Buhrandan Kaçış -2: Makine ve İnsan
Charles Taylor, Modernliğin
Sıkıntıları isimli eserinde, modernlikle gelen özgürleşme eğilimine
rağmen işleyişi sağlayan sistemlerle gizlenmiş bir kısıtlanmışlıktan ve tercih
sınırlandırılmasından söz eder. Tespit ettiği “üç sıkıntı”yı; 17. yüzyıldan
itibaren süregelen modernliğin bir çöküş olarak nitelendirilmesiyle
ilişkilendirir. Modernlikle gelen bireycilik, araçsal akıl (kullanışlı
tercihler ve teknolojiyle sıkı ilişki) ve vaat edilen özgürlüğün kaybı. Ve şu
tespit dikkat çekici:
“Pascal’ın insanoğlu için söylediği gibi, modernliğin hem
misère (sefalet) hem de grandeur (ihtişam) boyutu vardır. Ancak her iki boyutu
da kucaklayan bir görüş, çağımızı çarpıtılmamış bir biçimde kavramamızı
sağlar.”
Taylor’un bu cümlesiyle hatırıma, Chaplin’in Şarlo’yu son
kez oynadığı meşhur filmi Modern Zamanlar
geliyor. Batı’nın bilhassa ödüllendirmede küçümsediği tür olan “komedi”
sınıfında anılan, fakat komik olmakla sınırlanmayacak kadar büyük bir film.
Makineleşmeyle trajikomik didişmesinin ardında elzemlerinden kopan figürlerin
en az bir örnekli yansıması var. Metaforlar üzerine oturtulmuş, makineleşmenin
ve kapitalizmin insan olmaya dair neleri eksilttiğine dikkat çeken güçlü bir
eleştiri.
Filmin yapımcı ve yönetmeni olan Chaplin, pandomim sanatının
dünyadaki en bilinen ve en iyi temsilcilerinden biri. Beden dilinin evrenselliğine inandığı için
sesli film çekilen bir dönemde Şarlo’nun son gösterisini sessiz film geleneğine
bağlı kalarak gerçekleştirdi ve böylece en bilinen ve en etkili eserine de imza
atmış oldu. Chaplin’in pandomim sanatına yaptığı bu saygı duruşunun, aslında
duyguları harekete geçiren sessiz dilin mesajı aktarmadaki güçlü rolünden ötürü
olduğu da anlaşılabilir. Nitekim yakın tarihimizde bunu destekleyen etkili bir
misal de vardır.
Mütefekkir şair Sezai Karakoç, 1975-76 yıllarında Diriliş dergisinin beşinci döneminin ilk
sayısını çıkarmaya hazırlanırken TRT’de bir tanıtım yayımlamak ister. Tanıtım,
tamamen sessizdir ve yalnızca derginin ismine odaklanmaktadır. Dönemin TRT
yöneticileri tanıtımı yayınlamayacaklarını bildirirler. Sebebi sorulur. Cevap
ise yergiden çok övgüdür. Üstelik bu övgü zararlı içerik muamelesi görmektedir.
Çünkü tanıtım “Çok etkili” bulunmuştur.
“Çok etkili” sessiz dilin farkında olan mim sanatının
icracısı Chaplin,Modern Zamanlar’daTaylor’un
vurguladığı özgürlük illüzyonunun ardına gizlenmiş kısıtlanmışlıkları dile
getirmeye öncelik verir. Sabahtan akşama makinelerin robotik hareketlerine
benzer şekilde çalışmak zorunda bırakılan, insani duruşunu unutan ve makineye
dönüşen insanı ve bu insanların toplumla ilişkisini sergiler. Şarlo, duyuları
tam kapasite çalışan bir insan olarak buna tahammül edememiştir. Üstelik film, modernliğin
bir yanında şaşaa, diğer yanında sefalet sergilendiği ve bunun ortasının
kadraja sığmadığı bir resmi de ortaya koyar.
Chaplin modern zamanlarda kendini korumaya alan insanın hayatla
sürdürdüğü kaybedişlerle dolu ilişkisini, 1936 yılında pandomim sanatıyla
sembolize edişi, Nazım Hikmet’in 1923 yılında yazdığı “Makinalaşmak İstiyorum!”
şiirine bir cevapmış gibi hissettiriyor. Bütün o “trumm”lar ve “trakkk”lar,
Şorlo’nun şikâyet ettiği, insanı robotik yapıya, devasa çarklara, kurumlu
gökyüzüne hapseden kirli gürültülere dönüşüyor. Makineyi üretenin, makineyi
kullanarak ürün üretenin ve bir ömür makineyle muhataplığın öldürücülüğünü,
devasa makine dişlilerinin arasına sıkışmış görüntüyle ifade ediyor. “Trrrrumtrak
tiki tak!” seslerini duyamasak da dişlilerden çıkan sesleri bir şekilde
işitmemizi sağlıyor.
Düşülesi bir not: Amerika’da Komünizm sempatizanlığı ile de
tanınan bir sanatçı olan Chaplin’in modernliğin kısıtlayıcı, kapitalist figürü
olarak makineyi seçerek özgürlükleri savunması, doğal bir kapitalizm sembolü
olan makineleşmeyi, bütün seslerini kelimelere dökecek kadar çok isteyen Nazım
Hikmet’in Komünist yaklaşımından hayli uzak hatta tezat olsa gerektir.