Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Temmuz 2021

Bugün bayram!

Bugün tarihi bir gün. İki habis hastalığın maddi ve manevi hayatımıza tasallut edişinden kurtulup, biraz rahat nefes alacağız. Birisi AK Parti Hükümeti’nin 2011’de imza altına aldığı toplumu ifsad projesi İstanbul Sözleşmesi, diğeri ise 10 Mart 2020’den beri karabasan gibi üzerimize çöküp hayatımızı kabusa çeviren Koronavirüs (Kovid-19) salgını.

Bugün itibariyle ifsad sözleşmesi hükümsüz kılınırken, Koronavirüs’ün “sıkıyönetim”ine son verildi. İşte bu sebeplerle 1 Haziran 2021 bayram öncesi bayram edilecek, tarihe not düşülecek bir gün.

Her ne kadar Koronavirüs (Kovid-19) dünyaya “küçük kıyamet”i yaşatsa da İstanbul Sözleşmesi virüsten daha tehlikeli. Çünkü Koronavirüs’ün aşıyla tedavisi mümkünken, sapkınlığın çaresi yok. İşte bu yüzden öncelikle iptal edilen İstanbul Sözleşmesi’ne değinelim.

***

11 Mayıs 2011’de İstanbul’da gerçekleştirilen Avrupa Konseyi Dışişleri Bakanları toplantısında imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi’ni dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imzaladı. Türkiye aynı zamanda 12 Mart 2012’de de, oybirliği ile sözleşmeyi parlamentosundan geçiren ilk ülke oldu.

Fakat ilerleyen zaman dilimi içerisinde sözleşmenin “kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet ve bunlarla ilgili mücadele”ye katkı sağlaması şöyle dursun, aile yapısını ifsad ettiği gibi eşcinselliğe yasal zemin hazırladığı gün yüzüne çıktı. Kadın cinayetleri, taciz, tecavüz ve gayri meşru ilişkiler toplumda infiale yol açtı.

2011’de 121, 2012’de 210, 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da 474, 2020’de 234 olmak üzere 2011-2020 yılları arasında işlenen cinayetler sonucu toplam 3.050 kadın hayatını kaybetti. Kadın cinayetleri neredeyse yüzde 400 arttı. Boşanma ve aile içi şiddetlerin önü alınamadığı gibi bir de LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) sapkınlığı türedi.

Her gün bir olay, her gün bir eylem... Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü sanat faaliyetleri gölgesinde yürütülen eylemlerde Kâbe fotoğrafını yere serip, dört köşesine farklı LGBTİ+ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) bayraklarıyla hayasızca, pervasızca İslâm’a hakaret edildi.

Şiddet ve sapkınlığın artması, toplumda tepkilerin yoğunlaşması üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Mart 2021 tarihinde imzaladığı 3718 sayılı kararla “İstanbul Sözleşmesi”ni feshetti.

Günlerdir sosyal medya üzerinden organize olan sözüm ona sanatçı, gazeteci kadınlar “#İstanbulsözlesmesihepimizin demek için sen de ses ver” çağrısı yapıyor. Açık açık toplumu ifsad eden bu sözleşmeyi sahiplenen güruh kendilerini hâlâ Anayasa’dan üstün görüyor.

Ne yaparsanız yapın, AK Parti hükümetlerinin en kötü icraatlarından birisi olan “İstanbul Sözleşmesi” artık bugün itibariyle artık hiçbir hükmü kalmadı ve tarihin çöplüğündeki yerini aldı.

*

Fakat arkasında mâşeri vicdanları sızlatan nice sıkıntılar bıraktı. Alın size bir örnek!..

LGBT’liler İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı nümayiş üstüne nümayiş çıkarırken, Antalya’nın Elmalı ilçesinde geçtiğimiz Haziran ayında yaşanan menfur bir olay ortaya çıktı. Biri 7 diğeri 10 yaşındaki iki kardeşi istismar edilen sapıklar mahkemeden elini kolunu sallaya sallaya çıktı. Olay önceki gün sosyal medyada “#Elmalı Davası” etiketiyle gündeme taşındı. Tepkiler üzerine mahkeme yeniden kuruldu kurulmasına fakat gel de nerede devlet, nerede adalet diye isyan etme!..

***

Şimdi dönelim 31 Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde peyda olan ve insanlığa “küçük kıyamet” yaşatarak dünya yönetime el koyan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) belasına.

Kıtaları aşarak dünya geneline yayılan koronavirüs; ateş, kuru öksürük, yorgunluk, ağrı ve sızı, boğaz ağrısı, ishal, baş ağrısı, koku alamama, solunum güçlüğü veya nefes darlığı, göğüs ağrısı, konuşma veya hareket kaybı gibi semptomlar göstererek kurbanlarına “küçük kıyamet”i yaşatıyor.

18 aydır dünyanın en zalimi de, en masumu da gözle görülmeyen bu sinsi “küresel katil”in saldırısı altında. Şu ana kadar 4 milyon can aldı, almaya da devam ediyor.

Dünya karantina altında...

Milyarlarca insan hasta...

Milyonlarcası yasta...

*

Peki bu seri katil bizi ne zaman tehdit etmeye başladı?

10 Mart 2020’de. Yani tam 16 ay önce.

Yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) doğudan Van, batıdan ise İstanbul kapısından girerek Türkiye’yi istila etmesiyle birlikte korku, panik ve arkası kesilmeyen ölümler arttıkça arttı.

Oluşturulan Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri gereği yurt genelinde tedbiren “kısmi sıkıyönetim” ilan edildi.

Önce sınırlar, sonra okullar kapandı...

Dijital Çağ”ın kapısı sonuna aralandı...

Hijyen+Maske+Fiziki Mesafe” üçlüsü literatürdeki raflardan inip hayatımızın merkezine oturdu.

*

Evde Kal” çağrısına uyup;

Caddeleri, sokakları, parkları, AVM’leri, işyerlerini boşalttık.

Artık hayat gezince değil, evde kalınca güzeldi!..

Koşuşturan yok...

Kaos yok...

Trafik yok...

Kaza yok...

Belâ yok...

Hırlı yok...

Hırsız yok...

Dahası ortalıkta insan yok...

Biz Bize Yeteriz Türkiyem” dedik...

Vefa Sosyal Destek Grupları’yla güldük...

Bu da geçer yâ Hû”yla sabrettik...

*

Ezanlar susmasa da;

Kâbe tavafsız...

Mihrablar imamsız...

Camiler cemaatsiz...

Namazlar safsız...

Cumalar selâsız...

Kandiller coşkusuz...

Bayramlar neşesiz...

Sokaklar ıssız...

Sosyal hayat tatsız...

Düğünler halaysız kaldı.

*

Gözle görülmez bir virüsün tehdidiyle;

İmtihanı...

Sağlık nimetini...

Tedbiri...

Tevekkülü...

Tefekkürü...

Derdi...

Sıkıntıyı...

Sabrı...

İnşirahı...

Bir kez daha hatırladık.

*

Ekonomik kriz derinleşti...

Obezite, vesvese, fobi, kaygı, stres çığ gibi büyüdü...

Antideprasan kullanımı arttı...

100’e yakın insan intihar etti...

*

Çaresizlik içinde, “kontrollü sosyal hayat”a alıştık!..

Arkasından HES (Hayat Eve Sığar) koduyla tanıştık!..

Gün geldi, Koronavirüs (Kovid-19) salgını sebebiyle 15 Mart 2020’de toplu ibadete kapatılan camiler, 29 Mayıs’ta Cuma namazıyla yeniden cemaatine kavuştu. Şükürler, besmeleler, şükürler, hamdeleler, selveleleler eşliğinde “Yâ Rab bizleri bir daha camilerimizden mahrum eyleme” duaları âminlere karıştı.

Ve bütün bunlar olurken “3. Dünya Savaşı”nın etkileri koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla başka bir boyuta evrildi. Müslüman coğrafyasında oluk oluk kan akmaya devam ederken ABD’de Filler gitti, Eşekler geldi.

*

Hafta sonu kısıtlamaları kısa bir süre rafa kaldırılsa da, artan vaka ve ölümlerle birlikte tekrar uygulamaya kondu. Hem kışımız, hem de baharımız Koronavirüs (Kovid-19) yüzünden çok çetin geçti. 1 Mart’ta startı verilen “Kontrollü Normalleşme”yle hayatımıza yeni renkli (mavi= düşük risk, sarı= orta risk, turuncu= yüksek risk, kırmızı= çok yüksek risk) kavramlar girdi.

Koronavirüs (Kovid-19) Pik üstüne pik, varyant üstüne varyant derken; BioNTech ve ABD merkezli ilaç şirketi Pfizer’ın geliştirdiği Kovid-19 aşısı insanlık için umut oldu. Almanya’da faaliyet gösteren BioNTech şirketinin sahibi olan Prof. Dr. Uğur Şahin ve eşi Dr. Özlem Türeci 10 ay içerisinde Koronavirüs aşısını üretmeye başardı. Enfeksiyon hastalıklarına karşı geliştirilen Covid-19 aşısı tıp literatüründe yeni bir çığır açtı. 30 Aralık sabahı Çin merkezli SinoVac şirketinin geliştirdiği 3 milyon CoronaVac doz aşı imdadımıza yetişti.

Ölüm döşeğindeki, dünya yeniden cana geldi!..

*

Düne kadar 50 milyon doz aşı (iki doz aşı olanların sayısı 15 milyonu geçti) olunmasına ve bütün tedbirlere rağmen düne kadar tam 50 bine yakın insanımız hayatını kaybetti.

Bu sıkıntılı dönemde başta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca olmak üzere bizler için canlarını ortaya koyan, zaman zaman can veren sağlık ordusuna müteşekkiriz.

***

MASKELİ NORMAL DÖNEMİ BAŞLADI

Geçtiğimiz Pazartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde toplanan Cumhurbaşkanlığı Kabinesi müjdeli haberi verdi. Arkasından İçişleri Bakanlığı yayınladığı genelgeyle 1 Temmuz’da hayata geçirilecek olan normalleşme müjdesinin detaylarını paylaştı.

Fakaaat Cumhurbaşkanı Erdoğan müzik kısıtlamasının 24.00’e çekildiğini açıklayan “Kusura bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktur” beyanı cımbızlanarak medyaya servis edildi!..

Kusura bakacak ne kadar “tantanacı” varsa sosyal medyayı salladı. Kendine görev çıkaran Ankara Barosu da Erdoğan’ın bu beyanına dayanarak müzik saatinin 24.00’e çekilmesini mahkemeye taşıdı.

Neymiş efendim!.. Hayat normale dönerken nasıl olur da “ruhların gıdası” müzik saat 24.00’den sonra yasaklanırmış. Bre gafiller, memlekette bütün problemler bitti de bir “sabaha kadar müzik ve dans” serenomisi mi eksik kaldı!..

Sizin bu yaptığınız kurtla kuzunun hikâyesine benziyor. Hikâye neydi?..

Kurt, ırmağın aşağısında su içen besili kuzuya seslenerek, “Suyu bulandırıyorsun, böyle giderse seni yiyeceğim” diye öfkeyle bağırır. Bunun üzerine kuzu tedirgin bir ses tonuyla, “Fakat nasıl olur, ben senden daha aşağıdayım. Asıl suyu bulandıran sensin. Senin bulandırdığın su bana doğru akıyor” diye cevap verir. Kurt hiç umursamaz kuzunun söylediklerini, “Olsun, karnım acıktı, seni yemeye karar verdim. Bir bahanem olsun” der ve kuzuyu oracıkta yer.

İşte sizinki de bu hesap. Demem o ki, bu kafayla bir yere varamazsınız. Boş işlerle uğraşmayın... Caz değil, sanat yapın!... Ruhunuza biraz oksijen gitsin!...

***

Eskiden tarihçiler tarihi vakaları Milattan Önce (MÖ) ve Milattan Sonra (MS) diye tasnif ederdi. Bu kavram artık yeni tip Koronavirüs’ün dünyayı etkisi altına almasıyla birlikte Koronavirüsten Önce (KÖ) ve Koronavirüsten Sonra’ya (KS) dönüştü.

Bugün KS’den sonra ilk günümüz...

Bugün 1 Temmuz 2021 normalleşmenin miladı.

Aylardır sıkıntıda olan toplum ve esnaf yeniden hayata dönüşün sevincini yaşamaya başlayacak....

Nefes alamıyoruz” diye feryat edenler “can suyu”na kavuşacak...

Sokağa çıkma kısıtlamasından dolayı “kötü dünya sendromu” yaşayanlar hayata dört elle sarılacak...

Artık insanlar hafta sonları dahil olmak üzere doya doya piknik yapacak...

Çalışanlar eski düzenine dönecek...

Kıraathane, kahvehane ve lokal müdavimleri rahat rahat pişpirik oynayacak...

Halı sahalarda kırın kırına maçlar start alacak...

Toplu ulaşıma araçlarına canı isteyen herkes binebilecek...

HES kodunu gösteren lokanta, kafe ve restoranlarda midesini şenlendirecek...

Sinema, tiyatro, konser salonları “Temizlik+Maske+Fiziki Mesafe” kuralları dahilinde konuklarına güzel sanata dair mesajlar verecek...

Festivallerde bir araya gelip, sıkıntılarla birlikte güzel günler yâd edilecek...

Nişanlarda kınalar yakılırken, sünnette ucundan acık kesilecek...

Düğünlerde davul zurna eşliğinde halay çekip, gelin damada hediyesi takılacak...

Özellikle tatil beldelerine akın akın “Büyük Göç” başlayacak...

Maskeli de olsa normalleşmenin miladı bugün.

Oh be hayat artık evde kalınca değil, gezince güzel!..

***

Fakat unutmayalım!.. Koronadan Sonra (KS) döneminin parolası “Kontrollü Sosyal Hayat” bir süre daha bizimle olmaya devam edecek.

Eş-Şâfî, şifâ Senden...