Bylock, mylock… Neler oluyor?
AİHM’in “Bylock” kararı ne anlama geliyor?
Bakalım:
Anayasa’nın
90. Maddesi’nde, uluslararası
sözleşmelerin iç hukukun bir parçası olduğu ve kanunlar ile uluslararası
sözleşmeler arasında bir aykırılık olursa, uluslararası sözleşmelerin
uygulanacağı kaydediliyor.
Yani
bu madde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni Türk kanunlarından daha üstün bir
noktaya yerleştiriyor.
FETÖ’cüler, Türkiye’nin kendisini
bağladığı bu maddeye yaslanarak, devamının çorap söküğü gibi gelmesini
bekliyorlar.
Bekliyorlar da, Türkiye, AİHM karar
verdi diye yelkenleri suya indirecek değil.
(“Otorite”
olarak gördükleri İsrail, BM’nin hangi kararına uymuş mesela!..)
AİHM’i biliyorsunuz, başörtülülerin
eğitim özgürlüğüne “hayır” demişti, “Laikliği korumak için başörtüsü
yasaklanabilir icabında” kafasıyla!
AİHM böyle.
Zulüm aygıtı!..
Türkiye,
haklı olarak, AİHM’in aldığı “bylock” kararının hukuka aykırı olduğunu savunuyor.
Karara
bir açıklamayla tepki gösteren Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “AİHM, Türk mahkemeleri tarafından
yapılan yargılama sonucunda FETÖ terör örgütü üyesi olduğu tespit edilen bir
kişinin yaptığı başvuruya ilişkin ihlal kararı vermiştir. AİHM kendi
içtihatlarında defalarca delilleri değerlendirme yetkisi olmadığını belirttiği
halde, konu FETÖ yargılamaları olunca delil değerlendirme yoluna gitmiştir.” diyor.
Karar hukuka aykırı, AİHM’in içtihatlarına
aykırı, amma velâkin, Anayasamız, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’ni Türk kanunlarından üstün bir noktaya yerleştirmiş
durumda.
Avukat Ertuğrul Akar, ara sıra “Bu 90. Madde olmamalı. Egemenlik hakkımız
asla sınırlandırılmamalı!” der.
Öyle ama, o iş biraz zor.
Her ne olursa olsun, kararın pratikte bir hükmü
yok!..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AİHM’in,
Selahattin Demirtaş’la ilgili kararı hakkında,
“Bizi
bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz.” demişti.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da, “bylock” kararına tepki gösterdiği
açıklamasının sonunda
“Ülkemiz
ulusal mevzuata ve uluslararası yükümlülüklere uygun olarak yaptığı terörle
mücadelesinde kararlılığını sürdürecektir” cümlesine yer verdi.
Yani, “Siz
ne yaparsanız yapın, bu bizim beka meselemizdir, mücadeleye aynen devam
edeceğiz.”
Biz, AİHM kararına tepkileri takip ederken,
Sabah Haber Koordinatörü Abdurrahman Şimşek’ten bir haber geldi:
“MİT'in
6 yılda şifrelerini kırdığı 'Garson' kod adlı mahrem sorumluya ait SD kartlarla
ilgili yeni bilgilere ulaştık. Verilerde yapılan çalışmalarda, bugüne kadar
FETÖ'den herhangi bir işlem görmemiş yaklaşık 3 bin kripto emniyet personelinin
deşifre edildiği öğrenildi.”
Bugüne kadar herhangi bir işlem görmemiş
yaklaşık 3 bin kripto emniyet personeli?
Aradan bunca yıl geçmiş, onca “mücadele”
verilmiş ve bugüne kadar işlem görmemiş 3 bin kripto emniyet personelinden
bahsediliyor.
Bu da haliyle, “Acaba geride kaç kişi var?”
sorularını gündeme getiriyor.
X
İşte efendim, gündemde böylesine yaman tartışmalar…
Bir şeyler oluyor…
Bir yandan ABD, diğer taraftan AB sıkıştırıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde
Türkiye’yi çocuk asker kullanmakla(!) suçlamış daha doğrusu iftira atmıştı!
Eş zamanlı olarak,
Avrupa Parlamentosu’nun“Türkiye’nin Avrupa’da işi
yok!” özetli raporu düştü gündeme…
Sayın Cumhurbaşkanı da, “Gerekirse AB ile
yolları ayırabiliriz!” çıkışıyla dikkat çekti!..
Çok net, ABD Türkiye’yi her yönden sıkıştırarak, “Eski Türkiye”ye
döndürmek” istiyor.
Bunun için elindeki bütün kartları; AB, FETÖ, PKK,
DAEŞ, Mezhepçi Yapılar, Kuran ve Sünnet karşıtı akımlar, içerideki bazı
provokatör ırkçı unsurlar, sapkın
akımlar lobisi, tarikatlara sızdırılanlar…
Bütün kartları öne sürüyor.
Aksi gibi ekonomi de sıkışık durumda ve bu
sıkışıklığı aşmanın yolu olarak “dış yatırımları” özellikle batıdan gelecek yatırımları çekmek,
olmazsa olmaz gibi görünüyor.
Kendisinin tek çıkış yolu olduğumuz halde, Putin’in
de ayak oyunları yaptığını, sığınmacıları geri gönderme yolumuzu açacak olan
Esat üzerindeki tesirini kullanmadığını daha doğrusu işimizi zorlaştıracak
biçimde kullandığını görüyoruz.
Öte yandan, Ermenistan’ın serseriliklerine sahip
çıkan İran’dan nasıl bir “iyilik” (!) geleceği de belli olmaz!..
Unutmadan;
Sayın Cumhurbaşkanı, BM’de ilk defa “Ailemize yönelik
tehditler” meselesini de gündeme getirmişti.
Siz düşünün “Toplumsal İklim Değişikliği ile Cinsiyet
Eşitliği” arasında nasıl bir bağ, bağlantı var ve Türkiye nelere mecbur edilmek
isteniyor.
İstanbul Sözleşmesi neydi ve niçin kaldırıldı?
Hindistan’daki G-20 Zirvesi’nin teması malûm:
“Tek Yeryüzü,
Tek Aile Tek Gelecek”.
Bu da,
elbette önümüze gelecek!
X
Günler geçtikçe, “hassasiyet sahibi aydınlarımızın” yönetime
“dost ikazları”nda bulunmasına çok daha fazla ihtiyaç olacak.
Öyle görünüyor.