Bursa Hatırası
Bazı edebiyatçı şehirler vardır. Bu sözüme hemen itiraz geleceğini tahmin ediyorum: “Canım, şehrin edebiyatçısı tarihçisi olur mu?” Pekâlâ olur. Mesela İstanbul, Bursa ve Edirne üç edip şehrimizdir. Başka güzide beldelerimiz de var sanatla, edebiyatla hemhâl olan. Fakat şimdi konumuz belli. Bursa’yı ilk gördüğümde çok sevmiştim, hâlâ severim. Bana âdeta “Küçük İstanbul” gibi görünmüştü. Eh o zaman Dersaadet’e de “Büyük Bursa” diyebiliriz.
Edebî araştırmalar yaptıkça bu sevginin sadece bende
kökleşmediğini gördüm. Eski muharrirler de, yeni yazarlar da Bursa âşığı. Mesela
Ahmet Hamdi Tanpınar ve Safiye Erol. Safiye Hanım hakkında ilk biyografi
kitabını yazmak nasip oldu. Ciğerdelen
yazarımız üç şehre kalben bağlı; İstanbul, Bursa ve Edirne. Bu şehirlerde
Osmanlı kokusunu hissetmiştir. Biz de zaten, tarihî zenginlikleri münasebetiyle
bu şehirleri seviyoruz.
Kitap neşriyatı bol olan şehirlerimiz arasında Bursa
da var. Daha geçenlerde Düşünen Şehir
Bursa kitabından bahsetmiştim. Peşinden Bursa
Hatırası elime ulaştı. Sadece hatıra mı, bir hazine. Hüseyin Vassaf’ın
kaleminden. Bursa Büyükşehir Belediyesi, çok hayırlı hizmette bulunarak bu
eseri kütüphanelere kazandırdı.
Önce müellifinden bahsetmeliyim. Hüseyin Vassaf,
kıymet bilenlerin aşina olduğu ve sevdiği bir kalem erbabı. 2000 civarında
mutasavvıfın hayatını anlattığı Sefine-i
Evliya’nın muharriri. 20 Mart 1872
senesinde İstanbul’da doğdu. 21 Ocak 1929 tarihinde burada vefat etti ve
Rumelihisarı Kabristanı’na defnedildi. Halvetiyye’nin kolu Uşşakıye’den icazet
aldı, pek çok eseri var.
Eserin sunuş yazısı, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı
Alinur Aktaş’a ait. Başkan yazısında, eseri hazırlayanlara teşekkür ediyor ve
Evliya Çelebi’nin ifadesiyle “ruhaniyetli şehir” Bursa’nın yetiştirdiği büyük
şahsiyetlerden bahsediyor, Abdal Mehmet’i, Baba Sultan’ı, Somuncu Baba’yı ve
Emir Sultan’ı diğer ermişlerle birlikte rahmetle anıyor. Eseri takdim ederken
de, “Geçen asırda İstanbullu bir münevverin Bursa’ya yaptığı araştırma ve
inceleme gezisi notlarından oluşan Bursa
Hatırası, şehrimizin manevi
değerlerini, çarşısını, hamamlarını ve sosyal hayatını kayda alan önemli bir
kaynaktır.” diyor. Hakikaten eseri okuyunca bu lezzeti alıyor, huzur buluyoruz.
Neşre hazırlayanlar, medeniyetimize hizmet eden gönül insanları Mustafa Kara,
Bilal Kemikli ve Dursun Gürlek. Ömürlerine bereket.
Önsöz’ün ilk satırlarında Bursa’ya güzelleme var: “Bursa
Tarihin hemen her döneminde cazibe merkezi olmuş önemli bir şehirdir. Bilhassa
Osmanlı’yla birlikte şehir, âdeta yeniden inşa olmuş. Tophane’den Orhan’a,
oradan Hüdavendigâr’a, Yıldırım’a, Yeşil’e ve Muradiye’ye doğru genişleyerek
Ortaçağın büyük bir ticaret, ilim ve kültür şehri olmuştur. Elbette bunda bir
dönemin pâyitaht olması etkilidir; ancak daha sonraki dönemlerde de gelişmesini
sürdürmüş, devletin ilgisinin yanında himâye ettiği ilim ve irfan ehlinin
himmetleriyle ilim, kültür ve sanat şehri olarak varlığını sürdürmüştür.”
Eser, Hüseyin Vassaf’ın Bursa’ya 1896 ve 1901
yıllarında yaptığı 24 günlük iki seyahatinin tatlı meyvesi. Bursa Hatırası’na nasıl ulaşıldığını önsözde okuyoruz ama asıl hikâyesini
kültür tarihçimiz Dursun Gürlek’ten okuyalım. Yazarımız eseri nasıl elde
ettiğini şöyle anlatıyor: “Hüseyin Vassaf Bey’in nefis bir Osmanlı Türkçesiyle
kaleme aldığı Bursa Hatırası ile
Bursa’da değil, İstanbul’da karşılaştım. Kadıköy’de eski kitapçıları
dolaşıyordum. Girdiğim bir dükkânda öteden beri tanıdığım ve kendisinden çok
kitap aldığım Ruhi Bey, ‘Hocam şuna bir bak, yeni geldi.’ diyerek eski bir
eseri elime tutuşturdu. Kitap, Hüseyin Vassaf’ın Bursa Hatırası değil mi? Aman Allah’ım! O anda duyduğum sevinci ve
şaşkınlığı anlatamam. İçi bol miktarda tarihî fotoğrafla süslenmiş olan bu
seyahatnameyi -hem de yüksek bir ücretle- satın aldım.”
Bursa hakkında çok sayıda kitap yazıldığını belirten
Gürlek, “Ama hiç biri, Hüseyin Vassaf Bey’inki kadar bu kadim Osmanlı
başkentinin tarihî ve manevi havasını yansıtmıyor.” diyor. “Bin üç yüz on yedi
senesi Mayısı’nın beşine tesadüf eden Pazar günü havada bir letâfet-i tabi’iyye
mevcûd idi ki, hangi canibe bakılsa âsâr-ı feyz-i bahâr kemâleyile arz-ı didâr
ediyordi.” diye başlayan eserin son satırları şöyle: “Bu akşam uykusuz
kaldığımdan bir uyku çekmek için fakirhâneye şitâbân oldum. El-Bâkî
Hüve’l-Kerîm.”
“Kitabı sadeleştirerek yayınlamaya gönlümüz razı
olmadı. Çünkü yazarın gün yüzüne çıkacak olan eserini, o kendine has diliyle
sunmak bir vefadır.” deniliyor. El hak doğru. Ancak bu ilmî baskısı yapıldıktan
sonra bence eski lisanımıza aşina olmayan gençlerimiz için de sadeleştirilmiş
bir baskısı yapılmalıdır. Bursa Hatırası’nı irfanımıza kazandıranlar, bu
çabalarıyla da elbette hatırlanacaklardır.