Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Haziran 2014

Buruk Kürt çocukları

Kürt çocuklarının yıllardır devlet okullarında yaşadıkları travma yetmezmiş gibi bir de PKK tarafından dağa kaldırılmaları bir hayli canımı sıktı. PKK'nın barış ortamında Kürt çocuklarını dağa kaldırması elbette kabul edilebilir bir şey değil. Beni takip edenler Muğlalı bir Türk olarak bilhassa Kürt çocuklarını çok sevdiğimi ve onların sorunlarıyla yakından ilgilendiğimi iyi bilir. Onlar her devrin mazlumları. Tek parti döneminin de çok partili döneminin de en çok ezilenleri. Ders kitaplarında isimleri sadece zararlı cemiyetler bahsinde geçer. Bayramlarda okunan şiirlerde dahi isimleri geçmez. Düne kadar varlıkları Türk varlığına armağan ettiriliyordu. Anadillerinde eğitim alamadıkları için kaliteli eğitim-öğretim imkanından yoksun bırakıldılar. Yetmezmiş gibi bir de PKK tarafından dağa kaçırılmaya başlandılar. Evet, bu duruma Kürt anaları ilk kez ciddi bir tepki ortaya koydu. Oluşturulan barış ortamı çerçevesinden bakıldığında bu takdire şayan bir gelişme ancak ben bugün başka bir şey söyleyeceğim. Bu çocukların kaliteli eğitim alma hakları bir şekilde ellerinden alınıyor. Oysa onların Avrupa standartlarında eğitim alma hakları var ve bunu hak ediyorlar.

AK Parti döneminde Kürtçe yayın yapan TRT 6'dan sonra aralıklarla bazı adımlar atıldı. Kürtçe, okullarda seçmeli ders olarak okutulmaya başlandı. TDK, Kürtçe dil lugatıhazırladı.Mezopotamya Vakfı, Diyarbakır'da 'Amed' adıyla bir üniversite kuracak ve üniversitenin eğitim dili Kürtçe olacak. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Batman'ın Gercüş ilçesine bağlı Vergili köyünün Kürtçe yazılan yeni tabelasını kendisi taktı vs. Bu ve buna benzer adımlar hiç şüphe yok ki Kürt sorunun çözümü noktasında gösterilen samimi adımlardır. Bir takım engellemelere rağmen mutlaka devamı da gelecektir. Ne var ki bugün, örneğinKürt Teali Cemiyeti bahsinin geçtiği derste bir Kürt öğrenci; "Öğretmenim ben Diyarbakırlıyım ama Kürt değilim ve ben terörist değilim" diyebiliyorsa ayrıcaBitlisli bir anne ; "Valla, çocuklar da anlıyorlar, diyorlar ki: 'Kürtler gelmiş okula'. Oğlum bana diyor:'Anne, böyle beyaz tülbentle gelme okula. Sakın, öğretmen seni böyle görmesin. Öğretmenle düzgün Türkçekonuş'türünden sıkıntılar yaşabiliyorsa ivedilikle eğitim alanında daha köklü reformların yapılması elzemdir.

Bugün demokratik ülkelere baktığımızda resmi dilin yanında bir ikinci, üçüncü hatta daha fazla dilin sorun teşkil etmediğini, bu durumun ülkeleri bölmediğini ve bir çatışmaya meydan vermediğini görmekteyiz. Aksine çok kültürlü çok dilli eğitim uygulamaların ülke demokrasilerine ve bireysel özgürlüklere bir katkı sunduğu gözlenmektedir. Türkiye'nin ise bu konuda hala kırmızıçizgileri, korkuları, evhamları ve endişeleri var. Bırakınız anadilde eğitimi mevcut barış ortamında ulusal gazetelerin hiçbirinde daha henüz Kürtçe yazılara bile yer verilmiyor. Peki, neden? Oysa bu korkuyu aşabiliriz. Bu ülkede Kürtler, kendi dillerinde, müfredatını kendileri belirlemeleri kaydıyla kendi okullarını açsalar ne olur? Bence PKK çocukları dağa kaçıracağına Kürt çocukların kendi okullarında eğitim yapma hakkını savunmalı. Keza BDP'nin de eğitimin en temel sorunlarından biri olan ve bilhassa Kürt çocuklarını mağdur eden Tevhid-i Tedrisat üzerine ciddi bir çalışması bulunmamaktadır. Oysa birinci görevleri Kürt çocuklarının kaliteli eğitim alması noktasında yeni ve özgün projeler üretmek olmalıdır.

Türkiye, bugüne kadar "eğitimin" yol açtığı ve açacağı zarar-ziyanı/tahribatı hesap edemeyen bir ülke. Eğitimin köklü sorunlarına dönük atılan birkaç cesur adımdan başka ne yazık ki uzun zamandır ciddi bir reform yapılmadı. Türkiye'de eğitim denilince akla hala "başarı" geliyor. Eğitimin bireyin içsel dünyasının şekillenmesinde oynadığı rol sürekli ihmal ediliyor. Sıra, masa, akıllı tahta, tablet, derslik, öğretmen yetersizliği alanında yapılan çalışmalar elbette mühim, andımızın kaldırılması ve kamuda başörtüsü serbestliğinin sağlanması, seçmeli dersler vs alanında atılan adımlar da önemli. Ne var ki eğitim hala farklı kesimler üzerindeki o geleneksel asimilasyoncu etkisini sürdürmektedir. En vahimi de her gün gözlerimizin önünde onca vahim hadiseler yaşanırken kimse bunun eğitim boyutunu gündemine almamaktadır. Muhafazakar demokrat ve liberal özgürlükçü kesimler de eğitime yeterli alakayı göstermemektedir.

Muhafazakar kesimler kamuda başörtüsü serbestliği sağlandıktan sonra sanki eğitimin tüm sorunları çözülmüş gibi sistemin köklü sorunları üzerine herhangi bir çalışma yapmamaktadır. Liberal özgürlükçü kesimin faaliyet alanları içerisinde eğitime hala sıra gelmiş değil. Tevhid-i Tedrisat sorunu üzerine bırakınız kitap, dergi, panel vs gibi proje üretmeyi bir-iki kişi hariç kimse köşe bile yazmış değil. Böyle alakasız kalınca da meydan, Türkiye'nin eğitimci-yazar olarak nam salmış tek kişisi Abbas Güçlü'ye kalıyor. O da ne birey, toplum ve devlet ilişkisi çerçevesinde Tevhid-i Tedrisatçı/milliyetçi eğitim sistemini kendine dert ediniyor ne de Kemalist eğitim sisteminin doğurduğu zararları yazıyor. Yadırgamıyorum elbette. Çünkü meseleyi asıl işlemesi gerekenlerin ilgisizliği ortadayken ne beklenebilir ki? Ne yazık ki kimse yeni Türkiye'nin inşasında bilhassa Kürt sorunun çözümünde ve barış ortamının kuvvetlenmesinde özgürlükçü, çok kültürlü eğitimin oynayacağı rolü kestiremiyor.

twitter.com/sivildemokrat