın olanlar, birbirine en uzakmış gibi görünenler aslında.

Birbirlerini besliyorlar, tıpkı ABD ile İran gibi!..

Öyle bir ortam ki, dost düşman devamlı değişiyor.

Bugün kahraman denilene bir hafta sonra hain, hain denilene de kahraman denilmesi garip karşılanmıyor, heyhaaat!

Sözün doğru ya da yanlış olması hiç mühim değil, kimin söylediğine bakılıyor…

Ona göre hüküm veriliyor.

Gazetecilik mesleği, -istisnaları müstesna- bu hallerde.

“Dünya iki kulplu kazan, tut bir ucundan sen de kazan” zihniyetiyle hareket eden tipler, “en yalaka ya da en karşıt benim” yarışındalar.

“Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar!”

“Düşmanımdır seni kim, bulursa cana yakın!”

Ah o eski şarkıların gözü kör olsun!

Yani efendim, durumlar pek iyi değil.

Samimiyetsizlik paçalardan akıyor ve bunu izleyen vatandaş da gazetecilik mesleğine olan “saygısını” gün geçtikçe kaybediyor.

Doğruya doğru deme, “Kitabın Ortasından” konuşma çabasında olanlar da bu ortamda gürültüye gidiyor.

Ellerde boya fırçası, herkes bir yere yerleştiriliyor.

Ya sonuna kadar karşıt olacaksın ya sonuna kadar destekçi.

Bizim meslekteki “ilişkiler üzerinden kariyer yapma, pozisyon kapma ve pozisyon koruma” pratikleri iyice belirginleşmiş halde.

“Bize kendinizi biraz daha anlatır mısınız efendim” seviyesindeki görüntüler, “gazetecilikten” sayılıyor!..

Kim olursa olsun, “çatır çatır sorarım arkadaş” gazeteciliği fantezi haline gelmiş durumda.

Bu her tarafta böyle, geçtiğimiz günlerde bir CHP’li Belediye Başkanı çıkartıldı bir yere…

Aynı manzara.

“Bize başarılarınızdan biraz daha bahseder misiniz?“gazeteciliği” vardı orada da.

“Tek-tipçi” gazetecilik çok yerde.

Bu meslek böyle bir meslek midir?

Olmaması gerekir ama genel görüntü itibarı ile, bu hallerde…

Aynı şeyleri söyleyen insanlar bir masanın etrafında toplanıyor…

Ya da, ikiye ayrılıyorlar;

Bir tarafta “her şey kötü” diyenler ve diğer tarafta da “her şey iyi” diyenler.

“Listeler” bu mantıkla belirleniyor, ne söyleyecekleri önceden bilinen tipler, birbirleriyle “itiştiriliyor.”

Öte yandan…

Sokaktaki vatandaşın derdi ile medyanın derdi bambaşka;

Vatandaştan kopuk gazetecilik…

“Sanat için gazetecilik” ile “toplum için gazetecilik” arasında bir tercihte bulunmak da sözkonusu değil, zira ortada ne sanat aşkı var, ne de toplum yararı!..

Öte yandan…

Vatandaşın sesine kulak verip sorunlarını dile getirseniz de…

İlginç bir tablo çıkıyor karşınıza…

Sorunlarını dile getirdikleriniz dediklerinizi “yeterli bulmuyor” dediklerinizi, rahatsızlık duyanlar ise “fazla” buluyor!..

İnsanlar da bir tuhaf azizim.

Bazen başıma gelir:

Devlet dairesinde uzun kuyruk.

Duramam, “Kardeşim, şurada bir personel daha olsa da iki taraflı çalışsanız. Tek personel ile kuyruk uzuyor!” derim.

Orada tartışma başlar, bendeniz ile memur arasında.

Arkadan bazı vatandaşlar haklarını savunan beni hedef alırlar;

“Beyefendi, sayın memuru oyalıyorsun, böyle yapmasaydın şimdiye kadar üç kişinin işini daha görmüştü!” diyerek!..

Böyle durumlar da oluyor bizim işlerde, hakkını savunduğunuz vatandaşın “rızası”, sistemin ideolojik aygıtları tarafından çoktan “ üretilmiş” olduğundan, hakkını savunduğunuz vatandaşı karşınızda bulabiliyorsunuz…

Yani zor iş.

Bu da bir dertleşme yazısıydı işte.

Kimseden, para, pul, makam, mevki, alkış, itibar beklediğimiz yok.

Bu kadar da nazımız geçer herhalde, “Çalışan Gazeteciler Günü”nde herkese gelen mesajların tesirindeki bir basın emekçisine, bu kadarı da çok görülmez umarım.

“Sana sevdanın yolları bana kurşunlar” diyerek bitirsek bu yazıyı…

Amma anlaşılmaz olur değil mi?

Bırak böyle kalalım,

Bir dargın bir barışık,

Nasıl olsa dünyada,

Bütün işler karışık!