Buyurun, siz söyleyin!
Hafta sonu TEKNOFEST 2023’e, katılma imkânı buldum. Savunma sanayimizin geldiği noktayı, bir kes daha yakından takip ettim bu vesileyle. Özellikle TARIM, SAĞLIK, OTOMOTİV ve DRONE teknolojisine dair, gencecik beyinlerin icatları da görmeye değerdi. Katılımcıların yüzlerine vuran coşku ve heyecan ise günün sonunda en dikkat çekici olanıydı. Ne diyelim! ALLAH bu gurur verici tabloya katkı sunan, herkesten razı olsun. Durdurma niyetinde olanlara da, fırsat vermesin İNŞALLAH. Sonuçta küresel emperyalistlerin, bundan hoşnut olduğu kim iddia edebilir ki? Üstelik kendilerine itaat etmemiz için, yapmayacakları melanet de yok maalesef. Gerçi dedelerimiz Allah’ımızın da yardımıyla, buna geçit vermedi tam 100 sene evvel. Ama sonraları içimize SİNSİCE NÜFUZ EDEREK, sahada yapamadıklarını ZİHİN İSTİLASIYLA başardıklarını ise kesinlikle inkâr edemeyiz. Öyle ki kapatılan uçak fabrikaları, durdurulan Devrim Arabaları ve beton dökülen petrol kuyularından, bunun en iyi bizler biliyoruz. Tabi “YAPAMAZSINIZ/YAPTIRMAZLAR” telkinin, beyinlerimize kabul ettirilmesi de cabası.
Fakat bu süreç, ÖZÜMÜZE YARAŞIR bir duruş sergilemeye
başlayınca, yavaş yavaş değişmeye başladı çok şükür. Güçlendikçe, değerlerimize
sarıldıkça, birliğimizi sağladıkça ve vesayetten kurtuldukça, nefes aldığımızı hissetmiştik
çünkü. Ancak stratejik konumumuz ve bölgesel özgül ağırlığımız sebebiyle, küresel
aktörlerin Türkiye’yi kaybetmek gibi bir lüksü yoktu. O yüzden dışarıda; bazen tehditlerle,
bazen ekonomik yaptırımlarla, bazen de terör oluşumlarıyla üzerimize
abanırlarken, içimizde ise vesayet kalıntılarını kullanarak, değerlerimize
saldırarak ve algı operasyonları uygulayarak, boyun eğdirmeye çalıştılar
bizlere. Buna karşın Devletimizin, kendi ÇIKARLARINI SAVUNMAKTAN ve MİLLİ BİR
ROTA ÇİZMEKTEN, asla vazgeçmediğini izledik hep birlikte. Zira bu yolda en ufak
bir tavizin, TAM BAĞIMSIZLIK iddiamızı sekteye uğratması işten bile
sayılmayacaktı. Zaten Devletimiz, her şeye rağmen geri adım da atmadı… Nitekim
Rusya-Ukrayna savaşına tarafsız kalmamız, Türk Devletleri Teşkilatına öncülük
etmemiz, Akdeniz’de sondaj çalışmalarını sürdürmemiz, terörle mücadelemiz ve gaz/petrol
çıkartarak, kendi silahlarımızı üretmemiz, açıkça bunu ilan etmekti.
Anlayacağınız Türkiye; bağımsız iradesiyle hareket ettikçe
ve Karabağ'dan Libya'ya, Akdeniz’den Afrika’ya kadar bayrak salladıkça, KÜRESEL
DENGEYİ sarsıyordu kati surette. O nedenle küresel yamyamların, Türkiye’nin
tekrar ESKİSİ gibi kendilerinden emir alarak, ruhsuz bir hale getirmenin
derdinde oldukları sır değildi. Bunun yegâne yolu ise, “ERDOĞAN’I DEVİR VE
TÜRKİYE’Yİ DURDUR” temelinde şekilleniyordu. Kaldı ki The Guardian Gazetesinin;
“Wahington’dan Berlin’e, Erdoğan'ın seçimi kaybetmesini şampanya ile kutlayacak
çok siyasi var” ifadeleri de fazla söze hacet bırakmadı. İşte tamda hal böyle
olunca; “muhalefet keşke daha milli, daha yapıcı vaatler ortaya koysaydı”
demeden edemiyor insan. Mesela “Avrupa Özerklik Şartnamesini kabul
edeceklerini” açıklayarak, “terörle mücadele eden askerlerimizi geri çekeceklerini”,
taahhüt etmeselerdi keşke. Yahut gururumuz olan “İHA/SİHA’lara dokunaklarını,
Nükleer Santrali kapatacaklarını, tüm KHK’lıları (ayırt etmeksizin) af
edeceklerini ve Terörle Mücadele Yasasını değiştireceklerini”, keşke kafalarına
koymasalardı. Bu ve benzer vaatlerinin, kimlerin işine geleceğini bilerek,
büyük resmi görebilselerdi. Zira Sn. Erdoğan bu saydıklarını, pek ala
gerçekleştirebilir ve hiç kimse de onunla uğraşmazdı kesinlikle. Ama “TAM
BAĞIMSIZLIK” kolay kazanılamadığı gibi, BÜYÜK FEDAKÂRLIKLAR gerektiriyordu. “TARİHİN
EN ÖNEMLİ SEÇİMİ” tespiti de, zaten bu demekti. Bizimki de laf! Yoksa
Yunanistan’dan Ermenistan’a, Fransa, PKK/YPG ve hatta FETÖ’ye kadar bil cümle
güruh, niçin 14 Mayıs’ı iştahla beklesindi ki? BUYURUN, SİZ SÖYLEYİN… Cevabı
çok açık, değil mi?