Büyük Olma Yolunda Adım Adım
Dünya yeni dengesini ararken oluşacak yeni dengede de ekonomi yine önemli rol oynayacaktır. Geçen haftaki yazımda ABD ve Japonya arasındaki ticari ve ekonomik bağ üzerinde durmuştum. Burada şunu da belirtmek isterim ki; sermaye ve teknoloji yardımıyla büyütülen tek ülke Japonya değildir. Almanya, Güney Kore gibi ülkeler de aynı şekilde küresel sermayenin desteklediği ülkeler arasındadır. Küresel güçler ekonomik yardım yaptıkları ülkeleri kendilerine bağımlı hale getirdikten sonra bu ülkelerin siyasetine de yön verme gücünü de ellerine geçirir. Ancak bir ülke var ki küresel sermayenin adeta kalesi haline getirilmişti. Hangi ülkeden mi bahsediyorum? Elbette ki Çin'den... Küresel sermaye Çin'e hem yatırım yaptı hem üretimi çok yüksek seviyeye çıkardı hem de lüks eşya ürettirdi. Böylece Çin'de büyük bir ihracat fazlası oluşmaya başladı. Oluşan bu tasarruf ağırlıklı olarak ABD' deki finans kurumlarına yatırıldı ve oradaki büyük devlet açıklarının kapanmasında kullanıldı.
Komünist bir rejimle yönetilen Çin, daha sonra ekonomik açıdan komünizmin en büyük düşmanı olan kapitalistlerce yönetildi. Çin ulus devleti son dönemde küresel güçlere karşı bazı hamleler gerçekleştirmeye başladı. Çin'in artan siyasi talepleri denizlerdeki hakimiyet kurma istekleri, Uzakdoğu'da, ABD'nin Çin ve müttefiklerine karşı savaş çıkarması ihtimalini bile akla getiriyor.
ABD, Uzakdoğu'da Çin ile karşı karşıya gelirken Batı Avrupa'da da Rusya ile karşı karşıya geliyor. ABD, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez Norveç'te konuşlanmaya hazırlanıyor. ABD Savunma Bakanı bir süre önce Rusya ile ilişkilerin soğuk savaş dönemine döndüğünü söylemişti. Putin'in dış politika danışmanı Sergey Karaganov, Rusya ile NATO ilişkilerinin Soğuk Savaş'taki gerilim dönemleri seviyesinde olduğunu doğrulamıştı. NATO'nun, olası bir Rus saldırısına hazır olmak için Doğu Avrupa ülkelerinde 6 karargah kurmuş ve 4 bin asker konuşlandıracağını açıklamıştı.
Diğer taraftan da ABD, PKK/PYD ile Rakka operasyonuna hazırlanırken Rusya'da Esad ve İran ile beraber operasyon hazırlığı yapıyor. Bu durum dünya genelinde kurulacak yeni güç dengeleri oluşurken ciddi gerginliğe yol açmaktadır. Bu güç dengeleri oluşurken Türkiye'de son derece kritik adımlar atmaktadır. Türkiye son dönemde izlediği politikalar ile Rusya ile birlikte hareket ederken ABD ile de uyum içinde olarak bölgesinde ve dünyada bir güç olma yolunda ilerliyor.
Türkiye sadece dış politikalarla değil son dönemde uygulamaya çalıştığı ekonomik politikalarla da dış müdahalelerin etkisinden kurtulup, ülkenin ekonomik bünyesine uygun, geleceğe yönelik, refah ve istihdam artırıcı, uzun vadeli ve özgün ekonomi planlarını hayata geçirmeye çalışıyor. Ancak dış borçlar artarken içerde bankaların tüketici kredisi vermesi pek de doğru olmamakla birlikte bu talebin yatırımlara yönlendirilmesi daha doğru olacaktır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan da bu doğrultuda bankalara çağrı yapıyorlar. Dış açıkları borç ile kapatan Türkiye ekonomisi bu borcu Küresel Sermaye'den almaktadır. Türkiye bu meseleyi çözmeye çalıştıkça, dünyadaki parasal akımları kontrol eden küresel sermaye kendi çıkarlarına uygun olmayan Türkiye'nin politikalarından rahatsız olduğu için çeşitli operasyonlar ile Türkiye'nin ekonomik sorunlar yaşaması için çalışıyor.
Bu süreçte ABD de doların değerinin yükselmesini istiyor ve bu amaçla piyasaya daha az dolar sürüyor ve yeni tahvil almadığı gibi eskileri de tasfiye ediyor. ABD Merkez Bankası FED'in bu yıl için dört faiz artırımı yapacağını söylemesine rağmen henüz herhangi bir faiz artırımına gidememesi küresel ekonomide yaşanan problemlerin açık bir göstergesidir. Bu arada piyasa geçen yıl olduğu gibi bu yılda FED'in aralık ayında faiz artırıma gitmesi yönünde fiyatlamalar yapıyor. Yeni düzende Türkiye'nin ekonomisi Avrupa'nın kontrolünden çıkmaya çalışıyor ve yönlendirilen değil ama yeni partnerleriyle ve onların desteği ile bölgede etkin ekonomik bir güç olma yolunda ilerliyor.
Ekonomiye yön verenin para değil üretim olması için ve bu üretimin hem bizim hem de bölge halklarının ihtiyacına göre olması için reformlar gerçekleştirilmesi gerekiyor. Dışarıdan kopyalayıp yapıştıran değil yeni düşünceler ortaya koyan bir eğitim modeli kurmak mecburiyetindeyiz. Popülist yaklaşımlarla değil zamanın ve dünyanın gidişatına uyulmalıdır. Unutmamak gerekir ki biz bu sürecin önemli bir ülkesiyiz ve bölgemizdeki parasal hareketlere yön verebiliriz. Bu bağlamda temeli atılan İstanbul Finans Merkezi son derece kritik bir adımdır.
Türkiye son dönemde ürettiği yerli ve milli ürünleri sayesinde hem yazılım bakımından güvenliğini artırırken aynı zamanda paranın silah satıcılarına yani küresel sermayeye gitmesinin de önüne geçiyor. Yaşanan bu sıkıntılı sürecin ardından önümüzdeki dönemde ülkemiz bugünkü durumumuzdan daha önemli bir rol üstlenecektir. Devletimizi yüz yıl önce toprağa yakın bir yerden kesilen büyük bir ağaca benzetebiliriz. Bu ağaç köklerinden fışkıracak filizlerin aynı büyüklükte ya da daha büyük bir devlet oluşturacaktır.