Bugünkü çocuklar şanslı mı?
Zaman ve dönemlerle ilgili insanların şikayetvari homurdanmalarına hep rastlarsınız. Kimileri “yanlış zamanda dünyaya gelmişiz” der, döneminin nimetlerinin arttığını görünce. Kimileri de özel olarak bugünün çocuklarının daha şanslı olduğunu belirtir; özellikle çocukların hayatına bakarak.
Aslında her dönemin kendi
koşulları içerisinde bir takım güzellikleri ve dezavantajları olduğunu zihni
arkaplanda tutarak bir değerlendirme yapılmalıdır. Fakat bununla birlikte
modern zamanlardaki değişimlerin üretilen kültürle bağlantılı olarak dönemsel
sorunlar yarattığı da bir başka gerçek şeklinde önümüzde durmaktadır.
Günümüz çocukları dijital
bir kültürün içinde büyümektedirler. Bu kültür çocukların aile, insan, dünya ve
eşya ile olan ilişki biçimlerini dönüştürmektedir. Dolayısıyla bugün daha çok
kendi benliği çerçevesinde bir hayat süren çocukların geçmişten yaşam tarzı,
değer ve hayata bakış açısı itibarıyla farklılaştığını öncelikle belirtmeliyiz.
Türkiye’nin son 40-50 yılını
bile karşılaştırdığımızda çocuklar arasındaki farklılıkları çözümlemek
mümkündür ki, bugün elli yaşının üzerinde olanlar ile onların torunları
arasındaki pratik karşılaştırmalar farkları ortaya koyma noktasında bize net
doneler sunabilecektir.
Dedelerimizin yaklaşık 7-10
civarlarında çocukları oluyordu. Bu aynı zamanda kırsal kesimde bir iş gücü
anlamına da gelmekteydi. Babalarımızın ise 3-5 çocukları oluyordu. Bu nesilde
şehre doğru göçler de başlamıştı ki, bu durum çocuk sayısındaki düşüşü
açıklayan faktörlerden birisidir. Şimdiki nesil ise şayet evlenirse (zaten
evlenme yaşı giderek yükselmektedir) 1-2 çocukla yetinmektedir. Bu, şehirleşme,
bireyselleşmenin önemli tezahürleri olarak ortaya çıkmaktadır.
Bir önceki nesilde şehre
yeni gelenler Türkiye’nin orta ve alt sınıflarından insanlar olarak birçok
mahrumiyetler yaşadılar. Gecekondu yaşamlarına dair 1970’li yıllardan itibaren
yükselen yerli arabesk filmler bu sosyolojiyi iyi anlatmaktadırlar. Bu nesil
bugüne gelince bu mahrumiyetleri yaşatmamak adına çocuklara sorumluluklar
yüklemeden onlara nimetler vermeye başladılar.
Hatta kendi yapamadıklarını
onlar üzerinden deneyimlemek istediler; okulda yüksek başarılar, ceplerine
harçlıklar, müzik, dans vb. kursları. Öyle ki çocuklar bugün ebeveynleri mutlu
etmek için yaşamaya başlayan ve dolayısıyla kendi olmakta zorlanan profillere
dönüştüler. Keza telefon, bilgisayar, tablet vb. tüm aygıtlar çocukların başucu
enstrümanları olarak onların vakitlerini almaya başladı.
Bu durum doğrusu evde bir
otorite değişimini de gündeme getirdi ki, çocuklar dijital aygıtlar üzerinden
aileleri üzerinde otorite oldular. Çocukları memnun etme kaygısı, onların
otoritesini pekiştirdi. Bugün okul önlerine gittiğiniz zaman, çocukların
çantalarını taşıyan, onlara bir şeyler yedirmeye çalışan ebeveyn manzaraları
mebzul miktardadır. Geçenlerde bir öğretmen, dijital aygıtlar karşısında
edilginleşen öğrencilerin konuşma zorluğu yaşadığı ve konuşma terapisi aldığını
söyledi.
Bu durum çocukların hayatla
başa çıkabilme potansiyellerini elinden almakta ve aslında psikolojik kriz
eşiklerini düşürmektedir. Yani bu çocuklar en basit bir sorunla bile
karşılaştığında başa çıkma mekanizmaları üretememekte; imkan ve
potansiyellerini geliştirememektedir.
Diğer yandan çekirdek olan
ailenin de giderek daralması, evden dede ve ninenin gitmesi, eski sosyal
ağların dağılması sonucu çocuğa kültür aktarımı yapacak bir sosyalite
kalmadığından, bugün çocuklar örnek pratikler üretmede zorlanmaktadırlar.
Eskiden bir şekilde çocuğun yetişmesi, ebeveynler, dede ve nine ile akraba ve
komşular arasında paylaşılırken, bu sosyal ağların bugün kalkmasıyla onlar dijital
aygıtların eline kalmıştır. Sorun şudur ki, çocuklar kendi toplumlarına
yabancılaşmaktadırlar.