Bursa'da bir eylül akşamı
Bursa’da bir çeşme başında, bir kahvede, bir ağaç altında vakit geçirmeyi çok seviyorum. Bursa’yla konuşmak, iletişim kurmak bir manevi tecrübe olarak bana olağanüstü haz veriyor. Doğa ve insan, sanki kişiliklerini Bursa’nın yeşilliğine, çeşmelerine, dağlarına, havasına kendilerini sindirmiş gözüküyorlar. Bursa’da doğa ve insan silinmemekte ve silikleşmemektedir. Bursa’nın güzelliği, cazibesi ve büyüsü, insanı ve doğayı silmemesinden ve sinikleştirmemesinden kaynaklanmaktadır. Bursa, insanı ve doğayı büyüten ve geliştiren bir şehir olmaktan fazla bir yerdir. Bursa hapishanesinde yatan, doğaya ve insana seslenen Nazım’ın mısralarını ve mesajlarını, Bursa’nın olağanüstü doğasında duymak hala mümkündür. Nazım’ın hayatın doğayla, dağla, mücadeleyle ve emekle yaşanmasına dair mesajını, dilimden dökülen şu dizelerle tekrar duyumsuyorum: “Diyelim ki, hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla yani, duvarın arkasındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerede olursak olalım, hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...” Bursa’nın dağlarında ve doğasında, şiir ve şuur, her zaman ruhunuzdan fışkıracakmış gibi bir duygu, coşku ve tutku seli içindesiniz. Bursa, sudan, şiirden, duygudan, yaşamaktan ibaret bir romantizm gibi geliyor bana.
Olağanüstü bir eylül aksamında sırtını ulu bir dağa yaslayan Bursa’nın en güzel yerlerinden birindeyiz. Kaldığımız evin balkonundan, önümüzde sonsuzluğa gidercesine uzanan bir orman bulunmaktadır. İçinde sakladıklarıyla uzanıp giden ormana atlayıp sonsuza karışma hissiyle dolup taşıyorum. Güneşe her gün buradan hoşça kal demek, olağanüstü duygulara ve düşüncelere neden oluyor. Sacide, telaş ve mutluluk karışımı bir koşuşturmayla bizimle ilgilenmekte, her yere koşturmaya çalışmaktadır. Önceden hazırlandığı belli olan Mustafa, mangal, çay ve et hazırlama konusundaki maharetini sergilemek için kendinden emin olarak hareket etmektedir. Masalın, mucizenin ve maneviyatın kadına dönüşmüş hali olan Merve, doğanın, dağın ve denizin ruhu benim dercesine hepimizi yönlendirmekte ve her şeyin bir anda merkezine dönüşmektedir. Manolya, mandalina, limon, zeytin ve portakal ağaçlarının gölgesinde, papatyalarla, petunyalarla, gravilla çiçekleriyle süslü bahçede düşünceler ve düşler içindeyim. Gürültüye, kirliliğe ve kalabalığa direnen bir ruh haliyle dağa, ormana ve ona bakıyorum. Üçündede umudu, aşkı ve tutkuyu görüyorum, okuyorum ve yaşıyorum. Dağın tatlı esintisi, ormanın muhteşem örtüsü ve onun olağanüstü manzarası eşliğinde zamanın durmamasını, başımı döndüren duygularımı hiçbir şeyin rahatsız etmemesini istiyorum. Uzaktan gelen hayvan sesleri, arabaların korna sesleri, büyük evlerinde sessiz ve ıssız duran insanların odalarından sızan loş ışıklar, hiç umurumda değilmişçesine akşamın gizemli ve büyülü bir şekilde üzerime çöküşünü karşılamakla meşgulüm. İçimdeki müzik sesleri, akşamın karanlığına karışıyor, berrak gökyüzünde parlayan yıldızlardan ormanın ve dağın derinliklerine ışıklar salıyor. Bursa’da eylülü, müzik, şiir, tutku ve aşk olarak yaşamak olağanüstü bir şey. Bursa, romantik bir şehir. Bursa’da romantizmi, duyguyu, düşü ve düşünceyi, şehirden soyutlanmış olarak değil, şehirle bir bütün olarak yaşıyorsunuz. Bursa, şehirlerin ruhunu kendinde toplama ve bu ruhu insanlara yaşatma konusunda çok başarılı bir yer olarak zihnime kazınıyor.
Şehri, talanla, rantla ve bıkkınlıkla değil, hayatla, doğayla, şiirle ve şarkıyla yaşamak lazımdır. Eylül, ruhuma sonbaharın bütün güzelliğini işlerken, Buırsa’da sonbaharın ve eylülün olağanüstü bir tecrübe olduğuna şahitlik ediyorum. Birçok şehir, her şeyi senden alarak seni yalnızlaştırmaktadırlar. Bursa ise her şeyi içine akıtarak seni doğayla, Merve’yle, şiirle bir bütün olarak yaşatmaktadır. Mustafa ve Sacide, büyülü emekleriyle Bursa’da eylülü, eylülü Bursa’da yaşatttılar. Eylül ve Bursa’nın bütünleştiği bu gecede, masalı, mucizeyi ve manayi onda görmek ve yaşamak, iç dünyamın en müstesna tecrübesidir. Ne olursa olsun hayat yaşanması gereken en önemli iştir diyen Nazım’ın mısralarının eşliğinde düşüncelerim ve duygularım, karanlıkların üstünde kendine özgü bir evrene doğru yolculuğuna devam ediyor.