Buharlaşan buharlaşana
Son aylarda dünyamızda olup bitenleri doğru düzgün anlayan var mı? Bir tarafta Amerika başka bir tarafta Suud al birini vur ötekine. İkisinin de kesinlikle güvenilmez olarak tescillenmiş algısı bu son olaylarla katmerlendi.
İtibar sadece insanı yücelten bir sıfat değil. Devletlerin ve milletlerinde itibarı var ve de olmalı. Bugün bu iki ülke ile ilgili güvenilirlik anketi yapılsa, bu iki ülkenin alacağı notun alçaklık derecesini merak ediyorum. Bel hum adal bu olsa gerek.
Geçmiş yıllarda yaşandığı gibi bir dünya yok artık. Kimin nerde kim adına ne haltlar yediğini sağır sultanların bile kolayca işiteceği bir dönemdeyiz. Bugün öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, alan dinlemesi marifeti ile gizlisi saklısı her bir şeyi aşikâr bir şekilde fısıltı gazetelerinden anında okumak mümkün.
Güvenilirlik endeksinde notu zaten eksilerde olan bu ülkelerde yaşamak istemezdim. Güven duygusu sadece insanlar için değil devletler içinde sanılandan çok çok önemli. Kazanılması çok zor olan bu duygunun kaybedilmesi çok kolay ve günümüzde de çok basit şeyler uğruna bozuk para gibi harcanıyor.
Mekke ve Medine ümmetin kalbinde öyle bir güvenli yer ki yaşanılanlar bu yönü ile de ele alınmalı ve Hadim-ül Harameyn misyonuna yakışmayacak sıfatlarla lekelenenlerin bu misyonu da sorgulanmalı.
Mr Trump için yazılmayan bir şey kalmadı sanırım. Onu oraya oturtan güç böyle bir kukla ile dünyamızın başına başka ne çoraplar örecekler doğrusu burası tam bir muamma. Yapılanlar yapacaklarının teminatı ise vay ki ne vay.
Jandarması Amerika olan bir dünyada daha büyük savrulmaların olması hiç sürpriz değil. Kendi arkasındaki mertekten habersizmiş gibi mazlum dünyanın gözündeki zerre için tüm dünya ateş altına alınmış. Binlerce kilometre uzağımızdan bizim sınırlarımızda yediği haltlar zaten bardağı çoktan taşırdı ve etraf pislik gölüne döndü.
Ne hak ne hukuk ne insaf ne iz’an ve nede akıl hiçbir değer değerli değil. Bu yolun sonu insanlığı bitirecek ve hayvanlığı üste çıkartacak bir savaşa doğru gidiyor.
Ya Rab mazlumların yüzü suyu hürmetine KAHHAR ismi şerifinle hakkedenleri kah-ru perişan eyle. AMİN.
Beynimiz ile bağırsaklarımızın dostluğu
Beynimizin ve sinir sistemimizin doğru düzgün görev yapmasını bağırsaklarımızın sağlıklı çalışmasına borçluyuz. Son yıllarda giderek artan bir ilgi var bu konuya.
Beynimiz tarafından salgılanan bazı maddelerin daha fazlasının bağırsaklarımızdaki bakteriler tarafından salgılanıyor olması gerçekliği tıp dünyasında önceleri tiye alınmıştı. Yapılan çalışmalar bu konuda yapılan affedilmez hataları su yüzüne çıkardı.
Bugün biliyoruz ki, tedavisinde zorlandığımız birçok hastalığın kaynağı bağırsak faaliyetlerinin düzensiz çalışması ile ilgili. Özellikle yanlış beslenmenin de katkısı ile bağırsak florası bozulduğunda aradan çok geçmeden depresyon panik atak anksiyete hatta psikotik bozukluklar alerjik hastalıklar migren ve romatizmal hastalıklar ve daha birçok otoimmün hastalığın çığ gibi çoğaldığına şahit oluyoruz.
İşin sırrını daha yeni yeni çözmeye başladık. Beyinle bağırsakların embriyolojik kökeni aynı. Çin tıbbında hala önemini koruyan meridyen kavramında beynimize ait bir hattın olmaması ve bunu kalın bağırsak mide ve safra kesesi meridyenleri ile yerine getiriyor olmamız da çok manidar ve araştırılması ve üzerinde çok çalışılması gereken bir konu:
Pratik hayatta karın krampları ile stres arasında çok yakın bir ilişkinin olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Herkes kendi tecrübesi ile bu meseleden haberdar. Ne oluyor da bu kramp yaşanıyor? Ne oluyor da stres mide ve bağırsaklarımızda aniden etkisini gösteriyor? Cevap bekleyen onlarca hatta yüzlerce soru ile meseleyi detaylandırmak mümkün.
Özellikle çocukluk çağlarında sık görülmeye başlanan ve sektör haline gelmiş bazı sağlık kuruluşlarınca tedavisi aranan onlarca hastalık var. Otizmden tutunda hiperaktiviteye dikkat eksikliğinden hafıza sorunlarına kişilik bozukluğundan davranış bozukluklarına kadar çok sayıda türetilmeye devam eden hastalıkların altında da bağırsak florasındaki bozulma olduğunu düşünüyorum.
Asistanlık yıllarımda Parkinson ve sara hastalığında önerdiğimiz ketojenik diyet günümüzde tekrar parlatılarak birçok hastalığın tedavisinde tavsiye ediliyor.
Ketojenik diyette yağ ağırlıklı proteinli gıdalar orantısız kullanılarak bağırsak florası doğallığını korur hale getiriliyor. Ayrıca bu diyetle oluşturulan asidik ortam da hücrelerde kendini toparlama dediğimiz duruma yardımcı olur.
Doğal turşu, ev yoğurdu, gezen tavuk yumurtası ve dolaşan hayvan eti de bağırsak florasının düzenlenmesinde yardımcı rol oynayabiliyor. Rafine şeker, buğday, buğdaydan imal edilen katkı maddeleri ve koruyucu adı altında gıdalara katılan zehirlerinde alınmaması gerekiyor. Çünkü bu gıdalar bağırsak bakterilerinin birbiri ile kavgasına sebep oluyor.
Bu kavganın bedelini ise beyin, sinir sistemimiz ve hatta birçok organımız hastalanarak ödüyor. Bu bedel öyle ağır bir bedel ki, bazı durumlarda telafisi ve tedavisi gayrı mümkün hale gelebiliyor.
Siz siz olun bünyenizin sos verdiği her ne durum olursa olsun suyu yokuşa akıtmakta inat etmeyin. Bedelini tüm yapı taşlarımızla ödemeye mahkûm edilebiliriz. Sağlık ve mutluluk dikleklerimle.