Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2963.54
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Temmuz 2022

Büyük resim

Vatandaşın derdi açlık, yokluk ve yoksunluk iken, birkaç haftadır gündemden düşmeyen Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliğine koyduğumuz veto gündemi de artık ortadan kalktı.

Geldik yine vatandaşın yokluğuna...

Asgari ücrete yapılması planlanan ya da gündeme getirilen hiçbir rakamın dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırına yaklaşamadığı gerçeği çarpıveriyor suratlarımıza...

Savaş bitti! Hepimiz evimize döndük ama fark ettik ki aslında dönecek bir ev yok...

Ama yaşasın, savaşı kazandık(!)...

Peki gerçekten öyle mi?

Türkiye iki günde, Ege’de garbımızı, afakımızı saran çelik zırhlı duvarı ören o ABD’nin kankası oluverdi Madrid’de...

Ne olsa sıcak kanlı bir memleket şu İspanya...

Havasından mıdır suyundan mıdır, Akdeniz’den kültüründen kaynaklı olabilir mi şu yaşananlar?

Yoksa Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un İngiltere Başbakanı Johnson’a Roma’nın “Bizim Denizimiz” anlamına gelen “MareNostrum” birliğini teklif etmesi İngilizlerin temsilcisinden de “olabilir” yanıtı alması bunun eseri mi?

Akdeniz’i gören gaza geliyor olabilir...

Daha düne kadar Doğu Akdeniz’de kim varsa, Türkiye’ye karşı yapılan tatbikatta yer almışken bir bakmışız ki Madrid’de aynı masada bize gülümser oldular!..

Biz kaldırdık çekincemizi, üstelik sadece birkaç harfin bir araya geldiği altında da ıslak imzaların atıldığı bir kâğıt parçasına...

Aynı kağıt parçasını, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyelik yapılacağı garantisi ile 1963 Ankara Anlaşmasından da biliyoruz biz hâlbuki...

Milenyuma gelmeden Helsinki’de ancak “adaylıkta eşitliği” temin edebilmişiz.

Onu bile ne kadar uyguladıkları ortada...

Geri Kabul Anlaşması yapmışız, açıklarını bulup uymamışlar.

Kapıları açmışız, "insan hakları" diyenlerin FRONTEX ile sınır boylarındaki vahşeti ortaya çıkmış.

Yani çıkarı ile inançları arasında kalınca inançlarını dönüştürmek amacıyla her biri bağımsız kilise ilan edenlerin sözlerine inanmışız yine...

Oysaki gerçekte olan tek şey ABD’nin taa Ukrayna’nın eski başkanı Poroşenko’dan başlattığı saldırı dalgasının yükselen trendinden başka bir şey değil.

Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi misali...

Petro Poroşenko’nun kömür alımını yolsuzluk olarak nitelendiren yaklaşımı ABD zihninin getirdiği düşünülemez mi?

Ona tepki olarak da Zelenski’nin sahneye çıkması ve ardından ABD’nin Çin’in 2030’da ekonomik güç olarak kendisini geçeceği gerçeği karşısında hızlı refleks gösterip yeni düzeni devreye sokma girişimi olarak okunamaz mı?

ABD’nin güçlü olmasından nemalanan zenginlerce, zenginliklerini korumak için hem Çin ile iş tutup hem de ABD’yi Çin’e karşı kışkırtmış olduğu düşünülemez mi?

Zenginler yükselen gücü iyi tahmin edip hemen pozisyon alırlarken neden Çin’e göç başlamıyor da düşmanlık artıyor?

Zenginleri tutan ne?

Neden teknoloji çalan Çin’de haklarını aramak yerine sadece ucuz işgücü olarak kullanıyor bu kompradorlar?

ABD’nin Çin’e yenilmesinden zarar edecek çok kişi, kurum, kuruluş ve aile var.

Sözde küreselleşmeyi savunan Çin’in komünist yönetimden taviz vermesini istemek rüşvetle satın alınan yöneticilerden daha fazla yönetimde söz sahibi olmak anlamın geliyor.

Batılıların pek işine gelmiyor tabii...

Bu nedenle Çin, her zaman insan hakları ve küreselleşmeye düşman...

Öyle mi? Evet öyle? Peki Batılıların kendi yaptıkları...

Dünyanın yanlışlarına sığınmak zorunda bırakılan düzen, kazananın daha fazla kazanacağı yeni bir düzene evirilmeye çalışılıyor.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırtılması ile zincirin halkalarından biri daha takılmış, Avrupalıların korkularından saçmalaması ise işin bonusu olmuştu.

Soğuk Savaş sonrasında hedefsiz kalan NATO’nun terörizmi hedef alması yeni coğrafyalarda etki alanı açacak bahaneye kavuşulmasını sağlarken “2022 Stratejik Konsepti”nin bir anda Rusya’yı “doğrudan tehdit” Çin’i ise “sistematik rakip” ilan etmesi boşuna değil.

Dert her zaman para ve zenginlik oldu.

Türkiye ise büyük resmi görerek kuramadığı gelecekte rol kaybetmemeye çalışıyor.

Batı’dan doğuya kayan gücün güzergâhı üzerinde durmanın getirdiği konforu aslında Biden da kabul etmek durumunda kaldı.

Çünkü “Diktatörleri yıkacağız!” diyerek çıkardığı savaş baltalarını Madrid’de kendi ağzıyla toprağa gömmek zorunda kaldı.

Basitçe, Türkiye yeterli güce erişemediği, birlik kuramadığı için dünya düzeninde büyük güçlerin tercihleri üzerinden konum devşirmeye çalışıyor.

Ama Batılıların asıl tezgâhı Türkiye’yi, Rusya’ya karşı değil İran’a karşı kullanmak.

Bu zamana kadar gelinmeyen bu oyunun önünde çok az engel kaldı.

"Oynatmaya az kaldı, doktorum nerede?" demeden safları sıklaştıralım, dostları artırıp iş birliklerimizi sağlamlaştıralım.