ÇAĞIN ACISI: DERTSİZLİK!
Dün akşam ayağımın tozuyla geldiğim evime yorgunluğumu bedenimin her zerresinde hissetmeme rağmen çok anlamlı bir toplantıya katıldım. İki yıl önce “Bismillah” denilen lakin bir çok sebeplerle başlayamayan “yetim köyü projesinin” yeniden start alması inanılmaz sevinç verdi yüreğime.
Küçücük bedeni ile bu derdi dertlenmiş, bu projenin atılmasına sebep olan güzel kardeşim Hayriye Tufanoğlu’nu tebrik etmek isterim. Bu projeye başlamasının akabinde verdiği hayat mücadelesine ve yatağa bağlanmasına ve hayallerine şahit olduğum koca yürek…
Rabbimin inayeti lütfu ile ayağa kalkması, konuşması, kendi derdinin unutturup yetimlerin derdini yüklenmesi, kendi derdini Rabbimin yüklenmesine sebep olmuş koca yürek…
10.000 metrekare içinde Suriye sınırları içinde Cerablus’ta, iş atölyeleri mescidi, yeşil alanları, oyun parkları, alış veriş yerleri ile en az 40 aileye mekan olacak güzel projeyi “Huzur Yolu” köşemde siz değerli okurlarıma da duyurmak istedim.
Rabbim muvaffak etsin. Bizi de yardımcı etsin.
Yusuf Ziya Özburun beyefendinin katıldığı “ Zor Zamanda Genç Olmak” başlıklı toplantıdan da güzel notlar aldım. Aldığım notları paylaşmak istedim. Büyük bir birikimin güzel sonucu olan sunum sonucunda “iyi ki bedenimi dinleyip de gitmekten vaz geçmemişim” dedim.
Asıl mesele “dert yetimliği” Yılgınlık, yorgunluk, duyarsızlık hastalığına katılan insanoğlunun hareket, eylem ve söylemden yoksun olmasıdır.
Modern hayatın getirisi, böylesi acil olan çalışmaların havale edilmemesi gerekirken kurumlara havale edilmesinin insanlıktan çıkışımızın bir sonucu olduğu ortadadır.
Konformist bir yaşantı içinde hayata rahat ve konfor eksenli bakmak, duygu ve kafa konforunu bozmadan, standartlardan taviz vermeden yaşamanın bize verdiği zararlar olmuştur.
Zevk ve konfor konusunda hayvan kadar olamayız. Daha fazla cinsellik, daha fazla yemek içmek… bizi hayvanlardan ayıran özellikler üzerimizde olmalıdır.
Asıl yetimlik insanlıktan uzak olunması, vicdanların hapsedilmesi, hakikatin yok olması, haktan uzak kalınmasıdır.
Zor zamanda genç olmak zordur. Genç olmak: Yüreğinde hazine barındıran, bunun farkında olan ve bu hazineyi kaptırmamak için gayret edendir. Duygularını tüketmeyen, araştıran, soran, sorgulayandır.
Derdi yağmalayan, vicdanları öldüren çağın manevi korsanları vardır. Bunlar veba gibi insanlığı bitirmek için el birliği ile çalışmaktadır. Bu vebaya ilk yakalananlar öncelikle kadınlar ve kızlardır.
Kızları bedenleri ile meşgul ederek, cinsiyet kompleksli hale getirmiştir. Pazarlamaya yönelik ürünler en kolay bu şekilde satılmaktadır. Beğenilmeyen, diyetlerle istenilen kiloya inilmeyen bedenler estetikle düzeltilmek istenmektedir. Model olarak gösterilen mankenler ve küçük yaştan beri oynanan barby bebekler...
Dişiliği ile uğraşan kişiliğini unutan bir hal alınmıştır.
Erkek versiyonu ise akıl, duygu ve vicdan oluşmadan küçük yaştan itibaren cinsel uyarılarla erken ergenliğe girmesi, her şeyi cinsellik olarak algılaması olmuştur. Cinsellik ve şehvet değil, şefkatin, merhametin öğretilmesinin erkeğe derinlik katacağı da ortadadır. Aksi takdirde her erkek bir canavar olacaktır.
Çağın ikinci vebası; müzik ve ritim bağımlılığıdır. Akıl ve hikmet boyutunu ortadan kaldıran, düz düşünen insanlar oluşturan, mecazi düşünceyi ortadan kaldıran bir insanlık oluşmuştur. Şiir ve edebiyata önem verilmemesi insanları sığ düşünce içinde bırakmıştır.
Üçüncü veba; komiklik, stend ap, Show kültürüdür. Mesele talep meselesidir. Zihinleri yönlendirmeleri, lokalaştırmaları, cilveli, belden aşağı konuşmaları, güldürmeleri ile insanları eğlendirmek üzerinedir. Ciddi mesellere ağır gelir. Sabır kavramı anlamını yitirir. Hayret etmek ise artık gereksizdir.
Dördüncü vebası; toplumu manipüle eden kitle sporları. Futbol, basketbol.. bu şekilde toplum daha rahat yönlendirilecektir. Bireysel spor ise peygamber tavsiyesidir. Ok atmak, yüzmek.. bunlar oto kontrolü sağlar.
Beşinci veba ise teknoloji bağımlılığıdır. Teknoloji terbiyesi şarttır. Bağımlılık bir hastalıktır. Ailede soğukluk varsa teknoloji bağımlılığı artmaktadır.
Hasılı kelam; derman aradım derdime, meğer derdim benim dermanımmış...