Bursa''da zaman çok hüzünlü -III-
Ben ki Bursa’yı o kadar severim, sanatımın ve iç hayatımın bütün bir tarafını bu şehre borçluyum. Bütün bu düşüncelerden ve korkulardan kimseye bahsettim mi? Tek bir satır yazdım mı? “Acı ama, hakikat şu ki, bizde sorumluluk vicdan azabının çocuğudur. Onunla beraber doğar ve onun keskin alevinde kavrulup yanar” demişti Ahmet Hamdi Tanpınar 1958 senesinde.
Bursa’da hüznün kaynağı hayrabat bir şehirdeki harabatilerin varlığını hala aymazca devam ettirmesidir. Sorumluluk ve yetki denen vicdan körelmesinin en zirve noktalarıdır bu zamanlar belki.
Estetik medeniyetimizin yaşamaya direnen yapılarına karşılık bir kakofoniyi andıran, estetik güzellik namına varlık gösteremeyen, insanın güzellik duygularını alıp götüren yapılardaki mimari ve peyzaj fakirliği en üst seviyededir bu şehirde.
Bursa’da zaman gerçekten çok hüzünlüdür. Hele Teferrüç’te miraca yükselir gibi yüzünüz güzelliklere dönüğünde çok heyecanlanıyorsunuz. Yere inip etrafa bu güzellikleri anlatmak istiyorsunuz. Büyük sisler ve alabildiğince etrafa heyecan veren yeşillikler nihayet bulduğunda Bursa görünüyor. Sadece kırılan hayalleriniz değil gözünüzün gördüğü çirkinliğin gerçekliği hüznünüzü tarif edilemez derecede artırıyor.
Esaret ve özgürlüğe kaçış da Bursa’da zamanı çok hüzünlü kılıyor. Görünmeyen bir mücadele devam ediyor. Kadim yerleşenlerin büyük bir incelik ve güzellikle, eteklerinin peyzaja en müsait yerlerine otak kuran Keşiş dağının yani Uludağ’ın varlığını korumak için ısrarlı mücadelesidir bu mücadele. O güzel insanların inşa ettikleri tarihi ve estetik yapıların bütün çirkin ve gaddar istilalara karşın restore ve rehabilite ile varlıklarını korumaya çalışmaları esaret ve özgürlük savaşının en aşikar belirtisidir.
20. asrın başından itibaren uzun yıllar sefalet ve ihanet içinde yalnız kalan bu tarihi yapılar ilk defa 1974’lü yıllarda yaşamda kalma çabası için bir restorasyon ve rehabilitasyonla yüzleşir. En büyük sahipliğini ise son 15 yılda merkezi hükümet tarafından görür.
Bütün bu güzellikleri ortaya çıkarma gayreti şehrin halkının ve yerel yönetimlerin yeni oluşumlardaki umursamazlıkları ve güzelliklerden yoksun yapılara müsaade etmeleri sonucu akim kalmış gibidir. Nahif ve narin insanlar, şehrin peyzajını ve tarihi kimliğini bilenler öksüzdür bu kadim şehirde. Hatta bu insanlar kalabalıklar içinde yalnızdır denilse yeridir. Tarih insandır. “Tabiat insanla birleşince güzeldir” diyecektir Tanpınar.
Bursa’daki meşhur yangın vesilesiyle Keçecizade Fuat Paşa “Osmanlı tarihinin dibacesi yandı” demişti. Bugünü görseydi acaba ne derdi!
Evet Bursa bütün Anadolu’da tekrar eden ve yaşaması lazım gelen bir peyzaj olması gerekirken şimdi can çekişiyor çirkinliklerin arasında. Hem de her gün biraz daha bedeninden bir şeyler koparılarak veya üzerine en çirkin şeyler atılarak can çekişiyor. Ne dağın eteğine sığınabiliyor ne de ovanın düzlüğünde otağını kurabiliyor. Her sabah hayata uyandığında esaretinin o gün daha fazla nasıl artacağını elemle bekliyor.
Estetik medeniyetimizi kaybettik. Yaklaşık 200 yıldır şehirliyiz ama medeni değiliz. Bütün çıplak gerçekliği ile köylülüğümüzü şehirde göstermek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. Bursa’nın bugünkü hali şahittir buna.
Gümüşlü’de kirlilik, Nilüfer’de kokuşmuşluk, Yeşil’de çirkinliğe boğulmuşluk, Emir Sultan’da ucubelikteki loşluk, Orhan ve Osman Gazi’de kuşatılmışlık, Uludağ’ın bağrına açılan yaralar ve Bursa ovasının üzerine dikilen binalar bedeviliğimizin göstergesidir.
Esnafın, tenezzüh için oraya gelenlere sivrilttiği kazıklar hassaten İskender adıyla fırlatılan oklar ve cepleri yakan bedeller şark kurnazlığının aşikar belirtisi ve bu işin cabasıdır.
Bursa’da zaman gerçekten çok hüzünlüdür. Dünyada onun çeyreği özelliklere sahip olan şehirler el üstünde tutulurken Bursa her gün kabuk tutmayan yarasıyla ve bağrından akan kanlarla çileli bir hayat yaşıyor. Mesela İtalya’da Floransa; İspanya’da Sevilla; Fransa’da Nancy; Belçika’da Buges; Çekya’da Prag ve daha niceleri eski hallerindeki gibiler. Ya Bursa ne haldedir bileniniz var mı!
Bir hayaldi Bursa’da yaşamak ve oralı olmak. Şeftali bahçelerinden kestane ormanlarına saf zeytinliklerden boğazda eriyip giden armutluklara dağın eteğinde yeşilin tonlarını katman katman gösteren ağaç denizinden bunların arasında peyzajı tamamlayan insan eseri estetik yapılara ve bu estetik yapılar içinde yeşile hayat veren nazik ve nahif o güzel Bursa insanlarına kadar hoş ve yüce estetik duygular uyandıranlar mumla aranır olundu şimdi bu kadim şehirde. Bursa’nın ömre ömür katan güzelleri de sanki maveraya çekilmiş.
Gezdim Bursa’yı. Ne bilge yaşlılarına ne de pervaneye can veren güzellerine rastladım. Hüzünlenmekte haklıydım. Artık bir şey demeyeceğim. Tanpınar’la bitireceğim.
Bursa'da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdıyan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü...