Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.88
Gram Altın
2427.57
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

22 Haziran 2022

"Çağdaş Türk şiiri üzerine yazılar"

Şiir sadece dilin değil hayatın da özlemidir. Bütün güzel şeyler şiire akar bu yüzden. Farklı noktalardan doğan sular nasıl yönünü okyanusa çevirir, büyük bir coşkuyla ona ulaşmayı murat ederse keder veya sevinç, ayrılık veya vuslat, hayal veya hayal kırıklığı, ölüm veya hayat benzeri birbirine karşıt konumlanmış duygular da kendini şiire adar, şiire akar, şiirde bulur. Şiir bir nihai gerçekleşme yekinmesi, bir son sığınak kulübesidir. Oraya varmayan hiçbir duygu yolculuğunu tamamlamış saymaz, orayı görmeyen hiçbir eyleyiş bahtına tebessüm etmez. Her şeyin tamamlayıcısıdır şiir. Onunla buluşmayan her ne var ise kendini eksik sayar. Şiirle tamamlanmamış, mısrayla tanımlanmamış varoluş biçimlerinin hiçbiri ‘istediğim tam da buydu ve oldu’ demez. Acının da sığınağıdır şiir, sevincin de. Yorgunluğun da rüyasıdır şiir, tükenmişliğin de. Yalnızlığın da çaresidir şiir, hastalığın da. Hayatın rüyası insan, insanın rüyası dil, dilin rüyası şiirdir.

Ve rüyalar tabir ister. Göz açıldığında, bilinç yeni bir dünyaya uyandığında geride kalanı anımsar ve onu yorumlamak ister. Tabir edilmeyen rüya görülmemiş gibidir ve her rüya önce kendini gören tarafından gözden geçirilir, bir anlama tabi tutulur. Hayatın devamı olduğu, öncesi ve sonrası ve hatta esnası bile hayata tabi olduğu için rüyalar uykunun hediyeleridir. Sonu korku veya umuda çıksın her rüyanın mutlaka bu dünyaya değgin bir karşılığı vardır ve o karşılık rüya yorumuna tabidir. Bir gündüz düşü olarak şiir, gündüz düşlerinin en kıymetlisi olarak şiir şairin düşlemleri kadar koordinatlarının da ipuçlarını verir. Ancak bütün rüyalarda olduğu gibi şiir de başka bir ruh iklimine, başka bir gezegene, başka bir adaya aittir ve kuralları da ait olduğu yere göre belirlenir, yorumlanır. Şiir yorumcusu da rüya yorumcusu gibi o dünyayı bilen, o dünyanın gramerine hakim, o dünyadan bir parça olmalı ki o dünyanın yabancısı olarak yorum üretmesin, ürettiği yorumlar havada kalmasın, tam karşılığını bulsun.

Şiir bilim, günümüz dünyasının şiir tabircilerinin de içinde olduğu bir şiir evreni profesyoneller ağından oluşur. Burada şairler, şiirler, şiir severler hep birlikte bir şiiri anlamanın, onun iç dünyasına nüfuz etmenin farklı yollarını arar, bazen el yordamıyla, bazen ferasetle, bazen de aklın patikalarını kullanarak hep oraya, şiirin o nahif kulübesine gitmek isterler. Gittikleri yollara işaret taşları koyarlar ki sonradan gelenler de önceden gitmiş olanları takip edebilsin, aynı zevki, aynı huşuyu alabilsin. Çünkü her şiir yorumu aynı zamanda o uçsuz bucaksız ormanın içindeki bir engeli aşmak, o karmaşadan ince de olsa bir düzen yaratmak, bedeli azaltılmış keyfi artırılmış bir yol inşa etmek anlamına gelmektedir. Çünkü her şiir yorumcusu bazen parmaklarıyla, bazen bütün gövdesini kullanarak şiirin yol açıcısı, özverili emekçisidir.

Şiir bilim Türkiye’de edebiyat bilimi içinde en azından roman bilime göre biraz daha geride kalmıştır. Bunda kuşkusuz edebiyat biliminin kendi içindeki koordinasyonu, edebiyat türlerinin moderniteyle kurduğu ilişki ve edebiyat dünyasının her bir türe, zamana göre değişen bir anlam vermesinin payı büyüktür. Bununla birlikte Tanzimat’ta başlayan ufak tefek ve dağınık dikkatlere Serveti Fünun ile biraz daha profesyonel bakışlar eklenmiş, Cumhuriyet sonrasında ise özellikle Mehmet Kaplan öncülüğünde şiir bilim hak ettiği yeri almıştır. Onun kurduğu şiir tahlilleri sistematiği yapısal bir anlayışla Şerif Aktaş tarafından yeni bir zemine taşınmış, sonrasında, Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinin artmasıyla birlikte çeşitlilik arz ederek sınırlarını genişletmiştir.

Varolan noktada Türkiye’de pek çok akademisyen hikayeye, romana ayırdıkları kadar olmasa da şiire yönelik dikkatlerini bilimsel bir nazarla somutlaştırma çabasını sürdüren pek çok edebiyat bilimci bulunmaktadır. Bunlar içinde edebiyat türlerinin doğası ve işlevine dair yer yer arkeolojik kazılar da yapma uğraşı verenlerden biri hiç kuşkusuz Prof. Dr. Fatih Sakallı’dır. Geçtiğimiz günlerde yayınladığı Şiirin Rüyasını Görmek: Çağdaş Türk Şiiri Üzerine Yazılar adlı çalışması bunun son somut örneklerinden biridir. Fatih Sakallı bu çalışmasında Türk şiirinin hem tarihsel dokusuna ince dokunuşlar yapmış, hem şiirin bizatihi kendisini oluşturan ögeleri netleştirme uğraşı vermiş hem de Türk şiirinde yer etmiş belli başlı şairlerin şiir anlayışlarını olduğundan biraz daha belirginleştirmenin imkanlarını aramıştır. Çalışmalarını yakından takip ettiğim Fatih Sakallı’nın tükenmez enerjisinin bir kısmını şiire yoğunlaştırmış olması elbette hem edebiyat bilimi hem de şiir biliminin geleceğe açılan ufkundaki bazı lekeleri sileceği, şiirin bu tarz metinlerle kendine çok daha sağlam bir istikamet belirleyeceği ortadadır. Bu noktada artık sözü ona bırakmak ve çiçeği burnunda profesörün sözlerine kulak vermek gerekiyor: “Çağdaş Türk Şiiri Üzerine Yazılar, Tanzimat’tan günümüze kadar şairlerimizin yazdığı çeşitli şiirler, bazı şairlerimizin şiir anlayışları ve şiirlerindeki temalar hakkındaki yazılardan oluşuyor. Kitapta; Mehmet Akif Ersoy’dan Necip Fazıl Kısakürek’e, Orhan Veli Kanık’tan Cahit Sıtkı Tarancı’ya, Mehmet Emin Yurdakul’dan Faruk Nafiz Çamlıbel’e, Ziya Osman Saba’dan Ömer Faruk Toprak’a, Sabri Altınel’den Ayhan Kırdar’a, Bekir Büyükarkın’dan Nebih Nafile’ye şair ve yazarlarımızın şiirleri ve şiir anlayışları farklı bakış açıları ile değerlendiriliyor.”