Cahit Öney’in Ardından
Şiirleri, besteleri ve ilmî yazılarıyla tanınan Dr. Mehmet Cahit Öney arife günü vefat etti ve toprağa verildi. Ayasofya’nın açıldığını gören Öney, büyük mabede hasret şiirleri yazmıştı.
Aramızdan sessiz sedasız seçkin bir sanatkâr ayrıldı. Şair, bestekâr, müzikolog ve hekim Dr. Mehmet Cahit Öney, arife gününün sabahında can emanetini sahibine teslim ve etti ve aynı gün Yeni Ayazağa Mezarlığı’nda toprağa verildi. O daha 1967 yılında “Fethin Timsâli Ayasofya” şiirini kaleme almış ve şöyle demişti: “Îmân ile etsek hepimiz Rabbimi râzı;/ Rahm etse, kabul etse Hüdâ bunca niyâzı;/ Kılsak Ramazan Bayramı, gölgende, namâzı;/ (Yâ feth-i Mübin!) yazsa minarendeki mahya…/ Timsâli idin feth-i mübînin, Ayasofya!”
İyi bir hekim olmanın yanında mümtaz bir sanat adamı olan Cahit Öney, “bâki kalan bu kubbede hoş bir sâdâ” bırakıp gitti. İstanbul Fatih’te oturuyordu. Röntgen mütehassısıydı ama aynı zamanda bir gönül şifacısı, manevî bir ruh hekimiydi. Şair, bestekâr ve müzik yazarıydı. Türk mûsikîsine güfteleri, araştırmaları ve besteleriyle mühim katkılarda bulunmuştu.
Cahit Öney, 1 Mart 1926 tarihinde İstanbul Beylerbeyi’ne bağlı Küplüce’de doğdu. Babası Âdil Necip Bey, annesi ise Rahime Hanım’dır. Âdi Kabataş Erkek Lisesi’nde okudu. Faruk Nafiz Çamlıbel, Zeki Ömer Defne, Nihad Sâmi Banarlı gibi edebiyatçılardan ders aldı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Anadolu’da 15 sene hekimlik, çeşitli yerlerde de idarecilik yaptı. 1940 yılından bu yana mûsikî ve şiirle meşgul oluyordu. 1954-2000 yılları arasında Türk Mûsikîsi mecmuasının daimî yazarları arasında gördüğümüz Hoca, Türkoloji kongrelerinde tebliğler sunuyor, mûsikî ve edebiyatın ortak konularını ele alan konuşmalar yaptı. Bugüne kadar birçok dergi ve gazetede ilmî, tarihî ve edebî yazılar ile mûsikîye dâir makaleler kaleme aldı. 1971-1980 yılları arasında İslâm Medeniyeti, İslâm Düşüncesi ve İslâmî Edebiyat dergilerinde önemli makalelere imza attı. Şiire başlangıç yılı 1943. Hep aruz vezniyle yazdı. Kaleme aldığı beyitlerin sayısı 2 bini geçmiş durumda. 500’ün üzerinde şiir, 43 beste. Şiir vadisinde tesiri altında kaldığı şairler arasında hocaları Faruk Nafiz Çamlıbel ve Zeki Ömer Defne de bulunuyor. Cahit Öney’in öğretmen annesi Nâşide Rahime Hanım, bugün Çapa Anadolu Lisesi olarak bilinen Darülmuallimat’ta (Kız öğretmen okulu) ders vermiş. Babası Necip Âdil Bey ise Balıkhanede memurmuş. Mediha Hanımefendi ile evli olan Cahit Bey’in Rıza (1952) ile Feridun (1956) isimli iki oğlu bulunuyor.
HAKİKİ BİR İSTANBUL BEYEFENDİSİ
Cahit Bey, gerçek bir gönül dostu, bir İstanbul Beyefendisiydi. Evinde zaman zaman ziyaret ettiğim Hoca’ya, en yakın dostlarını sormuştum. Bir vefa abidesi olan Cahit Bey, önce vefat edenleri yâd etmişti: Ahmet Kabaklı, Ayhan Songar, Fethi Karamahmutoğlu, Cahit Atasoy, Haydar Sanal, Rüştü Eriç, Etem Ruhi Üngör, Selahattin İçli ve Ali Nar. Her biri ayrı değer olan merhum dostlarını rahmetle anmış, ruhlarına dua etmişti. Sonra yaşayanlara sıra gelince bu sefer de Alaattin Yavaşça, Nevzat Atlığ’ı zikretmişti. Cahit Hoca çift kanatlıydı. Şiir ve mûsikî, onu ahenkli âleme ve güzellikler ülkesine taşıyan iki ezelî güvercindi. Şiirle münasebetini anlattıktan sonra mûsikîdeki ilk hocalarını anmıştı: “Türk mûsikîsine, ortaokul öğrencisi iken, Raûf Yektâ Bey’in talebelerinden Kemânî Avni Atun’dan keman ve solfej dersleri alarak başladım. Dr. Suphi Ezgi’nin kitaplarından, Hüseyin Sadettin Arel’in eserlerinden nazariyat bilgileri edindim.”
ÜSTAD BİR MUSIKİŞİNAS, İYİ BİR ŞAİRDİ
Şairimizin ilk şiiri, Türk Mûsikî mecmuasında 1947 yılında neşredildi. “Talebe iken çekinirdik, yazdığımız şiirlerimizi büyüklerimize gösteremezdik.” demişti sohbetimizde. O, aruzu çok iyi bilen ve işleyen usta bir sanatkârdı. Şairimiz, M. Konyalı ve Abdullah Üçok müstear isimlerini de kullanmıştı. İnceliği ve derin kültürüyle kenarda kalmayı tercih etmiş müstesna ve çelebi sanatkârlarımızdandı.
Güfte şairliğinden vereceğimiz örnekler, onun bu sahada son derece mühim eserlerin sahibi olduğunu göstermektedir. Gerek kendisi tarafından gerekse başka bestekârlar tarafından bestelenen şiirlerinde aşkı çok iyi anlatmaktadır: Sanatkârımızın şiirlerinden beste yapan bestekârlar arasında Rüştü Eriç, Ahmet Hatipoğlu, Arif Sami Toker, İsmail Baha Sürelsan, Avni Anıl, Dr. İrfan Doğrusöz ve Alâeddin Pakyüz de bulunuyor. Bu güftelerden özellikle Rüştü Eriç tarafından bestelenenler çok beğenilmişti. “Ahû gibi bir baktı, ümit verdi o gözler / Hülyâ dolu, mânâ dolu gözlerdi o gözler / Billâhi muhabbetle gülümserdi o gözler / Hülyâ dolu, mânâ dolu gözlerdi o gözler”. Öney’in güftelerinde Divan şiirinde kullanılan mazmunlar ağır basar: “Bülbül figaan edersin, mevsim bahâra erdi / Ummânı keşfe çıktık, zevrak kenâra erdi / Mahzun, şikeste gönlüm; bâd-i sabâya sordum / Ümmîd- ivaslın osun, nâmen nigâra erdi!...” Üçüncü güftenin sözlerinde yine bir güzelden feryat eden yaralı bir gönlün terennümünü görürüz: “Gelecektin bana cânım, o sözün n’oldu senin/ Geçti yıllar ne yazık pembe yüzün soldu senin / Pek harâbım güzelim gayrı elinden feryâd / Hastayım, kimsesizim... istediğin oldu senin”
ARİF NİHAT ASYA’YI ZİYARET
Cahit Öney, hayatından ve sanat yaşayışından derin izler taşıyan hatıralarını parça parça İslamî Edebiyat dergisinde yayımlamıştı. Bunlar arasında edebiyat ve mûsikî tarihimize ışık tutacak önemli bilgi ve belgeler vardır. Arif Nihat Asya hakkında anlattığı şu hatıra dikkatimi çekmişti: “Bayrak şairimiz Ârif Nihat Asya’yı 1962 senesinde ziyaret etmiştim. Merak edip sordum: ‘Üstadım kaç şiiriniz var?’ Cevap vermedi. ‘Şimdi söylersem, Hazret-i Mevlâna’ya ayıp olur.’ dedi. Daha sonra şairin dörtlüklerini saydım. 1600-1700 civarındaydı. Demek ki, Mevlâna’dan daha fazla yazmıştı, lâkin hicabından, edebinden bunu açıklayamıyordu. Biliyorsunuz o da Mevlevî anlayışını benimsemiş ve Mevlâna’nın ulu yoluna yürekten bağlanmıştı.”
Ziyaretimizde Cahit Bey, 1969 yılında sadece 70 adet bastırdığı ve piyasaya vermeyip sadece yakın dostlarına imzalayıp gönderdiği Aruzun Söylettikleri kitabından bazı mısralar okumuştu. Kitap, 1969 yılında İstanbul Tan Matbaası’nda basılmış, 272 sayfa. Hoca’nın 1943’ten beri yazdığı şiirler yer almıştı eserde. Gazeller, rubailer, hicviyeler, mizahî manzumeler...
BESTEKÂRLIKTA EMEĞİ ÇOK
Cahit Öney, mûsikî ile nasıl meşgul olmaya başladığını hatıralarında şöyle anlatmıştı: “Türk musikisine, ortaokul öğrencisi iken, Raûf Yektâ Bey’in talebelerinden Kemânî Avni Atun’dan keman ve solfej dersleri alarak başladım. Dr. Suphi Ezgi’nin kitaplarından, Hüseyin Sadeddin Arel’in eserlerinden nazariyat bilgileri edindim. Başlangıcından günümüze Musiki Mecmuası’nın okuyucusu ve 1950’den itibaren de yazarıyım.”
1948 yıllarında, tanbûri Haldun Ersin, santûri Sadun Ersin kardeşlerin Beylerbeyi’ndeki evlerinde haftada bir gün yapılan çalışmalara katılan Öney, 1950 ve 51 yıllarında Arif Sami Toker yönetimindeki üniversite korosunda da çalışmıştı. 1952’de mevcut olan iki koronun birleştirilmesi üzerine Dr. Nevzat Atlığ yönetimindeki üniversite korosunda görev almıştı.
Sultan Selim’in “Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavgaa imiş / Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş” beytine Rüştü Eriç’in isteği üzerine şairimiz şu mısraları ilâve eder: “Nerde mutrip, nerde sâkî, nerde bülbül, nerde gül/ Geç de olsa anladım ki bir yalan dünyâ imiş.” Kıt’a, Şevkefzâ makamında bestelenir.
Murabba beste, nakış yürük semâî, şarkı, peşrev saz semaisi, marş, mehter marşı, çocuk şarkısı formlarında eserleri bulunan Cahit Beyin dinî eserleri ise na’t, tevşîh, ilâhî, mersiye türlerindendi. Kâr ve Mevlevî ayîni dışında hemen her türde beste yapmıştı. Düzenlenen “İlâhî” yarışmalarında dereceler almıştı. Başta ESKADER olmak üzere bazı kuruluşlardan ödüller ve şiltler alan kıymetli sanatkârımız hakkında 2007 yılında bir toplantı düzenlemiş ve bir kitap hazırlamıştım. Kitapta sanatkârımızın ibretli hayatını, efendi kişiliğini, bütün güzel hasletlerini ve ince hususiyetlerini anlatmaya çalışmıştım.
Cahit Öney, sanat dünyamızın, edebiyat ve müzik camiasının çok değerli şahsiyetlerindendir. Tevazuu dolayısıyla kenarda kalmayı tercih eden örneği çok azalmış İstanbul Beyefendilerindendi. Şiirleri, besteleri, şiir-mûsikî arasındaki münasebetlere dair kaleme aldığı tebliğleri ve makaleleriyle sanat dünyasından büyük takdir almış bir üstat, hürmete şayan bir münevverdi. O müzik ve şiir dünyamızın sevilen ve sayılan bir şahsiyetiydi. Çok sevdiği aziz milletinin değerlerine bağlı, maneviyatı yüksek bir inanç adamıydı. Allah rahmet eylesin, ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı âli olsun. Başta oğlu Dr. Feridun Öney’e, Ailesinin bütün fertlerine, sanat camiasına ve bütün sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum.
Yazıya Cahit Öney’in Ayasofya şiiri ile başlamıştık. Yine bu muhteşem şiirinden bir kıt’a ile bitirelim: “İstanbul’u İstanbul eden ey ulu mabet!.../ Tez günde nasîb etse Hüdâ sende ibâdet!/ Bir vakf ile kaldın bize Fâtih’den emânet;/ Yükselse minarenden ezan Rabb’a, semâya!../ Timsâli idin feth-i mübînin, Ayasofya!”