Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Kasım 2019

Cahiliye nedir?

Önceleri cahillik kavramının “bilmemek” anlamına geldiğini sanırdım...

Bu nedenle, bir suçlu yakınının “cahillik yapmış” şeklindeki savunmasını da çok abes görürdüm. Hadi “Şeytana uymuş” neyse de “cahillik yapmış” sözü son derece anlamsız kaçıyordu. Ne yani suçu işleyen kişi hırsızlığın yahut cinayet işlemenin suç olduğunu bilmiyor muydu da, o suçu cahilliği sebebiyle işliyordu?

Tabii ki bu vaziyeti halkın irfanına değil bilgisizliğine bağlardım.

Ta ki Japon müsteşrik Toshihiko Izutsu’nun “Kur’ân’da Allah ve İnsan” isimli müthiş eserini okuyuncaya kadar sürdü bu yanılgım.

Izutsu “cehl” kavramının “hilm” kavramının zıddı olduğunu ve Kur’an’ın cahiliyyeyi inkârcıların inkârının temeli olarak olumsuz manada kullandığını belirtir.

Peki, inkârcıları inkâra sevk eden bu temel nedir?

Izutsu’nun tespitlerine göre İslam’dan önceki Araplarda cahiliye kelimesinin dini bir anlamı olmayıp, insanın kişisel bir niteliği manasına geliyormuş. Bu niteliğin ilk vasfı kızgınlık anında parlayıp, kontrolsüz bir öfke altında sonunu düşünmeden yapılan sorumsuz davranışlarmış.

Buradan da anlaşılacağı üzere “cehl”in bilgisizlikle alakası bulunmayıp “öfke” ile alakası bulunmaktadır.

Bu niteliğin ikinci vasfı Izutsu’nun deyimiyle insanların entelektüel kapasitesi üzerindeki etkisidir. Bu vasıf ilkinin görünür hale gelmesidir. Allah’a itaat ile emredilen cahiliye Arapları müktesebatları ve sosyal düzenleri hakkında eleştiri getiren “vahiy” ile muhatap olunca önce “cehl” haline mütenasip öfkeye kapılmış sonra da bu öfkenin etkisi altında inkâr etmişlerdir.

İşte “Tanrı” ve “vahiy” ile kavgalı ne kadar insan varsa temelinde yatan sorun budur. Bilmemek değil, bal gibi bildiğini ikrar etmesine nefsinin engel olması.

“Hamiyyete’l – cahiliye” kavramı ile kast edilen mânâ da budur. Hakikat karşısında küçük düştüğünü, Allah’ın huzurunda secde etmenin nefsine ağır geldiğini, vahyin arzu ve isteklerine gem vurduğunu gören insanın öfkeye kapılması ve bu öfkenin mevcudiyeti altında zihin dünyasını şekillendirerek inkârına epistemolojik temeller araması.

Günümüzde bu tür düşünce sistemlerine genellikle “ideoloji” adı verilmektedir.

DescartesTanrı beni yaratırken, sanatkârın eserine işlediği bir imza gibi Tanrı fikrini zihnime koymuştur” derken sanırım insanın öfkeye kapılmadan ki halinin tasvirini yapmak istemektedir. Tanrı fikri esasen doğuştandır. Yeter ki insan nefsine ağır gelip cahilce tavır takınmasın.

Yani bile bile inkâr edip yalanlamasın.

Kur’ân’da Hz. İbrahim peygamberin kıssası anlatılırken son derece önemli bir husus bizlere iletilir.

Hz. İbrahim’in tebliğini reddeden halk ulusal bayramlarını kutlamak için şehrin dışına çıkar; bunu fırsat bilen peygamber eline bir balta alır ve bütün putları kırar. Sonra da baltayı en büyük putun boynuna asar.

Dönen kalabalık manzarayı görünce çılgına döner,“bunu putlarımıza kim yaptı?” diyerek Hz. İbrahim’in yakasına yapışır.

Müşrikler ile Hz. İbrahim arasında şöyle bir muhavere geçer:

“Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşabiliyorlarsa!” dedi. Bunun üzerine kendi vicdanlarına dönüp(kendi kendilerine) “Siz zalim insanlar kendinizsiniz!” dediler. Sonra yine (eski)kafalarına döndüler: “Sen bunların konuşmadığını pekâlâ biliyorsun” dediler. İbrahim “öyleyse dedi, Allah’ı bırakıp da hiçbir şekilde size ne fayda, ne de zarar verebilen bir şeye hâlâ tapacak mısınız? (Enbiya; 63-66)”

Müşrikler bilmedikleri için Hz. İbrahim’in tebliğini reddediyor değillerdi. Onların da vicdanlarında yaratıcılarının imzası vardı. Lakin onlar nefslerini ilah edinmişler sonrada müşahhas dünyada bunu temsilen taştan putlar yapmışlardı. Konuşamadığını da biliyorlardı. Bir baltayı kullanmaktan dahi aciz olduğunu da. Ama kendilerini içerisinde buldukları sosyal ve kültürel düzen bunun aksine kurulmuştu. Müşriklik yani: Vicdana en büyük kast üzerine

Bir an için vicdanlarının/asli bilgilerinin atmosferine kapılıp, kendilerine dönerek ne kadar zalim olduklarını nefislerine fısıldadılar.

Ya sonra?

Sonra da ‘hamiyet-i cahiliye’lerine rücu edip Hz. İbrahim’i ateşe attılar.