Bülbülün Gıdası; Gül Yaprağı Kebabı Ya da Sarhoş Bülbüller
Geçen Hafta Pendik Belediyesince organize edilen ve her ayın son Çarşambasına tekabül eden Muhammet Nur Doğan Hocamızın verdiği "Divan Edebiyatımızda Gündelik Hayat" konferansındayız. Konferansın bu ay ki toplantısına havanın yağışlı olması ve yanlış otobüse de binmem sonucunda yarım saatlik bir gecikme ile yetiştim.
Bu ayki programda Pendik Belediyesi Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezindeki salon geçtiğimiz programa göre birazcık daha doluydu. Bunda bizim de internet ortamında yaptığımız duyurunun etkisi olduğunu düşünüyorum.
Programda hocamız, Osmanlı dönemindeki sosyal hayatın Divan şiirinde nasıl işlediğini örnekleriyle anlattı.
Meyhanelere halkaların asılması olayı, Hint müziğinin Osmanlı şiirine Saz-ı Kasat olarak girmesi (Jaltarang), Hamamda köpük uçurmak gibi birbirinden ilginç olaylar Osmanlı gündelik hayatından klasik şiirimize malzeme olarak girmiştir.
Hocamız, konuşması arasında Divan edebiyatında en çok kullanılan motiflerin başında gül-bülbül motifini de işledi. Mecazdan hakikate doğru yol alan bu gül-bülbül olayı karşısında heyecanlanmıştık. Bu yeni bilgiye ulaşmadan önce Divan Edebiyatında Gül ile Bülbül hikayesini kısaca bir hatırlayalım.
"Efsaneye göre gül, ilk yaratıldığında soluk renkli bir çiçektir. Ona çılgınca aşık olan bülbül, açılışını görebilmek için dikenlerine aldırış etmeden geceler boyunca dallarına konup yalvarır. Gül bu yalvarmalara aldırış etmez. Ne zaman ki bülbül mecalsiz kalıp kendinden geçer, gül dikenlerini batırıp bağrını kanatır. Böylece canından olan bülbülün kanı, gülün dikenlerine sızıp goncaya renk katar. İşte güle kırmızı rengini veren de bülbülün aşk için akıttığı kandır."
Klasik edebiyatımızda bu ve buna benzer hikayeler daha doğrusu efsanelerle bildiğimiz gül ve bülbül hikayesinin aslında gerçek hayatta da yeri varmış. Bu gerçek hayattaki yerinden dolayıdır ki gül-bülbül motifi şairlerimizin gözlemleri sonucu şiire girmiştir. Hocamız, bize Şeyh Galib'in divanından bir beyit okudu. Bu beyit Divanın başlarında bir kasideden iktibastır. Orada kaz ile bülbül mukayese edildiğinde kazın bülbül taklidi yaptığından bahisle şu beyti söylüyor Şeyh Galip;
İşitmiş anı bir kaz-ı bed-avaz
Kenar-ı bağda olmuş dehen-baz
Edip tavsu00eef-i bülbül takatin tak
Isırmış berk-i gülden birkaç evrak (Şeyh Galip Divanı)
Mealen; bülbülün sesinin güzelliğini ve onun gül yaprağıyla beslendiği duyan kaz, kötü sesiyle şarkılar söylemeye ve gül yaprağından birkaç parça alıp yemeye başlıyor. Yine hocamızdan bir nakille "bülbülün gıdası yaprak kebabıymış"u2026 Divan edebiyatımızda gündelik hayatın peşinde koşan hocamızın bu gayreti, bizi, beraberinde yeni bilgilere ulaştırıyor. Reşat Ekrem Koçu'nun hazırladığı İstanbul Ansiklopedisinde bülbüllerin gıdasıyla ilgili maddeye onun vasıtasıyla ulaşıyoruz. Burada Koç, annesinin bir hatırasını naklederek maddeyi tamamlamış.
"1950 yılında Göztepe'deki evinde vefat eden Fatma Hanım (Reşat Ekremin Annesi) oğluna bülbüllerin ayyaş kuşlar olduğunu söyler ve bir dürbün vasıtasıyla çoğu zaman devam eden gözlemlerini anlatır. Acaba bülbüller nasıl hazırlar, nasıl içerlermiş içkilerini?
Bir bülbül sabahleyin erkenden mesela bir vişne ağacına gelir, yirmi-otuz kadar olgun vişneyi gagası ile deşerek gider; akşama kadar meyvanın kuş gagası ile delinmiş yerine tahammür eden usare (mayalanan meyve özü) bir tabii vişne likörü, şarabı olur. Kuş akşamın son deminde ağaca döner , bir iki vişneden kendisi tarafından hazırlanmış içkinin ilk yudumlarını içince şöyle bir silkinip birkaç külhani ıslığı öttürür. Kadehleri! Beşi altıyı buldu mu, nağmeleri uzar, ortalık iyice karardığı için küçük esmer kuş görülmez, fakat sesi ağaçtadır. Belki de badeye devam etmektedir. Gamlı mıdır, neşeli midir? Dilini bilmediğimizden anlayamayız, artık şafak vaktine kadar gelsin gazeller, şarkılar, feryatlaru2026(Reşat Ekrem Koçu, İstanbul Ans.) Bülbüllerin ağaç diplerinde baygın ve sarhoşça düşmeleri sonucu avlandıklarını da öğreniyoruz. Aynen meşhur sarhoşlar gibi.
Daha önce şairlerin kargalar için bülbül taklidi yaptığını ve bir atasözümüzde "karga, bülbülü taklit etmeye başlayınca ötmeyi unutmuş" bilgilerine sahiptim. Ama Divan edebiyatında bir remiz, bir efsaneden öteye geçmemekteydi. Yine bunun yanında bülbül ve kanarya satan yerler de de bu hayvancıklara bu minvalde gıdalar veriliyor. Ve hatta taze yaprak yiyemezse bülbüller altı ay içerisinde ölüyorlarmış.
Bizim buradan maksatla gündelik hayatta bilgisine ulaştığımız bülbüllerin güllerle ve diğer nebatatla ilişkisini Divan edebiyatındaki metinler sayesinde ulaşıyoruz. Bizleri bu minvalde Divan Edebiyatımızın Kozmik odasında gezdiren Prof. Dr. Muhammet Nur Doğan Hocamıza teşekkür ediyoruz.