Büyük Türkiye
Sovyetler Birliği’nin 1946’da askerlerini İran’dan çekmesi, bölgedeki
ateşi biraz düşürdü. Batı ilk etapta buna bir anlam veremese de, ilerleyen
zamanda bunun altında, “Sovyetler ile İran arasında varılan petrol mutabakatı” olduğunu
anladılar. Ama Sovyetler, İran Şahının aynı anda, ABD ile de anlaşacağını hesap
edemedi. Nitekim Sovyetler çekilince, ABD’nin fiili yardım ve desteği İran’a
akmaya başladı. Sovyetler ise gerilimi daha da tırmandırmamak adına, İran’a
geri dönmeyi tercih etmedi. Zira geride zaten bir İZ BIRAKMIŞTI. Öyle ki 1946’da
İran’ın kuzeybatısında kurulan “Mahabad Kürt Cumhuriyeti”, SOVYET DESTEKLİYDİ malumunuz
üzere. Belki de Batılı devletlerin bundan rahatsızlığından sebep, Mahabad
Cumhuriyeti “Sovyetler Birliği’nin
uydusu” olma suçlamasından hiç kurtulamadı. Zaten içindeki Kürt grupların,
birbirlerine düşmanlık beslemesi de AYNI ODAKLARIN işiydi. Çünkü Batılılar
petrol ve bölgenin jeopolitik konumunu, Sovyetlere kaptırma niyetinde değildi.
Öyle de oldu. Keza Şah Rıza Pehlevi’nin emrindeki İran ordusunun, Mahabad’a
operasyon düzenleyebileceği haber alan Mahabad Yönetimi, çareyi teslim olmakta
seçti. Ve BİR SENE BİLE SÜRMEYEN bu serüven, nihayetinde sona erdi.
Tarihte yaşanan bu hadise, GÖRENE çök şey anlatıyor aslında.
Günümüz itibarıyla düşünürsek, ders almamak da imkânsız. Neticede bu durum; “ister
ABD olsun İster Rusya yahut İsrail’in, kendi ÇIKARLARI UĞRUNA
HARCAYAMAYACAKLARI hiçbir kurum, kuruluş, isim yâda millet yoktur”un, yansımasından
başka bir şey değil. O yüzden emperyalist küreselcilerin, “BU STRATEJİK
TOPRAKLARI PYD’ye de BIRAKMAYACAKLARINI” dile getiriyoruz sürekli. Kaldı ki K. Irak ve K. Suriye’de hem yeraltı
kaynakları, hem ticaret yolları, hem de İsrail’in Arzı Mevut safsatası
nedeniyle, iştahlarının kabardığı şüphesiz. Bölgeyi yekten işgal edemedikleri
için de terörize ettiklerini destekleyip, belli kimliklerin ağzına bir parmak
bal sürmek suretiyle, İLERİDE EL KOYACAKLARI bir devlet vaat ettikleri aşikâr. Sonuçta tırlarca silah gönderdikleri ve
ekonomik olarak kolladıkları YPG/YPG’ye, karakaşı kara gözleri için sahip çıkmadıkları
açık. Fakat her hangi bir olumsuzlukta, SIRTLARINI DÖNECEKLERİYSE kati surette
yadsınamaz. Hatta Rusya, ABD, İsrail ve Avrupa’nın, yarın kurmayı planladıkları
yapıda söz sahibi olmak için, yine buradaki insanları BİRBİRLERİNE KIRDIRMA ihtimali
de cabası.
Kısacası birileri bölgemizde PKK/PYD’yi kullanarak, yeni bir
dizayn peşinde bildiğiniz üzere. İleride başarabilirlerse “Türkiye’nin doğusunu,
kurmayı planladıkları terör koridoruna katarak”, sinsi emellerine alet etme arzuları
da sır değil. Bu güne dek Devletimizin yaptığı sınır ötesi harekâtlar sayesinde,
bu oyun buzuldu çok şükür. İçeride de uygulanan yerinde politikalarla, Kürt
kardeşlerimizin Devletimize olan AİDİYET DUYGUSUNUN GÜÇLENDİĞİYSE tartışılmaz
konumda. Zaten Türkiye Cumhuriyeti Devletini Mill Mücadele zamanında beraber
savaştığımız, şehitliklerde yan yana yattığımız, bürokrasiden ticarete, sosyal
hayattan devlet yönetimine et tırnak olarak, inşa ettiğimizi de kimse inkâr
edilemez. Lakin gelinen aşamada özellikle Kürt kardeşlerimizin; HASSASİYETLERİNİ
SÖMÜREN ve PİS ÇIKARLARI İÇİN KULLANAN örgüt, yapı, terör destekçisi tiplerden KURTULMALARI
şart. O yüzden Sn. Bahçeli’nin malum çıkışı, bu noktada önem teşkil ediyor. Sn.
Cumhurbaşkanımızın "terör örgütüne yönelik verdiği, yeni operasyon”
sinyali de elbette. Tabi son kertede Kürt kardeşlerimizin kahir ekseninin, Devletimizden
yana duruşu oldukça elzem. Zira onları tahrik ederek, kandırmayı deneyecek
sürüsüyle “KUKLA” mevcut günümüzde. Ama bunlara göğüs gerip, Devletimize sahip çıktığımız
takdirde, HAYAL DAHİ EDEMEYECEĞİMİZ BİR DÖNEME adım atacağımız da kesin. Ve
inşallah bu sağlanacak..! Sonra mı? Sonrasını emperyalist yamyamlar düşünsün! Yoksa
siz “BÜYÜK TÜRKİYE CUMHURİYETİ” mottosunun, öylesine mi dile getirildiğini
sanıyorsunuz?