Bugünlerde çok daha fazla dikkat!..
CHP ağır toplarından birinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretleri Meclis’i fena karıştırdı malûm.
Bazı vekillerin rezil hakaretlere verdikleri “misliyle” karşılıkları da izledik.
Başsavcılık soruşturma başlattı, Sayın Cumhurbaşkanı yüklü tazminat davası açtı...
Sosyal medyada da büyük bir infial fırtınası esti…
Doğrusu, bu ülkenin Cumhurbaşkanı’na, hem de “yedi düvele karşı” mücadele verdiğimiz. tarihin en kritik saha ve diploması savaşlarından birinin içinde olduğumuz bir süreçte içeriden gelen bu türden saldırılar karşısında sakin kalabilmek çok zor.
Biz de kızdık haliyle, tepkimizi ifade ettik…
Bunca yıl boyunca, Allah’ın izniyle bunca badireyi atlatmış ve yakın geçmişin en kritik anlarında ne yaman tezgâhlar kurulduğunu görmüş bir gazeteci olarak, “görünenden fazlasına” bakmayı da görev bildik.
Malûm; Türkiye üzerinde en fazla oyun oynanan devletlerden.
Yüzyıllar boyunca İslam’ın sancaktarlığını yapmış ve hakimiyeti altına aldığı topraklarda “eskimez medeniyet”in en güzel misallerini vermiş bu milletin, yedi düvelin işgalinden güç belâ kurtarabildiği bu topraklarda rahat bırakılması mümkün mü?..
Dünyanın en güçlü istihbarat teşkilâtlarının en fazla önem verdiği ülkelerden biri hiç şüphesiz Türkiye'dir.
Bundan dolayı da bize kurulan tuzaklar en yaman tuzaklardır.
Bu memleketin farklı siyasi görüşlere mensup olmakla birlikte “vatanseverlik” şemsiyesi altında bir araya getirebileceğimiz “evlâtları” sürekli olarak operasyonlarla karşı karşıya kalmıştır.
İster “sağcı” deyin, ister “solcu”, ister “İslamcı”, ister “milliyetçi”, “ulusalcı”…
Siyasi “kimliği” ne olursa olsun, memleketin bütün “öne çıkmış” vatan evlâtları ve müesseseleri “operasyona” tabi tutulmuştur.
Küresel müesses nizam, faizci kapitalist düzen, tehdit olarak gördüğü bütün akımları, bir yandan zor kullanarak diğer yandan da “yönlendirerek” yola getirmiştir.
Türkiye’de “Ilımlı Solculuk”, “Ilımlı Milliyetçilik”, “Ilımlı Ulusalcılık” ve “Ilımlı İslam” projeleri çok ustalıklı yöntemlerle uygulamaya konulmuştur.
Farklı siyasi kimliklere sahip olmakla birlikte “faizci kapitalist düzene” direnen bütün yapılar çökertilmiştir.
Ben Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan saldırıların gittikçe artmasını da bu çerçevede değerlendiriyorum.
İktidara gelirken ve iktidarının ilk yıllarında “statükonun duvarlarını aşmaya çalışırken” birçok tavizi vermek durumunda kalan Sayın Erdoğan, o günlerde “liboş” yapılar tarafından genellikle övülürdü.
O günlerde de saldırılar vardı ama birçok benzemez yapı, Sayın Erdoğan’ı desteklemek için adeta ortak dil kullanırdı.
O günlerde “dost uyarılarında” bulunan bizim gibi vatan evlâtları da hedef haline getirilirdik.
Dikkatinizi çekiyordur; Anglasakson zihniyet dünyasının Türkiye’deki “muhafazaKÂR” temsilcileri, bugünlerde sık sık “Ak Parti iktidarının ilk yıllarını” övüyorlar.
Acaba niçin?..
“AK Parti ilk yıllarına geri dönmeli” söyleminin arkasında bu var.
Onlar “BOP Eşbaşkanlığı” vurgusunun öne çıktığı, Türkiye’nin her şeyini “Avrupa Birliği”ne dahil olmaya” bağladığı o ilk yılları, niçin özlüyorlar?
O yıllarda, yerli ve milli savunma sanayimizin geliştirilmesinin önemi pek vurgulanmazdı.
O yıllarda, “faiz belâsının bu ülkenin üretimine ne büyük zararlar verdiğinin” altı pek çizilmezdi.
O yıllarda, “Dünya beşten büyüktür” denmezdi, o yıllarda “One Minute” çekilmezdi.
O yıllarda “Yerlilik ve Millilik”ten bahsedilmezdi, o yıllarda “medeniyetler ittifakı” denilen anlamsız bir modele vurgu yapılırdı.
Vesaire, vesaire…
Şimdi…
“Tek dişi kalmış canavar” serçe parmağını uzatanın. “kolunu”, “gövdesini”, “kafasını” kurtaramayacağını acı tecrübelerle şeksiz-şüphesiz idrak etmiş ve stratejisini “Vahşi batı, ancak kuvvetten anlar!” anlayışına yaslandırmış olan Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alıyorlar.
“Bizim iktidarımızda şehitler tepesi boş kalacaktır!” söylemi bunun göstergesi.
“Küresel Kapitalizm”e, “Bizi iktidara taşırsanız, asla pişman olmazsınız!” mesajı.
Meclis’teki “hakaret gösterisi” de, bu mesaja ilâve.
Burada yapanın, ille de ne yaptığının farkında olması gerekmez…
Birileri “öyle bir gaz verir ki” icabında, hiç yapmayacağınız şeyleri yapıverirsiniz!...
Hatırlarsınız; yakın geçmişte CHP’nin en önemli isimlerinden Muharrem İnce, “parti’nin içine” dair ne iddialarda bulunmuştu…
Bu sadece bir parti için geçerli bir durum değildir elbet, her yerde bir şeyler olmuştur ve oluyordur mutlaka.
Türkiye burası, neresini boş bırakırlar ki!..
Bugünlerde, nerede olursak olalım, “tuzaklara”, “tahriklere”, “tezgâhlara” karşı dikkatli olalım.
Bin düşünüp bir söyleyelim.
Hangi siyasi duruşa sahip olursak olalım, “vatanseverlik” şemsiyesinin altındaysak eğer…
Oyuna gelmeyelim!..
Kamplaşmanın ve gerilimin “hangi siyasi sonuçları” üreteceğini de akıldan uzak tutmayalım.
Kafa kullanılmazsa “şehitler tepesi” boş kalır!..