Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.65
Gram Altın
2489.29
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Ağustos 2021

Burka ya da çıplaklık

Yıllar önce vefat etti. Memleketini terk etmek zorunda kalan bir Afgan arkadaşım vardı. Babası askeri diplomat ve kendisi bilgili, bilinçli bir insan olduğu için olan bitenin farkında bir insandı. Ülkesinin elleri kolları bağlı vaziyette kıymetli maden rezervinin nasıl çalındığından, küresel hırsızlıktan, gasptan, talandan bahsederken göz çukurlarına dolan hınç ve kahır bir çay içimi paylaştığımız mekâna taşardı. Aslında sevdiği bir mesleği vardı. Doktordu. Fakat ağır şartlara maruz kalmış kaderi gereği, çok sevdiği mesleğini, ancak sivil anlamda yakınlarına karşı icra edebilmişti. Bilgi ve bilinç düzeyi yüksek bir Afganlıydı.

Şimdi olsaydı ülkesine dönmek ister miydi, bilmiyorum. Fakat küresel veya yerel bütün işgallerden, talandan, maddi manevi sömürüden kurtulmalarını ne çok isteriz. İşgal ve talanın yabancısı bir başka, yerlisi daha bir başkadır, bilirsiniz.

Bu arada yine en çok kadın üzerinden yürütülen bir algı var. Kadın konusu insan üst çatısının altına, erkekle beraber sığdırılamıyor, biliyorsunuz. Muhtemelen insandan farklı, alt insan, ikinci sınıf insan olarak düşünülme aşamasında olduğu için ayrıca mevzu olma hassasiyetini koruyor.

Malum Taliban yorumunun İslam'la özdeşleştirilmesiyle beraber, “Bakın bu din işte böyle ve bunlara engel olmazsak bizim de sonumuz bu!” şeklinde bir yaklaşım dünyadan daha hızla dönüyor, döndürülüyor.

Bir kere kadını ezmeyi denemeyen hiçbir din yorumuna, ideoloji yorumuna rastlamadım. Yorumuna rastlasam pratiğine rastlamadım. Daha evvelsi gün Sinema Akademisi workshopları için bulunduğum Gaziantep’te güzel bir camiye doğru hızla namaza ilerlerken, elinde tesbih, sakalını oynata oynata konuşan bir vatandaş, azarlamacı bir sesle önce camiden ayrı ters bir köşeye yaptırılmış bayan namaz kılma yerine beni adeta kovdu. Yetmedi. Çıkınca o köhne, o eski halılı ve yine malum fazlalık eşya deposu gibi de kullanılan bölümün kapısını, namaz kılarken kapamamış olduğum, iş bu vesile mahremiyete dikkat etmemiş olduğum için ve “sen bir kadınsın üstelik, bir mümin olarak ben seni uyarıyorum” diye diye söylendi. Ve biz Taliban’ın filan olmadığı bir ülkede yıllardır bu tiplerce tersinden tacize uğruyoruz.

Velhasıl kadını ezmeyi denemeyen hiçbir din yorumuna, ideoloji yorumuna rastlamadım. Yorumuna rastlasam pratiğine rastlamadım. Kadın ne zaman bu yaşamsal yorumlara aktif manada saçı uzunsa bile var olan, -eh idare eder- aklıyla katılsa bu yorumlar o zaman adalete bir parça yaklaşır. Din içinde de dinsizlik içinde de yorum ve yaşam geleneği bakımından kadın hakları daima ikinci sınıfta kaldı. Kalır da...

Bunda sadece yarım akıllı erkek değil, yarım akıllı yani aklını kullanmayan, fikrini yaşama sürmeyen bütün kadınlar da suçludur. Yani suç bir din veya ideolojide değil, insandadır. Bütün bu çirkef algıların oluşturulmasına, ülkelerin bağımsızlıklarını, masum halkların tabi haklarıyla donanacak hayatlarının abluka altına alınmasına neden olan küresel güçler ve yerli işbirlikçileri kuru gürültü sloganların dışında, farklı bir şekilde kahretmek lazım. Gerçekçi kahır şekil ve yöntemlerini çeşitlendirmek lazım. Bilimle, bilinçle, sanatla donanarak ve üzgünüm durmaksızın, üzgünüm her zamankinden daha çok çalışmak lazım. Olacak olacaktır. Bu oluşta ne kadar var olacağız, önemli olan o.

Uzak ya da yakın, küresel veya yerel, yerli milli her türlü işgale, talana, baskıcı, dayatmacı, gerici veya ilerici bütün yobazlıklara, geleneksel veya modern, hatta çağdaş, güya sosyalist ideolojilerin ya da bildiğimiz fikirsizliklerin, ahlaki çürümüşlüklerin arkasına saklanmış bütün faşistler kahrolsun.

Burka ile çıplaklık, aşırı bürün-dür-me ile aşırı soyun-dur-ma kafamda eşleşiyor. Kişisel tercihlere saygı duymakla beraber, yaşamın tabii akışına taş koyan aşırılıkların toplum hayatına fevren ve saygısızca yansıtılmasından yana değilim. Aşırı tesettür ya da aşırı çıplaklık, her ikisinin temelinde de kadın için olmayan fakat kadın üzerinde gerçekleşen başka bir niyet var. İkisi de karşıt ve uç ideolojilerin erkekçi (feministin tam Türkçeye çevrilmiş karşılığı) yorumunun marifeti. Kadın adına dinin veya hayatın aslına değil, yorumuna, yani kul-insan ve daha çok erkek yorumuna kayıtsız şartsız itaat, edilgenlik, kimliksizlik, nesnelik, neyse ne lik... ve daha pek çok şey düşüyor akla.

Ne peçeli, ne de çıplaklıktan dokunmuş peçesiyle teninin putlaştırılmasına boyun eğmiş ve sapkın erkekçilik ideolojisinden bağımsızlaşamamış, ne sakallı, ne de grand tuvalet (ki bazen söylenişi gram olarak da geçiyor) imajın saklambacında yarım insan ideolojisinden bağımsızlaşamayan insan zihnine aşkolsun! Olgunluğu ne yaşa, ne başa hala koyamayan insanlığa yazıklar olsun. İnsanlık geçen onca çağlara rağmen yetmişine varmış bir ergen gibi dolaşıyor dünya sokağında.

Küresel güç unsurlarından beslenen ülkelerin siyasetçileri ailesine daima haram lokma getiren ahlaksız babalara, halkları da "bu üzümün/konforun bağı nerde?" diye sormayan bencil ailelere benzetirim.

Her vicdan üstünde zulüm dönen bütün toprakların yeraltı zenginliklerini ayak altlarından kaydıran zalim çetelere adaleti tattırmayı ister. Baklavanın ortasından tadar gibi...

Öncesinde adalete kişisel katkımız ne olabilirin peşine düşmek zorundayız. Eninde sonunda öç değil, şimdiden bencillikten, lüksten göçerek adalet. Tembelliği tetikleyen değil, hep beraber çalışmayı yeğleyen...