Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Büyülü dünya

İçinde yaşadığımız hayatta, cep telefonları artık insandan ayrılmaz, ona lazım-ı gayr-ı müfariğ bir nitelik kazandılar. Zira telefon fonksiyonlarının çok ötesinde gündelik hayatın işleyişinde farklı işlevler gören aparat haline dönüştü.

Dolayısıyla bugün haber kanalı, fotograf makinası, eğlence, toplu taşıma bileti, iletişim, epistemoloji, eğlence, televizyon gibi aklınıza gelebilecek olan tüm etkinliklerin küçük bir makinadan ve üstelik bir zaman ve mekana kayıtlı olmaksızın hayata girmesi ve hatta günün tamamını kapsayabilmesi en başta bir kuşatıcılığı akla getirmektedir.

Modern zamanlarda özellikle sosyal bilimler literatürüne baktığımıza zaman, bakıye kalan düşüncelerden birisi “bugünün modern insanının geride kalan tüm zamanlara göre ciddi bir gelişmişlik ve ilerleme kaydettiği” şeklinde not edilebilir. Zaten modernlik bu anlamda insanın Tanrı’ya referansta bulunmadan bir dünya kurma inancı ve girişimini ifade ettiği için “insan”ın öne çıktığını görmekteyiz. İnsanın kendisine olan güveni, tabii ki onun dünya, evren ve tabiatla olan ilişkisini de dönüştürmüştür. Bu bağlamda insan(lığ)ın kendisini bir Tanrı gibi hissettiği kuşkusuz.

Hele postmodernlikle birlikte yükselen öznellikler insanın kendisini bir mikro tanrı gibi hissetmesini sağladı. Karşılıksız özgüven pompalanan insan, şimdi enaniyeti üzerinden karşılıksız çıkan fakat henüz bunu anlayabilecek durumda olmayan hayat yaşamaya devam etmektedir. Giderek kaybettiği fakat bunu özgürlük zannettiği hakikatin yokluğu, kısa bir süre sonra Hz. Peygamber’in ifadesiyle “kaybolduğu vadide” gezindiğinde farkına varılacaktır.

Teknolojik aygıtlar insana ciddi bir özgüven duygusu kazandırmaktadır; en başta da ben her şeyi yapabiliyorum duygusu. Elbette insanın geliştirdiği teknolojiyi her şeyiyle eleştiriyor ve daha baştan kendisimizi ona kapatıyor değiliz. Üstelik insanın kendi potansiyellerini ortaya koyabilme gücü sadece teknoloji ve maddi alanda değil, sosyal bilimler alanında da devam etmektedir.

Söz gelimi; transhümanizm üzerinden özellikle tıp alanındaki gelişmelerle birlikte, insanın gelecekte “daha iyi” yapılması ve hatta “ebedi”liğin sağlanması amaçlanmaktadır. Bugün zaten elde edilen bu başarılarla insanın bir nevi ebediliğinin sağlandığı gibi erken zafer ilanları bile mevcuttur.

Fakat buradaki temel problem, insanın kendi gerçekliğinin dışına çıkarak kendisinde haddinin üzerinde bir güç vehmetmesi, konumunu değiştirmeye kalkışması ve Tanrılaşmasıdır. Esasen bütün insanlarda kendi başına bırakıldığında tanrılaşma eğilimi ortaya çıkar. Önemli olan insanın tüm bunlar karşısında kendisini kontrol ederek kendi “yer”inin farkında olması ve haddini aşmamasıdır.

Bugünün insanları bir takım başarılarına güvenerek kendilerinin neredeyse donanım olarak da geçmişteki insanlardan farklı ve ileri olduklarını düşünmektedirler. Hatta açık ve örtük biçimlerde tarih okumalarında ortaya çıktığı üzere, tarihte geçen birçok olayları ve insanların yaptıklarını aptallıkla özdeşleştirmektedirler. Aslında aynı şeyi Aydınlanma da yapmıştı. Fakat gelinen noktada, postmodernlik Aydınlanma’yı eleştirirken akılcı bireyi “irrasyonel” bir varlığa dönüştürdü. İşte onun için toplumda durmadan kıssacılar fışkırmaktadır.

Şunu belirtmeliyiz ki, temel donanım olarak insan değişmemiştir. Farklılık; onu kuşatan çevre ve maddi şartlardadır. Bugünün kendisini çok ilerlemiş sayan insanların, içinde yaşadıkları büyülü durum, açıkçası Hz. Musa (AS) dönemindeki sihirbazları seyredenlerden farksızdır. Dünyayı sömüren güçler sürekli büyülü, renkli dünyaları halka seyrettirmektedirler. İnsanlar da buradan kendileri ve ebedi hayatları için ne çıkacağını sormamaktadırlar.