Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2972.53
BIST 100
9617.19
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Nisan 2019

''Büyük Satranç''

ABD yakın tarihinin en önemli stratejistlerinden birisi olarak kabul edilen Brzezinski, 1997’de yayımlanan “Büyük Satranç Tahtası” isimli kitabında, ABD’nin soğuk savaş sonrası Avrasya’ya hakimiyet için yapması gereken en öncelikli işin, Rusya, Çin ve İran’ı birbirinden ayırmak olduğunu yazıyordu.

Bu tespit/öneriye birde ABD politikalarının en etkinlerinden olan “neo-con”ların yayın organlarında ortaya koydukları görüşlerini de ekleyerek günümüz gelişmelerini analiz etmek gerekiyor. Ne-con’lar şöyle der;

- Dünyada Roma Devleti’nden sonra tek hâkim devlet vardır o devlette ABD’dir ve daima böyle kalacaktır.

- Amerika Birleşik Devletleri ekonomik, siyasal, askeri ve teknolojik olarak üstünlüğünü ve hakimiyetini ne pahasına olursa olsun mutlaka korumak ve sürdürmek zorundadır.

Aslında Neo-con’ların ortaya koyduğu anlayış ile Brzezinski’nin öngörüsü, günümüzün Dünya siyasetinde birbiri ile örtüşen bir noktadadır. Zira politika belirleyicilerin dünya düzeni üzerinde ulaşmak istedikleri hedefte günümüz itibariyle en büyük engel Avrasya ya da Pasifik’te ivmesini sürdürecek olan bir bloktur. Şüphesiz bu bloğun başını ekonomik anlamda Çin, siyasi ve askeri anlamda Rusya, farklı etkenleri olmakla birlikte ilk başlık olarak da bölgesel-psikolojik etken olarak İran çekmektedir. AB ülkelerini gerek NATO/Güvenlik gerekçesi gerekse ekonomik nedenlerle büyük ölçüde “hizada” tutan ABD, Pasifik’te orta ve uzun vadede kendisine rakip olacak bir bloğa asla tahammül edemeyecek bir noktadadır.

Çin ile süregelen ekonomi savaşlarına kısa molalar vererek devam eden ABD, Brzezinski’nin ayrıştırma politikasına uygun olarak Suriye sahasında Rusya ile İran arasında bir duvar örme noktasında başarıya ulaşmak üzere olan adımlar atmaktadır. İsrail ile Rusya arasında devam eden ve gelişmekte olan sıcak ilişkiler Rusya ile İran arasında istenilen ayrışmayı büyük ölçüde tesis etmiştir. İsrail’in belirli periyotlarla Suriye’de İran hedeflerine karşı yaptığı saldırılara karşı Rusya’nın sessiz kalması bunun en temel ispatlarından birisidir. Yine ABD’nin İran’a karşı uygulamaya koyduğu ambargolara Rusya’nın yüksek sesle tepki göstermemesi de (petrol ve doğalgaz satışında karlı çıkmasının etkisi olmakla birlikte) ikinci bir ispattır. Rusya’nın ABD’nin DAEŞ ile birlikte iki “gayrimeşru” çocuğundan birisi olan PYD/YPG’ye karşı tavrı da diğer bir konu…

Politika belirleyicilerin hedefe koydukları henüz net adı konmamış olan ittifak an itibariyle Suriye özelinde bozulmaya başlamıştır. Geçtiğimiz hafta varlığını korumak adına Rusya’nın uydusu rolüne bürünmek zorunda kalan Suriye Rejimi, Rusya’ya üstelik, “olası anlaşmazlıklar durumunda Rus mahkemeleri yetkilidir” maddeli bir anlaşma ile 49 yıllığına liman kiralamış ve hemen akabinde benzer bir anlaşmanın Çin ile yapılmak üzere olduğuna dair haberler kamuoyuna yansımıştır. Tüm bu gelişmelerle birlikte ABD ile Rusya arasında Suriye özelinde karşılıklı menfaatler noktasında mutabakata doğru ilerleyen sürecin iki ülke arasında genel bir sulha varacağını düşünmek ise yanlış olacaktır. Zira Akdeniz rezervleri üzerinden, son dönem ABD telkini/mecburiyeti ile daha etkin rol almaya başlayan Fransa’nın da girdiği denklemde iki ülke arasındaki rekabet devam etmektedir.

Süreç çok başlıklı olmakla birlikte söz konusu ittifaka ABD hedeflediği hizbi en azından şimdilik sokmayı başarmıştır. Çin’in Yeni İpekyolu, “Bir yol bir kuşak” projesi ABD’nin tökezletmek istediği hedefleri arasındadır.

Son analiz; Türkiye bu noktada özellikle ABD’nin Körfez ülkeleri eliyle dizayn ettiği ittifak olan “Küre İttifakı” ile yalnızlaştırılan ve MESA-(Arap NATO’su) ile hedef yapılacak olan İran safına itilmek istenmektedir. ABD’nin bazı ülkeler için İran konusunda geçici muafiyeti bitirdim dediği noktada Çin’in tavrı önümüzdeki süreçte en önemli belirleyici unsur olacaktır. Bölgesel olarak Türkiye kilit bir roldedir ve dik duruşundan vereceği her taviz “karar alıcılar”ın hedeflerine hizmet edecektir.