Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Ocak 2020

Bugün Geldiğimiz Durum

Yaklaşık kırk sene önce terörle tanıştık. Terör kelimesi, bu ülke için oldukça garip ve anlamsız bir kelimeydi. Haberlerden duyduklarına göre her insan, farklı bir yorum yapıyordu. Dönemin Devlet Başkanı, teröristleri “üç beş çapulcu” diye tanımlıyordu.

Kırk binden fazla canımız gitti. Beş bin şehitle Kurtuluş Savaşı'nı verenler, üstelik başarıya ulaşanlar, kırk bin cana ve trilyonlarca lira zarara karşılık meseleyi çözmek yerine daha da büyüttüler.

Devletin en üst makamındakiler akılları ile değil duygularıyla baktılar. Gerçek görülmeden asla bir işe başlanılmayacağını hesap edemediler. Meseleyi çapulcu meselesi gibi görüp değerlendirdikleri için iş büyüdü büyüdü bu günlere geldi.

Sahip olunan yirmi yıllık, kırk yıllık bilgi duygularımızı kontrol edemediğimiz zaman hiç bir işe yaramaz. Toplumsal meselelere duygularınızla bakamazsınız. Bakarsanız eninde sonunda kaybedersiniz. Meselenin ne olduğuna bağlı olarak ülkeyi bile kaybedebilirsiniz.

Ülkeyi yönetenler, kırk yıllık devlet tecrübesine sahip olabilirler, elli yıllık akademisyen olabilirler, dünyanın en başarılı yöneticileri olabilirler. Bütün bunlar, ülke için çok büyük kıymetlerdir ama bütün bu özelliklerine rağmen aklın yolunu izlemezlerse, duygularına ve nefslerine yenik düşerlerse hem kendileri cehennemi yaşar hem de ülkeye cehennemi yaşatırlar.

Yıllar evvel Almanya’yı İkinci Dünya Savaşı’na sürükleyen insanlar, cahil insanlar değildi. Son derece yetenekli, bilgili, tecrübeli dahi generalleri vardı, mareşalleri vardı. Büyük siyaset adamları, dünya çapında bilim adamları vardı. Amerika Birleşik Devletleri dâhil dünyada hiçbir ülke Almanya’nın sahip olduğu bilim ve teknolojiye sahip değildi. Ülke insanı, tarihin ender görülen birliklerini oluşturarak o seviyeye gelmişlerdi. Almanya, içinde bulunduğu ekonomik zorlukların üstesinden gelmek için aklın yolunu değil duyguların yolunu seçti.

İnsanlık tarihinin yaşadığı en kanlı savaşı başlattılar ve en büyük zararı da kendilerine verdiler.

Bilgide, teknolojide dünya lideri de olsanız, aklınızı kullanmadığınız zaman sadece kaybedersiniz. Dünyanın en güçlü birliklerini de kursanız, birliği, nefsin emrine bırakırsanız karşılığında acıyı ve ölümü alırsınız.

Ülkemiz kırk yıllık bir tecrübeden geçtikten sonra terörün ne olduğunu çocuklar dahi biliyor. Aklı başında hiç kimse, terörün devam etmesini istemiyor. Terörle bu işi çözeriz diye başlayanların birçoğu bile yaptıkları yanlışın farkına varmışlar.

Halk dua ediyor. Dualarında iki dilek var. Birisi terör bitsin diğeri birlik olalım. Camilerde vaizler, imamlar birlik olalım diye çağrıda bulunuyor. Kimsenin birlik olalım sözüne bir itirazı yok, tam tersine bu duaya herkes âmin diyor. Ama mesele küçülmek yerine büyüyor.

Birlik olalım sözü yanlış değilse yanlış nerede? Elbette yanlış birçok yerde. Birincisi, birlik olalım bir niyettir. Tıpkı ibadete niyet, bir işi yapmaya niyet gibi.

Haydi, balık tutalım deyince balıklar önümüze gelmiyor. Niyetten sonra gidip olta almak, yem almak, balık bulunan bir su kenarına gitmek, oltayı atmak ve beklemek gerekiyor.

Birlik olalım dedikten sonra, kim ne yapacak? Devlet ne yapacak, Sivil Toplum Kuruluşları ne yapacak, toplum ne yapacak, kurumlar ne yapacak, kişiler olarak ne yapmamız lazım? Hani bunların planları, hani uygulamalar?

Toplum bir arada olursa birlik olursa sorunlar çözülür mü?

Asla çözülmez. Toplum yeryüzüne örnek teşkil edecek güzellikte insani değerlerle süslenmiş olsun, yine fark etmez. O ülke pekâlâ paramparça olabilir.

Yıllar öncelerini hep beraber hatırlayalım.

Yıldırım Beyazıt 1402 yılında Timur’a yenilmiş kendisi esir, bir evladı şehit düşmüş ve dört evladı sağ kalmıştı. Bir yıl sonra Yıldırım Beyazıt esaret altında ruhunu teslim etmiş, şehzadeleri Emir Süleyman, Musa Çelebi, İsa Çelebi ve Birinci Mehmet Çelebi arasında taht kavgaları başlamıştı. Fetret Devri diye bilinen bu dönemde siyasi gücü tek elde toplayabilme savaşları tam on bir yıl sürmüş, sonunda ise Birinci Mehmet Çelebi Osmanlı siyasi birliğini yeniden sağlayarak Fetret dönemini sonlandırmıştı.

O dönemde, öyle bir toplum yapısı vardır ki bugünkü insanın bunu kavraması bile neredeyse imkânsızdır. O dönemdeki toplum kendi içinden Somuncu Baba’ları, Emir Sultan’ları ve daha nice büyük velileri çıkartmıştır. Hangi toplumsal sorun? Birlik ne? Bırakın birliği, kelimenin tam manasıyla bir olmuşlardır.

Demek ki bir ülkenin parçalanmasını, sadece toplumsal birlik kurtaramıyor.

Siyasi birlik olmazsa, sorun çözülemiyor.

Zaten birlik dediğimiz şey, bir insan vücudu gibidir. Yaşamsal organlar vardır. Bir tanesi bile olmazsa yaşam durur, vücut ölür. Tıpkı kalbin durmasıyla tüm vücudun ölmesi gibi, tıpkı karaciğerin çalışmamasıyla tüm vücudun ölmesi gibi. İsterse vücudun diğer organları mükemmel çalışıyor olsun.

Öyleyse “Ya Birlik Ya Cehennem”