Bunlar size tanıdık geliyor mu?
Orta çağın sonlarına,
Aydınlanmanın başlarına kadar bilim bir bütün idi.
“Aydınlanma” nın başlarında
bilim, kozmolojik, astronomik, antropolojik, teolojik kompartımanlara
ayrıldı.
Bu ayrışma ile Dünya’nın büyüsü
bozuldu.
Uzun süredir zihinleri meşgul
eden “Tanrının mı, Tabiatın mı, İnsanın mı” ontik önceliği olduğu
sorusu bu dönemde cevaplandı.
Aydınlanma ile “Tanrı-Tabiat-İnsan”
denkleminde “Tanrı” denklemden çıkarıldı.
Denklemin geriye kalan iki
unsuruna “Tanrı” ya ait hasletler yüklendi.
Doğa ve İnsan
tanrılaştırıldı.
İnsan” ın tanrılaştırılmasının
adı hümanizmdir.
Hümanizm, insan- tanrı sıralamasında
önceliğin insana ve onun düşüncelerine verilmesi dinin ve
Tanrının ikincil plana itilmesidir.
Bizdeki yaygın yanlışlardan biri
hümanizmin “insana merhamet, insana sevgi” olarak anlaşılması,
zannedilmesidir. Hümanizmin “merhamet ve sevgi” ile uzaktan yakından alakası
yoktur.
Hümanizm insanın
tanrılaştırılmasıdır.
Dinin ve Tanrı’nın hayattan
sürülmesi ile başlayan inançsızlık artık marjinal bir görüş olmaktan çıkıp
hayatın merkezine oturmakla bu kez inançsızlık kendi ruhbanlarını, azizlerini,
ritüellerini kendi eskatolojisini oluşturdu.
Bütün bu gelişmelerin adeta
laboratuvarı Fransa idi.
Aydınlanma Fransa’sında evvela “Tanrı’ya
inan ama kadim dinden nefret et” şeklinde formülüze edilen “deizm” hayata geçirildi.
Voltaire ve Rousseau “deism”in öncüleriydi.
Deistler için Dinin “Tanrı” sına
inanmakla, Doğa’nın “Yüce Varlık” ına inanmak arasında bir fark yoktu.
Deizm, ateizmin ilk basamağı
idi, ardından ateizm gelecekti.
D’Holbach’ın “Systeme de
la Nature” si “metafiziğin inkârı” dır ve İslam’i terminoloji ile “gaybı inkâr ve ret” dir.
Bilimin geldiği seviye Aydınlanma
düşünürlerinin başlarını döndürmüştür, güç zehirlenmesi yaşamaktadırlar. Dinlere
karşı gözlerini öfke bürümüştür.
Thomas Woolston 1773 te ilk kez
1900 lerde dinlerin yok olacağını ileri sürer. Onu yüzlerce başkası takip eder.
Oysa ne dinler yok olacak ne
de laiklik dinin yerini alabilecektir.
Aydınlanma döneminde “akıl”
gittikçe yüceltilir “akıl” Tanrı’yı ve dini anlamlandırmada çok ön plana
çıkar, sonrasında “akıl” ın kendisi dinselleşir.
Artık birçok düşünür için “Yüce
Varlık ya da Tanrı” aklın nihai noktada toplanmış halidir.
Dönem sonunda akıl öyle bir
prestij kazanır ki bir “Akıl Dini” ortaya çıkar.
Akıl, “Tanrı” nın
yerini aldıkça onun taşıyıcısı olan insan da “Tanrı” laşır.
Aydınlanma döneminde “bilim” ve
“akıl” bir “mit” bir “put” olmuştur.
“Bilime tapınma” nın dozu
Aydınlanma boyunca kademe kademe artar.
Antony Collins (1676-1729) “Hür
Düşünürler Mabedi” ni kendi seçtiği azizlerle donatır. Bu azizler
materyalist bilim adamlarıdır.
Aydınlanma’ nın sonuna doğru
adeta bir “bilim mitolojisi” doğmuştur.
18. yüzyıl Aydınlanma
düşüncesinin büyülü sözcüğü “doğa-tabiat” tır.
Tanrısal güç vehmedilen doğa,
kendisine sığınılan, kendisinden umulandır. Bu dönemde kim kendini haklı
çıkarmak isterse “doğa” dan dem vurur. Tanrı’nın çıkarıldığı her mertebeye “doğa”
yerleştirilir.
Doğa’ yı Allah’ ın inayetine
muhtaç olmaktan çıkarıp üstün irade haline getiren Aydınlanmacılar ın “Doğa”
dinlerinin yeni rahipleri Newtoncu bilim adamları ve filozoflardır.
Yeni bir “Doğa” teolojisi doğmuştur
artık Doğa tanrı edinilmiştir.
D’Holbach tanrı “Doğa” ya
şöyle yakarır:
“Ey Doğa! Tüm
Alemlerin Hakimi…ve siz onun tapılası kızları erdem ve akıl, ebediyyen
bizim ilahlarımız olunuz….”
1793 sonbaharından itibaren
“Akıl Dini” şiddetini artırır. Kilisenin topraklarına el konulur. 3.000 rahip
giyotine gönderilir. Katoliklerin yanı sıra Protestan ve Yahudiler de hedef
alınmaya başlanır.
Artık yeni bir din tüm
özellikleriyle dogmaları, bayramları, mitolojisi, azizleri, tapınaklarıyla
ortaya çıkmıştır.
Yeni takvimin başlangıcı İsa’nın
doğumu değil, Cumhuriyet’in kendisidir. Hristiyanların pazar gününü
kutlamalarını önlemek için her ayın onuncu günü tatil olmaktadır.
Sainte Geneviéve Kilisesi
“vatan mabedi-temple de la patrie” olarak laikleştirilir. Artık burası
devrimin büyük adamlarının ebedi istirahatgâhı Panthéon olacaktır.
Bu seküler “akıl dini” Notre
Dame Katedrali’ndeki “akla tapınma ayini” ile zirvesine ulaşır.
Notre Dame’deki ayinden üç gün
önce Paris Katolik Piskoposu Hristiyanlıktan “akıl dini” ne irtidat eder.
Bütün bunlar size tanıdık
gelmiyor mu?