Büyükşehirde yaşamanın dayanılmaz hafifliği
Şehirlerimiz betonlaşmakta ve bireyler doğal yaşamdan hızla uzaklaşmaktadır. Gerçi park ve bahçeler şehrin içinde bulunmakta ancak onlarda şehrin içinde hapsolmuş ve yaşam mücadelesi vermekteler. Koca koca dev gökdelenler, apartmanlar bitişik nizamdaki konut ve işyerleri şehrin her tarafını kaplamış durumdalar. İşte bu koşuşturmada bireyler vaktinin bir bölümünü trafikte geçirmekte geriye kalan kısımda çalışanlar evlerine yorgun argın bir şekilde dönmekteler.
Bu koşuşturmaca hafta boyunca devam etmekte, hafta sonu ise, insanlar
kapitalist sistem gereğince, AVM’lerde zamanlarını geçirmektedir.
Bu nedenle şehirli insanın bu
koşuşturma ve telaşı içerisinde kendine ayıracak bir vakti yoktur. Dolayısıyla insan
hayatı rutin bir şekilde yaşamaktadır. Her gün kalk aynı yol, aynı trafik
çilesi, işe gidiş ve gelişler nedeniyle mutsuz bir yaşama neden olmaktadır.
Şimdi şöyle bir soru sorsam şehirden
uzakta aranızda doğaya, dağlara, deniz kıyılarına, ormanlara, bağ ve bahçelere gidipte
hiç mutsuz olan birini gördünüz mü? Doğada vakit geçirmek inanın herkesi mutlu
etmektedir.
Büyükşehirde yaşamanın sağlık
açısından da insan bedenine iyi gelmediği bilinen bir gerçektir.
Buradan şu sonucu çıkarabiliriz,
büyükşehirde yaşamak bizi hasta ediyor?
Peki nasıl hasta ediyor.
Havayı
kirleten, araçlar, sanayi ve binalardan yükselen karbon monoksit gazı, osb’lerden hava kalitesini bozan
çeşitli partiküller, evsel ve sanayinin derelere bıraktığı kimyasallar bizleri
hasta eden, en önemli nedenler arasındadır.
Büyük şehirler, bu yorgun hayatın koşturmacası içinde
kaybolan insanlar için aslında hem bir
kaçış hem de bir tuzaktır. Yüksek katlı binaların gölgesinde, cadde ve
sokaklarda hızla akan bir hayatın içinde
insan yaşam mücadelesi verirken, aynı zamanda bu karmaşık sarmalın içinde verdiği
yaşam mücadelesini başarmasının mutluluğunu yaşıyor. İşte, büyükşehirde
yaşamanın dayanılmaz hafifliği tam da burada devreye giriyor.
Buraya
kadar anlattıklarım şehirdeki yaşamın sadece bir kaçı şehirde yaşayan birey
için özgürlük, beraberinde bir yalnızlık
duygusunu getiriyor. Kalabalıklar arasında insanın kaybolması, bazen
yanımızdaki insanlarla gerçek bir iletişim kuramamanın önüne geçiyor. Şehirdeki herkes kendi dünyasında, kendi sorunlarıyla
uğraşırken, biz de birer gölge gibi geçip gidiyoruz bu şehir hayatından. Bu
durum, hayatın getirdiği yoğunluk, içinde kendimizi yalnız hissetmemize yol
açıyor.
Sonuç
olarak, büyükşehirde yaşamanın dayanılmaz hafifliği, özgürlüğü ve
çeşitliliğiyle dolu ama bir o kadar da şehre yabancılaşmanın gölgesinde geçiyor. Bu sarmalın
içinde, her birey kendi yolunu bulmak için yaşam mücadelesi veriyor.
Büyükşehirde
yaşamak, insan için hem bir ayrıcalık hem de bir serüven. Kalabalıkların içinde
kaybolmak, kendi kültürünü yaşatmak ve her anı dolu dolu yaşamak, belki de bu
hayatın en güzel yanları. Büyükşehirde yaşayan erdemli bir insan olmak
dileğiyle, katma değeri yüksek bir hafta sonu diliyorum.