Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2958.42
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Bülbül Osman

Osman diye biri vardı bir zamanlar. Ufak tefekti. Boyu posu yoktu ama özünden razıydı. Çarşıda dolaşır, halka devletin taleplerini ilan ederdi. Tellal derlerdi kendisine. Sesi güzeldi ama söyledikleri halkın mesafe koyduğu şeylerdi. Ve bir gün yine Osman çıktı sahneye başladı tellallığa.

— Ey ahali, ey ahali! Duyduk duymadık demeyin! Duyduk duymadık demeyin! Bu sözümü iyi dinleyin. Bu sözümü iyi dinleyin. Devlet size para veriyor. Devlet sizi para almaya çağırıyor. Ey ahali ey ahali siz niye uzak duruyorsunuz devletten para almaya. Neden gelmiyorsunuz bu paraları evinize götürmeye. Bu son sözüm.

Osman bülbül gibi şakıyordu. Halkın içinde bir tedirginlik başladı. Osman’ın tellallığı devletin halka verecekleri üzerine olunca köşe bucak saklanırdı halk, köşe bucak uzaklaşırdı Osman’dan. Hele bu tellallık devlet tarafından bankalardan verilen kredi diye anlaşılınca halkın benzi sararır, nutku tutulurdu.

Osman’ı çok sevdikleri halde ondan uzak durmaya çalışırlardı. Çünkü halk bilirdi banka kapısının bir kavga kapısı, yani helal ile haramın birbiriyle en çok mücadele ettiği yer olduğunu.

Bülbül Osman, çarşının bir ucundan diğer ucuna avazı çıktığı kadar bağırmaya devam ediyordu.

Tellal bu ya, bazen kendini kaptırır sözün şehvetine, bazen de hakikatine. Yıllar sonrasını görmüş gibi haykırmaya başlardı.

Bizim tellal Bülbül Osman için bugün o günlerden biriydi. Osman çok heyecanlı ve sözün derinliğine kendini kaptırmış gibiydi.

Ey ahali ey ahali! Fakir olan ve devletin vermek istediği paradan uzak duran ahali! Neden almıyorsunuz bu paraları! Bilesiniz ki öyle bir zaman gelecek, çocuklar doğmadan bile baba ve anneler bu parayı almak için banka kapılarında sıraya girecek. Helal demeyecek, haram demeyecek hatta bunları diyenleri deli görecek. Siz niye almıyorsunuz bu paraları? Niye devlete baş kaldırıyorsunuz ey ahali?! Devlet size para verir, gelin ihtiyacınızı görün, sonra paraları geri getirin diyor.

Ey ahali siz bu kredileri almıyorsunuz, gelecekte bu kredileri almayan kalmayacak. Faiz dediğiniz şeye bulaşmayan olmayacak. Haram denen şeyden uzaklaşan kalmayacak. Gelin devlete isyan etmeyin, alın kredileri yetiştirin ahırlarınızda ve köylerinizde hayvanları.

Aha men özüm size direm! Gelecekte bunu almayanlar deli olarak bilinecek. Benim gibi meczup görülecek onu da biliyorum.

Ey ahali işte bu size son sözümdür. Bülbül Osman’ın bu söyledikleri kulaklarınıza küpe olsun.

Bugün de Bülbül Osman bir meczup gibi algılanmıştı. Çarşıdaki dükkanların önünde kahvelerdeki taburelerde oturanların garip ve hayret verici aynı zamanda öfke dolu bakışları arasında kaybolup gitmişti.

Aradan uzun bir zaman geçmişti. Az da olsa bankalardan o parayı alanlar olmuştu. Alanlar sadece almayanların töhmet altında bırakan bakışlarının değil aynı zamanda parayı zamanında ödemenin telaşıyla bütün mahsullerini satıp Bülbül Osman’ın sesini duymak için beklemeye geçmişlerdi çoktan. Ama ortalıkta bir türlü görünmüyordu tellalımız. Halkın içinde bir fısıltı yayılmaya başlandı.

— Acaba Osman öldü mü!

— Olabilir vallah! Aylardır yok ortalıkta.

— Yok yok. Öyle sevinmeyin efendiler. Osman çıkar gelir bir yerden aniden.

— Niye sevinelim efendi.

— Ne bileyim. Belki Osman öldü devlet de bizi unuttu dersiniz.

— Devlet hiç unutur mu! Hele bu devletin alacaklı olduğu bir konu ise asla unutmaz.

— Doğru diyor Burhan Efendi. Biz sadece Osman’ı ve tellallığını merak ettik. Borcumuzu, hatta köylülerin aldıkları borcu ilan eden daima Bülbül Osman’dır.

Bu konuşmalar uzayıp giderken çarşının öbür ucundan sesi duyulmaya başladı Bülbül Osman’ın. Hem de çok gür ve devletin alacaklı temsilcisi ve bankaların yöneticisi gibi bir edayla.

— Ey ahali ey ahali! Aldınız paraları devletten. Ektiniz tarlaları hep bir elden. Yetiştirdiniz hayvanları o güzel yaylalarda veya ahırlarda. Borçlarınızın vakti geldi. Devlet baba verdiğini istiyor! Bugün son gündür borçlarınızı ödemek için. Neyiniz var neyiniz yok satın, verin devlet babanın borcunu. Yoksa sonu kötü olur. Misliyle alır devlet sizden. Hem kaybedersiniz vallahi her şeyinizi. İzzet ve şerefinizi namus ve haysiyetinizi hem de en değerli şeylerinizi. Bankalarla oyun oynanmaz.

— Ulan Osman! Krediyi verince bülbül gibi şakıyordun. Şimdi almaya gelince neden karga gibi ses çıkarıyorsun.

— Ben Osman’ım. Bülbül diyen de siz, karga diyen de. Fazla konuşmadan ödeyin borcunuzu beni de hasta etmeyin efendiler.

Çarşıdaki halk Bülbül Osman’ı görünce sevinmiş ama söylediklerine pek anlam veremeden borcunun ödemek için bankanın yolunu tutmuştu. Osman da halka göz ucuyla bakarak bu günler sizin iyi günleriniz. Daha beter günler gelecek ve her şeyimizi kaybedeceğiz bu bankaların yüzünden der gibi karanlığa karıştı ve bir daha sesi duyulmadı. Çünkü…

Tarihin neredeyse 100 yıllık bir mazi dilimini yaşayan bahtiyar bir ihtiyar bu mevzuyu anlatınca birden ciddileşti ve “Allah şirin akıldan etmesin oğul hem de ele ayağa düşürmesin” dedi. Bir müddet maziye bakar oldu. Orada biraz durdu. Sonra günümüze geldi ve bütün bu söylediklerini dört mısrada özetledi.

Adama dediler paran var mı

Dedi ki borcum yok

Yaşın kaç dediler

Dedi ki evimde huzurluyum

Ah nasıl bir hazinedir maziyi dolu dolu yaşayanlar! İkbalini ve istikbalini inşa edemeyenlerdir bu maziden mahrum kalanlar.