Bugün değilse ne zaman?
Tam da Suudi Arabistan
ABD ile nükleer enerji gelişme projeleri hususunda İsrail’i tanıma karşılığı
anlaşma yapmışken; tam da İran’ın rezervleri üzerindeki kotanın gevşetilmesi
konuşulurken, tam da Türkiye-İsrail arasında bölgesel işbirliği çalışmalarına ilişkin
tasarılar ortada dolaşırken çok enteresan bir denklemin, daha doğrusu
denklemsizliğin ortasına düşüverdik.
Elektrik, su, internet…
Her geçen saatte Filistin biraz daha dünyadan izole ediliyor. Askeri harekata
saatler kaldı. Canımız çok sıkkın. Korkum bu zalimlerin tüm dünyanın gözü
önünde hiç çekinmeden unutulmayacak bir acıya sebep vermeleri ihtimalinden
kaynaklanıyor.
Batı’nın Mısır’ı Refah
Kapısı’nı açma hususunda ısrarla zorlaması ve kandırmak için maddi tekliflerde
bulunması; İsrail’in bu defa Filistinlileri topraklarından topyekün çıkarmak
için hazırladığı master planın en göze çarpan safhası. Batı Şeria’daki gibi
Gazze’nin de mahalle mahalle boşaltılıp Yahudilerin yerleşimine açılmasından
ziyade bu defa ordu gücüyle ciddi bir alan işgali hatta tüm Filistin’in işgali
planlanıyor olabilir.
Tüm bunlar olurken 1,5
milyar Müslümanlık İslam dünyasından sadece birkaç ülkenin sesi yükseliyor.
Geri kalanlarsa sadece bir şeyler söylemek için konuşuyorlar. 1975 yılında
ABD’nin kendi öz yeğenine şehit ettirdi rahmetli Suudi Kralı Faysal’ın hikayesi
geliyor aklıma.
Kral, petrol üreten
İslam ülkelerine liderlik edip Yom Kippur Savaşı sonrası Filistin
topraklarından çıkmayan İsrail’e destek veren ülkelere petrol ambargosu koyunca
derinden sarsılan Batı dünyası, bir numaralı şeytanları Kissinger’a Kral’a
yollamıştı.
Misafirini çölün
ortasında karşılayan Kral masasına sadece deve sütü ve hurma koydurmuş,
Kissinger’ı son derece soğuk karşılamıştı. Kissinger “amborgo bitmezse petrol
kuyularınızı vururuz” diyerek küstahça kendisini tehdit edince Kral Faysal
tarih sayfalarından silinmeyecek bir cevap vererek Kiisnger’ı perişan etmişti.
“Bizim atalarımız hurma ve süt ile yaşardı. Petrolümüz olmazsa biz yine
yaşarız. Ama sizler petrolsüz yaşayamazsınız.”
Amborgo ABD’nin
öylesine belini kırmıştı ki caddelerde, yollarda arabalar daha az benzin
harcasın diye bugünkünün aksine azmi değil asgari hız sınırları getirildi. ABD
sanayisi inanılmaz derecede sarsılmıştı. Enflasyon hızla baş göstermiş ve
borsalarda ciddi kayıplar yaşanmışı. Tüm bunlar sosyal dengeyi de bozmuş ABD
kaynayan bir kazana dönüşmüştü.
Tüm bu tablonun
mimamarı olan Kral, ABD’de okuyan yeğeninin bir bayram günü sarayına gelip
kendisini şehit etmesiyle iktidarından edilince Suudilerin üzerinde müthiş bir korku
oluştu. Ondan sonra gelenler derhal ambargoyu bitirdi. Vanalar açıldı. ABD ve
Batı kurtuldu…. Bir daha da Suudiler ABD ile karşı karşıya gelmedi.
O gün Faysal’ın mirası
korunabilse ve Suudiler başta olmak üzere diğer petrol üreten Arap ülkeleri dik
durabilse bugün neler olurdu diye düşününce içim yanıyor. İslam dünyasına
liderlik edip düşmanı köşeye sıkıştıran Kral’ın trajedik ölümü ne yazık ki o
günün liderlerinin kalbine korku düşürdü. Öyle bir korku ki 1,5 milyar nüfuslu
58 ülkelik İslam dünyası Türkiye ve İran haricinde bu meselede halen daha
yeterince dik duramıyor. Gerçekten çok acı bir tablo…
Selahaddin Eyyübi
geliyor bu tabloyu düşündükçe aklıma. Menkıbelerde, 2 Ekim 1187 tarihinde
Kudüs’ü haçlılardan geri alana kadar “hiç gülmediği” anlatılan büyük kumandan…
Ortada onun gibi büyük bir kumandanın efsanevi davasının mirası ve bu yolda
hayatından olmuş Kral Faysal’ın hatırası varken; yaşanan zulme karşı 58
ülkeden, (İran’ın gizli gündemleri ve Hamas’la olan ilişkileri çerçevesinde
savurduğu tehditler haricinde) sadece Türkiye’nin tam anlamıyla acıyı sahiplenerek,
itidalli ama pozisyonunu ve kimliğini kaybetmeden açıklama yapması, ısrarla
meseleyi sahiplenmesi coğrafyamız açısından tek başına olması sebebiyle
gerçekten çok acı. Türkiye, (bir iki zayıf sesle destek verenler tatlı su
kurnazlarını saymıyorum) itidalli ve insani haykırışında yalnız kalmamalıydı.
“Bugün değilse ne zaman?” diye sormak lazım. Bugün birlik olunmayacaksa ne
zaman olacağız? 50 yıl önce başaramasalar bile dedelerimizin denediğini
denemeden vaz mı geçeceğiz? Onların hatalarından ders çıkarıp, birbirimize daha
çok kenetlenip bu zalimlerle mücadele edemez miyiz?
İsrail o topraklarda,
“Neden müdahale etmedik? Nasıl da böyle uyuşuverdik, Gözümüzün önünde nasıl
bunlar oldu?” diye yıllarca kahrolacağımız şeyler yapmadan önce bir olmak için
çok az vaktimiz kaldı. Umarım ahirette Sultan Selahaddin’in gözlerine
bakamayacak bir pasiflikte kalmayız. Umarım onlarca yıl bu hezimetle yaşamak
zorunda kalmayız.
Yer, Türkiye’nin
yanıdır. Selçuklu ve Osmanlıdan kalma kültürel mirasın ve tecrübenin etrafında
birleşmenin zamanıdır….