Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Ocak 2020

Bugün Geldiğimiz Durum 2

Ülkemizin gücünün belki onlarca yıl belki de yüzyıllardır azaltıldığı fark ediliyor. Ülkemizin yaptırım ve istediğini alabilme hızının zayıflatıldığı, haksızlık karşısında yüzyıllar öncesi kadar çare olunamadığının hemen herkes şuurunda.

Gücü elinde tutanlar, dünyayı çekip çevirenler, kimin cebine ne kadar gireceğini belirleyenler, ülkelere çeki düzen verenler artık başka ülkeler ve başka aktörler olmuş. Bu aktörler, yıllar yılı birçok ülkenin güçlenmesini istemediler. Büyüme ve ilerleme çabalarının önüne onlarca engel koydular. Irak örneği ve birçok Ortadoğu ülkesinin yaşadıkları bu durumu çok iyi açıklar.

Üç beş kişinin dışında, bir gün Irak’ın paramparça olacağını, milyonlarca insanın öleceğini, geriye kalanların hayatının cehenneme çevrileceğini kim tahmin edebilirdi? Daha düne kadar Suriye’nin bu hale geleceğini kaç Suriyeli bilebilirdi? Böyle bir öngörüyü, ileri görüşlülüğü dile getirenler ise uçuk kaçık olmakla, aşırı karamsarlıkla karşılanmaktan başka bir şey bulmadılar.

Ülkemize halen daha yapılan saldırılar ise teröre destek, sivil topluma destek, ekonomiye destek,... şeklinde çeşitli yüzleriyle yıllardır sürüyor. Siyasi, dini, ideolojik birçok grubu terörize edip azgınlaştırıyor, sivil toplum yapıları üzerinden milleti ayrıştırıyorlar. Neredeyse ülkedeki tüm unsurları işin içine katıp düzenli ve sıralı bir şekilde iktisadi veya askeri darbe yaptırılıyor. Pek çok ülke doğrudan bazıları ise dolaylı destekliyor.

Ülkemize engel çıkarmak için kullandıkları bazen o millet, bazen şu ülke, bazen de falanca örgüt olabilmekte. Amaçları insani duygularla vatandaşlarımızı düşünmek mi?

Yıllardır Osmanlı Devleti’nin Ermenilere soykırım yaptığını savunan devletler ola geldi. Bu iddianın sahibi pek çok kuruluş, 1915 yılında olmuş ve bitmiş bir olayı tekrar tekrar dünyanın meselesi haline getirdiler. Meclislerinin gündemine alıp onaylatarak günlerce tüm dünyada tartıştırdılar.

Bu devletlerin görünen amaçları, Ermenilerin haklı olduğunu ispat etmektir. Asıl amaçları ise Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslararası sahada itibarsızlaştırmak, gücünü zayıflatmak, gelişmesini bağlayacak olayları öne sürerek ilerlemesini durdurmaktır.

Bu konuda kurulan kuruluşlar, muazzam insani ve maddi kaynaklar kullandılar. Yapılanlar için harcanan para milyarlarca dolardı.

Ermenistan’ın durumuna baktığınızda küçük bir devlet ve sadece birkaç milyon nüfusunun olduğunu görürsünüz. Üstelik tarım sahası ve sanayisinin yok denecek kadar az, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olduğu da bilinmekte.

Eğer zerre kadar Ermenilerin çıkarlarını gözetselerdi, zaten birkaç yüz binden oluşan öğrencilerini alır mimar, mühendis, doktor siyasetçi yetiştirirler ve fakir Ermenistan’ı dünyanın en zengin ülkelerinden biri yapabilirlerdi. Ne kadar paraya? Bugüne kadar Ermenistan için soykırım var diye harcadıkları paranın yüzde birine belki de daha azına.

Gücü elinde tutanların ülkelere yaptıklarını anlayabilmek için Ermeni örneği yetmez mi? Eğer küçük bir çaba gösterirseniz benzeri yüzlerce örneği görürsünüz.

Biz Irak mıyız, Suriye miyiz? Biz ayrıyız, biz başkayız, biz güçlüyüz gibi çıkışlar akıllı insanların çıkışları olamaz. Yeryüzünün en güçlü ve en uzun ömürlü devletlerinden Osmanlı’ya bir bakın. Kuruluşundan çöküşüne kadar neredeyse yaşamadığı hiçbir acı tecrübe kalmamış. En kudretli zamanlarında bile bin bir zorlukla karşılaşmış.

Gücü elinde tutanlar, ülkenizin güçlü konumda olmasına karar verdiyse ittifakla size altın tepside imkânlar sunacaktır. Bir engel olarak görüyorlar ise ittifakla size saldıracaklardır. İşi, acıma duygusu olmadan, doğrudan sizi yıpratmaya ve gerekiyorsa sizi yok etmeye kadar vardıracaklardır.

Yapılan her saldırıda küçük görülen bazen iç bazen de dış meselelerle boğuşursunuz. Ülkeniz başını kaldırıp birlik olalım, büyüyelim, güçlü olalım niyetiyle söz söyleyip eyleme geçemez. Görünen yüzde küçük varsayılan, ardında ise görülmeyen veya görmek istenmeyen koca bir ittifak pekâlâ sizi bekliyor olacaktır.

Birlik, bunun için lazımdır. Rüzgâr sizden tarafa esiyorsa doldurun yelkenlerinizi, keyfine bakın. Rüzgâr tersten esiyorsa sizi kurtarabilecek tek güç, birliğinizdir. Birliğinizin kalitesidir.

Gücü elinde tutanlar, yaptıkları saldırılarla ülkeyi yangın yerine çevirmişler. Yangın söndürülmeden, soğutulmadan, gereği yapılmadan yangın ile ilgili konuşmak zamansızdır. Fiziki olarak her şeyinize zarar veriyorlarsa önceliğiniz bu zararı bertaraf etmektir. Bir taraftan da her alanda savaşınız devam etmek zorunda.

Birlik konulu bu yazılarla yaptığımız, kardeş, akraba, arkadaş, dost meclisi niteliğinde siz kıymetli okuyuculara meselenin sadece ipuçlarını verebilmektir. Bu yazdıklarımız, birlik olmak, birliği temin etmek, sorunları çözmek asla değildir. Nasıl düşüneceğimizi, nasıl hareket edeceğimizi beraberce öğrenmektir. Sadece meselenin ipuçlarını verebilmek ve farkına vardırtabilmektir.

Bugün asıl büyük problem şuradadır. Gelin birlik olalım deyip, birliğin nasıl kurulacağına dair en ufak bir mesaj bile verilmemesidir. İşte biz konuyu buraya, bu merhaleye getirmeye çalışıyoruz. Hadi birlik olalım, niyet olarak güzeldir. Birlik kuralım dendiği zaman arkasındaki bu işe kafa yoracak ve bu işi kurup, yürütecek milyonlarca(!) çalışma grubunu insanlar görmeli, hesap etmelidir. Göstermeye çalıştığımız yer burasıdır. Burası görülmediği sürece sadece yangını daha büyütmüş oluruz. Terörü daha büyütmüş oluruz. Ülkenin güvenliğini ve gelişmesini daha da zayıflatmış oluruz. İnsanları cehenneme sürüklemiş oluruz.

Öyleyse “Ya Birlik Ya Cehennem”