Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.71
Gram Altın
2958.44
BIST 100
9611.95
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Şubat 2014

'BURASI TÜRKİYE'

Türkiye'de birçok alanda geçmişe kıyasla önemli aşamalar kaydedildiğini söyleyebiliriz. Hiç şüphesiz kastettiğim şey; teknoloji alanında kullanım yaygınlığı, köprüler, barajlar falan değil. Bunların önemsiz olduğunu iddia etmiyorum. Fakat kasttetiğim siyasetin kendi doğası içerinde işlemesi, haklar, şeffaflıklar vb. anlamda. Fakat yine de bu saydığım noktalarda ciddi sancılar içerisinde kıvrandığımız, son yaşadığımız olaylar dolayımıyla da çok rahat anlaşılmaktadır.

Türkiye'de Adnan Menderes'ten başlayarak, Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve Tayyip Erdoğan'ı aynı çizgide buluşturan ortak nokta; hepsinin de üstten siyaseti dizayn etmek isteyen bir azınlığa karşı, alttan gelen talepleri önemsemeleri ve bu talep ve iradeyi yönetimdeki etkinliğe yansıtmaya çalışmalarıdır. Bu isimlerin herbiri bu noktada kendi dönemleri dikkate alındığında önemli hizmetler görmüş insanlardır. Ancak Türkiye, bu yönde yol almaya çalışırken hala eski reflekslerin ve alışkanlıkların ve bunlara yönelik iradelerin tasallutu altında sancılar yaşamaya devam etmektedir.

Bu anlamda Türkiye'nin her iktidar döneminde yeniden ortaya çıkan yapısal problemlerinden bahsetmek mümkündür. Bunların başında daha önce de belirttiğimiz vesayet gelmektedir. Türkiye'de farklı kademedeki yönetimlerin henüz ilkesel düzeyde işlemiyor olması, vesayetçilik ve küçük mafyacıkları muhtelif iktidar düzeylerinde görünür kılmaktadır. Dolayısıyla sorunların ele alınması gereken bir diğer boyutu, yapısal sorunları aşağıdan bir kültürün de üretiyor olmasıdır. Bu durum, geçmişten bu yana hem yönetilenlerin kültürden ve konjonktürden bunu öğrenmeleri ve giderek üretmelerinden kaynaklanmaktadır.

Peki bu sorunun temelde kaynaklandığı yer neresidir? Öncelikle insan, insan hakları, devlet-fert ilişkisine kadar giden sorunlardan ve henüz bu kavramların bizim ülkemiz açısından tanımsızlığı, hedefsizliği ve ilkesizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu sebepten olsa gerek, çoğu zaman Anayasa ve kanunlarda haklara yönelik düzenlemeler yapılıyorolsa da, insan, hak, fert-devlet ilişkilerinin bir felsefesi ve ilkesel düzenlemeleri yeterince sağlıklı olarak ortada bulunmamaktadır.

Öncelikle nasıl bir insan istiyoruz? Bu soru çoğunlukla muğlaktadır. Geçmişte toplumsal hafızada bulunan değersel kırıntılarla bazı şeyler toparlanmaya çalışılıyorsa da, bunun eğitim, siyaset, ekonomi ve kültürde net cevaplarını verdiğimizi söyleyemeyiz. Hakların tanımlanması, belirlenmesi, ilkesel kaidelere bağlanması henüz gerçekleştirilebilmişş değildir. Devlet ve fert arasındaki ilişkiler öngörülebilir değildir. Bu sebeple, gündelik hayattaki ilişkilerde oluşan devlet dışı güç odakları, hakları ve ilişkileri tarumar edebilmektedir.

Kendisinde güç bulan lokantacı masalarını kaldırıma yerleştiriken karşısında bir devlet gücü var mı ya da devlet nerede diye sorarız. Küçük mafyacıklar ve büyük mafyalar kanundan öte kuralları daha doğrusu raconu belirlemişlerdir. Çoğu zaman bürokrasi ve yönetimler de bu raconu dikkate almak zorunda kalmıyorlar mı? İnsanlar, neyi hak edip etmediklerine bakmaksızın "devlet bize de versin" mantığıyla hareket ederler. Devletin neyi kime niçin vermesi gerektiğini söylemezler. En önemlisi de "Devlet, çoğunlukla iş ve aş kapısı olarak çoluk çocuk akraba herkesin kapak atması ve bu arada oradan nemalanması gereken bir aygıt olarak görülmeye ve okunmaya başlar." Bu ilkesizlik paternalist bir devlet anlayışını kuvvetlendirirken, artık fert ve devletin karşılıklı ilişkileri ve ilkeler de tarumar olur ister istemez.

Şimdi şu önemli soruyu tekrar soralım: Türkiye'de şöyle bir olay olmuş/oluyor diye söylendiğinde, haber getirildiğinde, "böyle bir şey asla olamaz" diye cevap verebilir misiniz? Mantıksız da olsa meyus bir şekilde olabileceğini kabul eder ve "Burası Türkiye" diyerek meseleyi içselleştirmez misiniz? Kanun ve Anayasayı bırakarak, "Burası Türkiye" sözünün bir meşruiyet ekseni olmaya devam etmesi içimizi hala acıtmıyor mu? Hiç kimse sadece yöneticileri suçlamaya kalkmasın; evet onların sorumlulukları var, fakat bu kültür alttan üremeye devam ediyor.