Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.63
Gram Altın
2493.07
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Kasım 2019

Cahiliyye ve secde


Nasıl Müslüman olunur?

Kelimeyi şahadet getirerek...

Yani; Şahitlik ederim ki Allah’tan başka İlah yoktur ve Muhammet O’nun kulu ve resulüdür diyerek.

Yani; Muhammed’in “Resul” olduğuna şahitlik etmeden evvel Allah’ın kulu olduğunu ilan ederek...

Yani, tek önderimiz, biricik mürşidimiz; gözümüzün nuru, yolumuzun aydınlığı Peygamberimizin “kul” olduğunu beynimize çıkmamacasına çakarak.

Gözümüze sokarcasına önce “kul”, ancak bundan sonra “resul” olduğu tarafımıza ısrarla öğretilerek... Muhammed’in dahi ilah olmadığı bir dünyada Allah’tan başka kimsenin ilah olamayacağını deklare ederek...

İslâm’a girer ve İslâm olarak kalırız.

Tarih boyunca bu hakikatin taşıyıcısı ve iddiacısı bir millet olarak dünya sahnesinde yerimizi aldık. İnsanlığa kula kulluk etmeyin formülü ile yüzyıllardır özgürlüğü muştuladık.

Yorulduk; tam uyanıyorduk ki gizli bir elin organize bir ihanetine maruz bırakılıyoruz...

***

Evvela “olmasaydı olmazdık” şeklinde metafizik kokan fısıltılar ile sınır ihlalleri denendi, geriye dönüş için.

Daha sonra “Atatürk ilah değildir” diyen bir genç kız tutuklandı... Oysa bundan daha tabii, daha hakikat barındıran bir cümle kurulabilir miydi? Lakin amaç başka idi. Onlarca yıl sahibi oldukları ayrıcalıkları ile milletin ensesinde boza pişiren beyazlar bu gidişattan hiç de memnun görünmüyorlardı.

Onlar irtica özlemi içerisindeydiler... Nasıl olurda halk ile aynı seviyeye inerlerdi. Hâlbuki onlar “ halk plajlara saldırdı, vatandaş denize giremedi” anlayışının devamında varoluş modlarının teminatını görüyorlardı.

Geriye; Türkiye geriye, geriye gitmeliydi. Kemalist zihniyetin asrı saadet’i olan 30’lu yıllara...

Kelimenin tam anlamıyla irtica... O günlerin konjonktürel şartları, günümüzün değişen dünyası, soğuk savaşın gölgesinde hazırlıksız geçirilen onlarca yıl... Günümüzde ise insan takatinin fevkinde göstermekle mecbur kaldığımız çaba; tekrar şekillenen dünyada almamız gereken rol; yüklenmemiz gereken misyon... Adam sende delinin zoruna bak.

Patlat bir onuncu yıl marşı... “Şerefine Tayyip” diye elindeki içki şişeleri ile sokakta naralar at... Var mı senden ilericisi, aydınlanmacısı.

Laiklik adına nutuk at ama irat ederken dünyanın en pespaye metafiziği eşliğinde yap.

Meselâ suretlerin önünde secdeye kapanmak gibi... Çelişkinin müptezelliği seni hiç rahatsız etmesin.

***

Sosyal medyada bazı görüntüler dolaşmaya başladı. Çocuklarımız Atatürk resmi ve heykeli önünde secdeye kapandırılıyordu.

Onların tazecik beyinlerine kula kulluk zehri zerk ediliyordu. Görüntüler artınca anladık ki bu bireysel bir hadsizlik değil, birçok yerde ifa edilen organize bir gayretin mahsulüydü.

O zaman buradan Pek Muhterem Milli Eğitim Bakanımıza seslenmek istiyorum.

Sayın Bakan: Siz ne işe yararsınız? Zaten bir başarınıza şahit olamadık bari irticaya karşı teyakkuz halinde olun. Bu millet çocuklarını bilim öğrensin diye okula gönderiyor. Sapık metafiziklere kurban gitsin diye değil.

Yapılan putperestlik değil de ne?

Uyan Sayın Bakan!

Secde: insanın tabiatı gereği, yani mecbur. Dünya: “secde” ve “seçim” mahalli... İnsan “secde” için var, dünya ise kime secde edeceğini seçmesi için. Bu nedenle “dünya” insanın olgunlaşması imkânı. Yaratılış serüvenini amacına uygun tamamlaması için de aykırı sürdürmesi için de bir imkân alanı... Tevhid ve cahiliye: seçimin varacağı menzil noktaları. Secde tercihini Allah’a yapan ile Allahtan gayrısı için yapanların varacağı iki varoluş noktası. Aralarında uçurum olan iki kutup.

Secdenin Allah’a yapılması tevhid iken gayrısına yapılması cahiliye.

Allah’la birlikte bir başkasına yapılması ise: Şirk. Cahiliyenin en alt şubesi.

Peki, Allah’tan gayrısı; adı üstünde: Allah’tan başka her şey. Ama bu her şey derleniyor toplanıyor ve bir noktada birleşiyor. Nefs... İnsanların nefsi istek ve arzularını ilahlaştırması... Netice ya Allah’a ya da kula kulluk. Başka yol yok.

Adına methiyeler düzülen çağdaş medeniyet bir de bu iki menzil adına okunup değerlendirilse işte o zaman önderimizi, mihmandarımızı seçmede zorluk çekmez ve kula kulluk zilletinden de kurtulmuş oluruz.