"Bütünleştirme siyaseti" ya da "kızgın demiri" soğutmak!
“Kimlik siyaseti yerine birlik siyaseti,
Kutuplaşma siyaseti yerine
bütünleştirme siyaseti,
İnkâr siyaseti yerine kucaklama
siyaseti,
Tahakküm siyaseti yerine özgürlük
siyaseti,
Nefret siyaseti yerine sevgi
siyaseti.”
Cumhurbaşkanı
Erdoğan,”Türkiye Yüzyılı” vizyonunu açıklarken yeni dönemin yol haritasına dair bu çarpıcı
ifadeleri kullandı.
Söylenenleri
işitir işitmez yakın geçmişteki, “Kızgın
Demiri Soğutma” arayışı geldi aklıma.
Döndüm
baktım.
Tarih
18 Nisan 2019.
Sayın
Cumhurbaşkanı diyordu ki o gün:
“DÖNEM kızgın demiri
soğutma, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden
perçinleme dönemidir. Gayemiz, milletimizin refahını artırmak, güvenlik ve
özgürlük dengesini koruyarak devletimizin bekasına yönelik tehditleri bertaraf
ederek Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırmaktır.”
Başta kendisi
üzere, bütün topluma sürekli olarak “Hilm ve Teennî” davetinde bulunan
bendeniz, bu sözleri “manşetime” taşımış, büyük bir heyecanla
paylaşmıştım.
Ne var ki,
burası Türkiye işte.
Sayın
Cumhurbaşkanı’nın “Dönem kızgın demiri soğutma dönemidir!” mesajını
vermesinin üzerindenhenüz üç gün geçmişti ki…
PKK Terör
Örgütü’nün şehit ettiği Merhum Askerimiz Yener Kırıkçı’nın
Ankara-Çubuk’taki cenazesinde olay çıktı.
Cenaze
Merasimi’ne katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na tepkiler, olaylar,
yaşananlar…
*
Bildik mevzular:
Ne vakit “Kızgın Demiri Soğutmak İçin” bir adım atılsa, bir şeyler oluyor,
ortam geriliyor, kamplaşma tırmanıyor…
Herkesin öfkeden kabarmış suratlarla birbirlerine
hakaret ettiği ortamlarda da, sağduyulu mesajlar gürültüye gidiyor.
Olsun…
Biz yine de, Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye Yüzyılı Vizyonunu” açıklarken
ilân ettiği yeni “Kızgın Demiri Soğutma”
hamlesine destek verelim.
Ümitsiz olmayalım.
“Kimlik siyaseti yerine birlik
siyaseti,
Kutuplaşma siyaseti yerine
bütünleştirme siyaseti,
İnkâr siyaseti yerine kucaklama
siyaseti,
Tahakküm siyaseti yerine özgürlük
siyaseti,
Nefret siyaseti yerine sevgi
siyaseti.”
*
Böyle
bir atmosferin seçim sürecinde, hele hele böylesine “hayati” seçimlerin sürecinde oluşturulması son derece zor gibi
görünse de hepimiz üzerimize düşeni yapalım hele.
Yapalım
zira, gerilimin, kamplaşmanın, çatışmanın kimseye faydası olmaz.
Ülkemize
de çok büyük zararları olur.
Bu
tür kritik süreçler, “karanlıkları” sevenler için en iyi
zaman dilimleridir.
Belli
yerlerde bulunanların ağızlarından çıkacak, kalemlerinden-klavyelerinden dökülecek
her söze etmeleri gerekir.
Söz
ağzınızdan çıkana kadar esirinizdir, ağzınızdan çıktıktan sonra siz ona esir
olursunuz!
Bugüne
kadar söylemediğiniz için pişman olduğunuz pek olmamıştır ama söylediğiniz için
pişmanlık duyduğunuz çok olmuştur.
Özellikle
sosyal medyada bambaşka bir ruh haline bürünüyor insan.
İlmî
çalışmalar, farklı sosyal medya platformlarını aktif olarak kullanmanın birçok
psikolojik sıkıntıya yol açtığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Günlük
sıkıntılardan uzaklaşmak için sosyal medyayı “mağara” olarak kullanan, oraya sığınan insanlar yüklü geldikleri
ortama yüklerini boşaltıyorlar.
Oralarda
“iki kere iki dört” deseniz bile
birilerinden hakaret işitebiliyorsunuz…
Bana
biçimsiz ifadelerle saldıranlardan bazılarına “telefon” vasıtasıyla ulaştığımda,
aslında hiç de öyle “kötü”
kişiler olmadıklarını görüyorum.
Sosyal
medyadaki o saygısız, ahlâksız tiplerden bambaşka insanlar çıkıyor karşıma.
Özetle,
oralara dikkat etmek gerekiyor yani.
Gaza
gelmemek, pişman olacağımız lâflar etmemek.
Ona
buna uymamak…
*
Vaktimizin
büyük bölümünü oralarda harcamayalım, hele hele oralardaki kirli dilin bir
parçası olmayalım…
Olur
mu?
Burası
böyle.
Bir
de “akademisyen, yazar,
gazeteci, siyasetçi ” gibi ünvanlarla ekranlarda boy
gösterenlerin, sağda solda yazanların çok dikkatli olmaları gerekiyor.
Bazen
“tarihi” gerçekleri dile
getirdiğinizi düşünerek mesela, zamana zemine dikkat etmeden “topa” giriyorsunuz…
Bunu
yaptığınızda da, hem muarızlarınızdan hem de –işin çok daha kötüsü- kendi
camianızdan tepki alıyorsunuz.
Sonrasında
cevap yetiştirmeye, durumunuzu,
maksadınızı izah etmeye çalışsanız da, “çırpındıkça batmak” gibi bir noktaya düşüyorsunuz.
İçinde
bulunduğumuz ortam çok “sıkıntılı”
bir ortam, sözleriniz başından sonundan kırpılarak, bağlamından kopartılarak bambaşka
noktalara çekilebiliyor.
Kötü
niyetlilere, kötü kalplilere sonuna kadar engel olamazsınız ama elinizden
geleni yapabilir, “az konuşmanın”
nimetlerinden istifade edebilirsiniz.
Bize
emir ve tavsiye edilen çok konuşmak değil, az ve öz konuşmak…
Hazret-i
Peygamber (s.a.v.) “Hayır şeyler
konuşmak sukûttan daha iyidir, sukût da kötü şeyler konuşmaktan daha iyidir!”
buyuruyor.
*
Ben
etraftakilerle “az”, kalbimle “çok” konuşmaya çalışıyorum hayli
zamandır.
Alışkanlıklar
paslı çiviler gibi, çıkartırken gacır gucur ediyor ama…
Çıkartıyorum
Allah’ın izniyle teker teker…
Gaza getirmeye çalışan tiplere aldırmaksızın!.