Bugün geldiğimiz nokta
Ülke onlarca yıldır büyük bir ahlak tecrübesinden geçiyor. Neyin iyi/lik-kötü/lük, neyin güzel ahlak-çirkin ahlak olduğunu artık herkes biliyor. Herkes, herkesin kendi de dâhil olmak üzere güzel ahlak sahibi olmasının niyetini taşıyor. Siyasetten akademiye, esnaftan aileye, herkese, her zümreye iyi/güzel ahlak hâkim olsun istiyor.
Öğretmenler, vaizler, hocalar; iyi/güzel ahlak ve
yüksek ahlak konusunda konuşmalar yapıyor, dualar ediyor. Peygamber ahlakına
kavuşmak ya da o ahlakın en azından onda biri herkeste olsun dilekleri arşa
çıkıyor. Hiç kimse bu konuşmalara, bu niyetlere itiraz etmiyor. İçten içe büyük
bir âmin diyor. Ama mesele çözülmek yerine daha çok büyüyor.
Güzel ahlak yerine çirkin ahlak çoksa.. bu bir sorun. Mesele
azalmayıp daha büyüyorsa.. bu da bir sorun. Öyleyse niyetler ve dualar doğru
ise o zaman yapılan işlerde ve planlamalarda bir yanlışlık var demektir. Bu
işin ta‘dîl-i erkân’ı tam değil demektir.
“Niyet ettim
Allah rızası için öğle namazının farzını kılmaya” deseniz öğle namazının farzını kılmış olmuyorsunuz.
Niyet tek başına asla yetmiyor. Tekbir getirmeniz, kıyamda durmanız, rükû ve
secdeye varmanız ve beraberinde huşu içerisinde namazın diğer yapılacaklarını
ve okunacaklarını tamamlamanız gerekiyor. Yani ta‘dîl-i erkân gerekiyor.
“Niyet ettim
Allah rızası için öğle namazının farzını cemaatle kılmaya, uydum imama” deseniz öğle namazının farzını cemaatle kılmış da
olmuyorsunuz. Size; uyacağınız imam, beraberinde aynı yer/zamanda kıbleye
döneceğiniz cemaat lazım. Bu niyetinizde kıbleye dönmemiş ve ayrı yer/zamanda
olan kişilerle cemaat olamazsınız. Niyet, yürek ve bedenler imam önderliğinde
aynı yer/zamanda ve kıblede bir
olmalıdır. Yani ta‘dîl-i erkân lazımdır.
Bireysel olarak namazı çözdünüz. Toplumsal/cemaatsel
olarak da namazı çözdünüz. E bunun bir de devletsel/iradesel namaz kısmı var. O
da Cuma namazı. Cuma namazı kılmanın hem bireysel hem toplumsal hem de devleti
ilgilendiren tarafları var.
Cuma namazı kılmak için cemaat, cami ve ayrıca beş
vakit okunan ezan şartı var. Ayrıca ya devletin başının ya da atadığı kişinin
imamlığı şartı var. Bunlar yoksa Cuma namazını nasıl kılacaksınız?
Bu cihetten yüksek ahlak konusunda birey, toplum ve devlet beraberce işin
içinde olmazsa o ülke her hâlükârda paramparça olabilir. Çünkü kötü/çirkin
ahlaklılar, elma kurdu gibidir. Süper
güç de olsanız, parada veya teknolojide en yüksek ülke de olsanız iyi/güzel
ahlaklı toplumunuz yoksa insanınızı, devletinizi, ülkenizi içten içe kemirip
yok edecektir.
Devlet ve toplumun yasa/kuralları, iyi/güzel
olana yönlendirmiyorsa kötü/çirkin
olana ceza vermiyorsa zaten orada yüksek ahlak beklenemez. Çünkü bireyin aynası
toplumsa toplumun da aynası devlettir. Birey ve toplum nasılsa devlette aynıyla
bunlar gibi olur. Birey ve toplum, ahlaken
iyi/güzelse devlet de ahlaken
iyi/güzel olur ya da tam tersi kötü/çirkin
olur.
İyi/güzel ahlakta ülke topyekûn birlik içerisinde olmayacaksa
güzel ahlak için planlı, programlı bir araya gelmiş ta‘dîl-i erkân üzere bir
vücut gibi olmayacaksa o ülke pekâlâ paramparça olacaktır. Birlik dediğimiz
şey, yüksek ahlaklı toplum dediğimiz şey, ideal ülke dediğimiz şey bir insan
vücudu gibidir. Her organ ama istisnasız her organ sıhhatli ve iyi/güzel
ahlaklı olmak ve ta‘dîl-i erkân üzere beraber çalışmak zorundadır.
Organlardan bir tanesi bile olmazsa, çalışmazsa yaşam
durur, vücut ölür. Tıpkı kalbin durmasıyla tüm vücudun ölmesi gibi, tıpkı
karaciğerin çalışmamasıyla tüm vücudun ölmesi gibi. İsterse vücudun diğer
organları mükemmel çalışıyor olsun.