Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Buhrandan Kaçış -2: Makine ve İnsan

Charles Taylor, Modernliğin Sıkıntıları isimli eserinde, modernlikle gelen özgürleşme eğilimine rağmen işleyişi sağlayan sistemlerle gizlenmiş bir kısıtlanmışlıktan ve tercih sınırlandırılmasından söz eder. Tespit ettiği “üç sıkıntı”yı; 17. yüzyıldan itibaren süregelen modernliğin bir çöküş olarak nitelendirilmesiyle ilişkilendirir. Modernlikle gelen bireycilik, araçsal akıl (kullanışlı tercihler ve teknolojiyle sıkı ilişki) ve vaat edilen özgürlüğün kaybı. Ve şu tespit dikkat çekici:

“Pascal’ın insanoğlu için söylediği gibi, modernliğin hem misère (sefalet) hem de grandeur (ihtişam) boyutu vardır. Ancak her iki boyutu da kucaklayan bir görüş, çağımızı çarpıtılmamış bir biçimde kavramamızı sağlar.”

Taylor’un bu cümlesiyle hatırıma, Chaplin’in Şarlo’yu son kez oynadığı meşhur filmi Modern Zamanlar geliyor. Batı’nın bilhassa ödüllendirmede küçümsediği tür olan “komedi” sınıfında anılan, fakat komik olmakla sınırlanmayacak kadar büyük bir film. Makineleşmeyle trajikomik didişmesinin ardında elzemlerinden kopan figürlerin en az bir örnekli yansıması var. Metaforlar üzerine oturtulmuş, makineleşmenin ve kapitalizmin insan olmaya dair neleri eksilttiğine dikkat çeken güçlü bir eleştiri.

Filmin yapımcı ve yönetmeni olan Chaplin, pandomim sanatının dünyadaki en bilinen ve en iyi temsilcilerinden biri. Beden dilinin evrenselliğine inandığı için sesli film çekilen bir dönemde Şarlo’nun son gösterisini sessiz film geleneğine bağlı kalarak gerçekleştirdi ve böylece en bilinen ve en etkili eserine de imza atmış oldu. Chaplin’in pandomim sanatına yaptığı bu saygı duruşunun, aslında duyguları harekete geçiren sessiz dilin mesajı aktarmadaki güçlü rolünden ötürü olduğu da anlaşılabilir. Nitekim yakın tarihimizde bunu destekleyen etkili bir misal de vardır.

Mütefekkir şair Sezai Karakoç, 1975-76 yıllarında Diriliş dergisinin beşinci döneminin ilk sayısını çıkarmaya hazırlanırken TRT’de bir tanıtım yayımlamak ister. Tanıtım, tamamen sessizdir ve yalnızca derginin ismine odaklanmaktadır. Dönemin TRT yöneticileri tanıtımı yayınlamayacaklarını bildirirler. Sebebi sorulur. Cevap ise yergiden çok övgüdür. Üstelik bu övgü zararlı içerik muamelesi görmektedir. Çünkü tanıtım “Çok etkili” bulunmuştur.

“Çok etkili” sessiz dilin farkında olan mim sanatının icracısı Chaplin,Modern Zamanlar’daTaylor’un vurguladığı özgürlük illüzyonunun ardına gizlenmiş kısıtlanmışlıkları dile getirmeye öncelik verir. Sabahtan akşama makinelerin robotik hareketlerine benzer şekilde çalışmak zorunda bırakılan, insani duruşunu unutan ve makineye dönüşen insanı ve bu insanların toplumla ilişkisini sergiler. Şarlo, duyuları tam kapasite çalışan bir insan olarak buna tahammül edememiştir. Üstelik film, modernliğin bir yanında şaşaa, diğer yanında sefalet sergilendiği ve bunun ortasının kadraja sığmadığı bir resmi de ortaya koyar.

Chaplin modern zamanlarda kendini korumaya alan insanın hayatla sürdürdüğü kaybedişlerle dolu ilişkisini, 1936 yılında pandomim sanatıyla sembolize edişi, Nazım Hikmet’in 1923 yılında yazdığı “Makinalaşmak İstiyorum!” şiirine bir cevapmış gibi hissettiriyor. Bütün o “trumm”lar ve “trakkk”lar, Şorlo’nun şikâyet ettiği, insanı robotik yapıya, devasa çarklara, kurumlu gökyüzüne hapseden kirli gürültülere dönüşüyor. Makineyi üretenin, makineyi kullanarak ürün üretenin ve bir ömür makineyle muhataplığın öldürücülüğünü, devasa makine dişlilerinin arasına sıkışmış görüntüyle ifade ediyor. “Trrrrumtrak tiki tak!” seslerini duyamasak da dişlilerden çıkan sesleri bir şekilde işitmemizi sağlıyor.

Düşülesi bir not: Amerika’da Komünizm sempatizanlığı ile de tanınan bir sanatçı olan Chaplin’in modernliğin kısıtlayıcı, kapitalist figürü olarak makineyi seçerek özgürlükleri savunması, doğal bir kapitalizm sembolü olan makineleşmeyi, bütün seslerini kelimelere dökecek kadar çok isteyen Nazım Hikmet’in Komünist yaklaşımından hayli uzak hatta tezat olsa gerektir.