Burası dünya!
Burası dünya, burada işler hep yarım...
Kabirde yatanlar,
bir şeyleri yarım bırakıp gittiler bu dünyadan.
Dünya, geçici
heves ve bitirilmemiş işler mezarlığı. Erteledikçe, öteledikçe ulaşılması daha
da zorlaşan bir mekân...
Ne sana, ne bana,
ne de Sultan Süleyman'a kalmayan dünyaya bel bağlayanlar, boynu bükük kalktılar
bu sofradan.
Umut etmek için
kısa, mutlu olmak için değersiz olan dünya, hayaller kabristanının öteki
adıdır.
Bu kadar yarım
kalmışlığın içinde, en büyük yarım olarak kendisi kalan dünya, kime ne fayda
sağladı ki, sana mutluluğu tam sunsun dostum? Tam olduğuna aldandığın dünya,
yarısı gündüz iken öteki yarısı gece değil mi, yarısı aydınlık, öte yanı
karanlık…
Kimse işini
tamamlamış olarak göçüp gitmedi dünyadan.
Mezardakilerin
pişmanlıkları için bu dünyada yaşayanlar hala kavga ediyor birbiriyle. Mezarın
sesini duyabilseydi, belki akıllanırdı insanoğlu.
Burası dünya, kıymetlinin
değersizleştirildiği, kıymetinin bilinmediği yer. İnsanlığın kıymetinin
rakamlarla, makamlarla ölçüldüğü yer burası. İnsanlığın kıyafetle biçim bulduğunun
zannedildiği mekân burası…
Üç günlük denilip,
ebedi kalacaklarını zanneden bedbahtların, birazdan gözü aç kalkacakları sofra
burası. Burası dünya, doymadan kalkılıyor bu sofradan. Karın doysa da göz
doymuyor.
Ozanın yalan
dediği, lakin ozanı dinleyenlerin yalakalık zannettikleri, suyunu içenlerin doymadığı,
kana kana içtikçe kandıkları ve kandırıldıkları mekân burası…
Yaradan'dan başka
herkese ve her şeye yaranmaya çalıştıkça işe yaramaz hale geldiğimiz yer
burası…
Bir bataklık
burası. Çamuruna kanıp içinde debelendikçe daha da battığımız dünya, baktığımız
bütün pencerelerden fragmanlarına aldanıp, filmine daldığımız sahnedir aslında.
Yüzüne güler
görünüp arkandan kuyu kazanların yeri burası. Sırtını dayadıklarının sırtından
vurduğu yere verilen ad burası. Sırtındaki hançerlerin sahibinin, yüzüne
gülenler olduğu yer burası…
Adaletin kılıcının
kırıldığı ve terazinin şaştığı âlem burası. Saatin zembereği şaşınca zamanın
anlamını yitirmesi gibi dünyanın adaleti de şaştığı gün yaşadıklarımız
anlamsızlaştı.
Geçici olanı,
ebedi olana tercih ederek yanılgılarımızı büyüttüğümüz, peşine tav olup günün
sonundaki kazançlarından vazgeçtiğimiz ve perakende kaybedişlerle dolu
dükkândır dünya.
***
Peki, bir ezan ile
gelip, sala ile gideceğimiz bu dünyadan nasıl gitmek gerekiyor?
Gel sen, bu yarım
dünyada, gönül kırma. Eskiler, “Yarım
elma, gönül alma!” derken hatır bilmenin, hatırlamanın anlamını ne de güzel
dile getirmişler. Gelin biz de “Yarım
dünya, gönül kırma!” diyerek bir yürekte küçük de olsa bir hatırla
hatırlanalım, bu fani dünyada.
Kırdığın gönüller,
gün gelir de sana gönül koyarsa, boynunda ağır vebal ile göçersin öte âleme.
Emin olun, değmez bu dünya, birbirimizi kırıp dökmeye...
Kendimizin geçici
olduğumuz yerde kalıcı hasarlar bırakmak yerine, dualarda hayırla hatırlanmak
daha güzel değil mi? Yüce Allah da öyle buyuruyor bize; “Size verilen şeyler, dünya
hayatının geçici nimeti ve süsüdür. Allah katındaki nimetler ise daha hayırlı
ve daha devamlıdır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?” (Kasas
Suresi, 60. Ayet)
Aklını kullananlar
için ibretlerle dolu olan dünya, nefsine aldananlar için bir aldatmacadan başka
bir şey değil… Bir sirkte ip cambazı ustalığıyla üstünden geçip gidecekken
içine düştüğümüz, ömrün eğlenceye feda edildiği yerde pişmanlıklarımızla ördüğümüz
yerin adıdır dünya.
Her şey zıddı ile
kaimdir dünyada. Dünyanın da zıddı olarak ahireti görebiliriz bir bakıma.
Dünyadaki varlığımızın asıl sebebi, ahiretin var olduğunun hakikatidir. Aksi
takdirde bu çileye katlanmak akla zor, ruha yük olurdu. Ki bu yüzdendir ki,
Yüce Kitabımızda dünya ile ilgili ayetlerin genelinde ahiret de yer almaktadır.
Birini görürken
ötekine kör olan insanoğlu, dünya ile ahiret arasında bir tercih ile
mükelleftir. Birini seçerken ötekine terk etmesi gerekir. Gelin biz, ahireti
seçenlerden olalım. “Kim ahiret kazancını isterse onun kazancını artırırız. Kim de ahireti
bırakıp sadece dünya kazancını isterse ona da ondan bir parça veririz; fakat
onun ahirette bir nasibi olmaz.” (Şûrâ Suresi, 20. Ayet)
Bir ezan ile namaz
arasındaki süre kalacağımız bu dünyada, hatırlarda hayırla hatırlanmak
duasıyla… Vesselam.