Bugün bayram!
Bugün tarihi bir gün. İki habis hastalığın maddi ve manevi
hayatımıza tasallut edişinden kurtulup, biraz rahat nefes alacağız. Birisi AK
Parti Hükümeti’nin 2011’de imza altına aldığı toplumu ifsad projesi İstanbul Sözleşmesi, diğeri ise 10 Mart
2020’den beri karabasan gibi üzerimize çöküp hayatımızı kabusa çeviren Koronavirüs (Kovid-19) salgını.
Bugün itibariyle ifsad sözleşmesi hükümsüz kılınırken,
Koronavirüs’ün “sıkıyönetim”ine son
verildi. İşte bu sebeplerle 1 Haziran 2021 bayram öncesi bayram edilecek,
tarihe not düşülecek bir gün.
Her ne kadar Koronavirüs (Kovid-19) dünyaya “küçük kıyamet”i yaşatsa da İstanbul Sözleşmesi virüsten daha
tehlikeli. Çünkü Koronavirüs’ün aşıyla tedavisi mümkünken, sapkınlığın
çaresi yok. İşte bu yüzden öncelikle iptal edilen İstanbul Sözleşmesi’ne
değinelim.
***
11 Mayıs 2011’de İstanbul’da gerçekleştirilen Avrupa
Konseyi Dışişleri Bakanları toplantısında imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi’ni dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
imzaladı. Türkiye aynı zamanda 12
Mart 2012’de de, oybirliği ile sözleşmeyi parlamentosundan geçiren ilk ülke
oldu.
Fakat ilerleyen zaman dilimi içerisinde sözleşmenin “kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet ve
bunlarla ilgili mücadele”ye katkı sağlaması şöyle dursun, aile yapısını
ifsad ettiği gibi eşcinselliğe yasal zemin hazırladığı gün yüzüne çıktı. Kadın
cinayetleri, taciz, tecavüz ve gayri meşru ilişkiler toplumda infiale yol açtı.
2011’de 121, 2012’de 210, 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te
303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da 474, 2020’de 234 olmak
üzere 2011-2020 yılları arasında işlenen
cinayetler sonucu toplam 3.050 kadın hayatını kaybetti. Kadın cinayetleri neredeyse yüzde 400
arttı. Boşanma ve aile içi şiddetlerin önü alınamadığı gibi bir de LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, trans)
sapkınlığı türedi.
Her gün bir olay, her gün bir eylem... Boğaziçi
Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü
sanat faaliyetleri gölgesinde yürütülen eylemlerde Kâbe fotoğrafını yere serip, dört köşesine farklı LGBTİ+ (lezbiyen,
gey, biseksüel, trans ve interseks) bayraklarıyla hayasızca, pervasızca İslâm’a
hakaret edildi.
Şiddet ve sapkınlığın artması, toplumda tepkilerin
yoğunlaşması üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Mart 2021 tarihinde
imzaladığı 3718 sayılı kararla “İstanbul
Sözleşmesi”ni feshetti.
Günlerdir sosyal medya üzerinden organize olan sözüm ona
sanatçı, gazeteci kadınlar “#İstanbulsözlesmesihepimizin
demek için sen de ses ver” çağrısı yapıyor. Açık açık toplumu ifsad eden bu
sözleşmeyi sahiplenen güruh kendilerini hâlâ Anayasa’dan üstün görüyor.
Ne yaparsanız yapın, AK Parti hükümetlerinin en kötü
icraatlarından birisi olan “İstanbul
Sözleşmesi” artık bugün itibariyle artık hiçbir hükmü kalmadı ve tarihin
çöplüğündeki yerini aldı.
*
Fakat arkasında mâşeri vicdanları sızlatan nice sıkıntılar
bıraktı. Alın size bir örnek!..
LGBT’liler İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı nümayiş
üstüne nümayiş çıkarırken, Antalya’nın Elmalı ilçesinde geçtiğimiz Haziran
ayında yaşanan menfur bir olay ortaya çıktı. Biri 7 diğeri 10 yaşındaki iki
kardeşi istismar edilen sapıklar mahkemeden elini kolunu sallaya sallaya çıktı.
Olay önceki gün sosyal medyada “#Elmalı
Davası” etiketiyle gündeme taşındı. Tepkiler üzerine mahkeme yeniden
kuruldu kurulmasına fakat gel de nerede devlet, nerede adalet diye isyan
etme!..
***
Şimdi dönelim 31 Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde peyda
olan ve insanlığa “küçük kıyamet” yaşatarak
dünya yönetime el koyan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) belasına.
Kıtaları aşarak dünya geneline yayılan koronavirüs; ateş,
kuru öksürük, yorgunluk, ağrı ve sızı, boğaz ağrısı, ishal, baş ağrısı, koku
alamama, solunum güçlüğü veya nefes darlığı, göğüs ağrısı, konuşma veya hareket
kaybı gibi semptomlar göstererek kurbanlarına “küçük kıyamet”i yaşatıyor.
18
aydır dünyanın en zalimi de, en masumu da gözle görülmeyen bu
sinsi “küresel katil”in saldırısı
altında. Şu ana kadar 4 milyon can aldı,
almaya da devam ediyor.
Dünya karantina altında...
Milyarlarca insan hasta...
Milyonlarcası yasta...
*
Peki bu seri katil
bizi ne zaman tehdit etmeye başladı?
10 Mart 2020’de. Yani tam 16 ay önce.
Yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) doğudan Van, batıdan ise
İstanbul kapısından girerek Türkiye’yi istila etmesiyle birlikte korku, panik
ve arkası kesilmeyen ölümler arttıkça arttı.
Oluşturulan Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu’nun
tavsiyeleri gereği yurt genelinde tedbiren “kısmi sıkıyönetim” ilan edildi.
Önce sınırlar, sonra okullar kapandı...
“Dijital Çağ”ın
kapısı sonuna aralandı...
“Hijyen+Maske+Fiziki
Mesafe” üçlüsü literatürdeki raflardan inip hayatımızın merkezine oturdu.
*
“Evde Kal”
çağrısına uyup;
Caddeleri, sokakları, parkları, AVM’leri, işyerlerini
boşalttık.
Artık hayat gezince değil, evde kalınca güzeldi!..
Koşuşturan yok...
Kaos yok...
Trafik yok...
Kaza yok...
Belâ yok...
Hırlı yok...
Hırsız yok...
Dahası ortalıkta insan yok...
“Biz Bize Yeteriz
Türkiyem” dedik...
Vefa Sosyal Destek Grupları’yla güldük...
“Bu da geçer yâ Hû”yla
sabrettik...
*
Ezanlar susmasa da;
Kâbe tavafsız...
Mihrablar imamsız...
Camiler cemaatsiz...
Namazlar safsız...
Cumalar selâsız...
Kandiller coşkusuz...
Bayramlar neşesiz...
Sokaklar ıssız...
Sosyal hayat tatsız...
Düğünler halaysız kaldı.
*
Gözle görülmez bir virüsün tehdidiyle;
İmtihanı...
Sağlık nimetini...
Tedbiri...
Tevekkülü...
Tefekkürü...
Derdi...
Sıkıntıyı...
Sabrı...
İnşirahı...
Bir kez daha hatırladık.
*
Ekonomik kriz derinleşti...
Obezite, vesvese, fobi, kaygı, stres çığ gibi büyüdü...
Antideprasan kullanımı arttı...
100’e yakın insan intihar etti...
*
Çaresizlik içinde, “kontrollü
sosyal hayat”a alıştık!..
Arkasından HES (Hayat Eve Sığar) koduyla tanıştık!..
Gün geldi, Koronavirüs (Kovid-19) salgını sebebiyle 15 Mart
2020’de toplu ibadete kapatılan camiler, 29 Mayıs’ta Cuma namazıyla yeniden
cemaatine kavuştu. Şükürler, besmeleler, şükürler, hamdeleler, selveleleler
eşliğinde “Yâ Rab bizleri bir daha
camilerimizden mahrum eyleme” duaları âminlere karıştı.
Ve bütün bunlar olurken “3. Dünya Savaşı”nın etkileri koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla
başka bir boyuta evrildi. Müslüman coğrafyasında oluk oluk kan akmaya devam
ederken ABD’de Filler gitti, Eşekler geldi.
*
Hafta sonu kısıtlamaları kısa bir süre rafa kaldırılsa da,
artan vaka ve ölümlerle birlikte tekrar uygulamaya kondu. Hem kışımız, hem de baharımız Koronavirüs (Kovid-19)
yüzünden çok çetin geçti. 1 Mart’ta startı verilen “Kontrollü Normalleşme”yle hayatımıza
yeni renkli (mavi= düşük risk, sarı=
orta risk, turuncu= yüksek risk, kırmızı= çok yüksek risk) kavramlar girdi.
Koronavirüs (Kovid-19) Pik üstüne pik, varyant üstüne
varyant derken; BioNTech ve ABD merkezli
ilaç şirketi Pfizer’ın geliştirdiği Kovid-19 aşısı insanlık için umut oldu. Almanya’da
faaliyet gösteren BioNTech şirketinin
sahibi olan Prof. Dr. Uğur Şahin ve
eşi Dr. Özlem Türeci 10 ay
içerisinde Koronavirüs aşısını üretmeye başardı. Enfeksiyon hastalıklarına
karşı geliştirilen Covid-19 aşısı tıp literatüründe yeni bir çığır açtı. 30
Aralık sabahı Çin merkezli SinoVac
şirketinin geliştirdiği 3 milyon CoronaVac
doz aşı imdadımıza yetişti.
Ölüm döşeğindeki, dünya yeniden cana geldi!..
*
Düne kadar 50 milyon
doz aşı (iki doz aşı olanların sayısı 15
milyonu geçti) olunmasına ve bütün tedbirlere rağmen düne kadar tam 50 bine yakın insanımız hayatını
kaybetti.
Bu sıkıntılı dönemde başta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca olmak üzere bizler için canlarını
ortaya koyan, zaman zaman can veren sağlık
ordusuna müteşekkiriz.
***
MASKELİ
NORMAL DÖNEMİ BAŞLADI
Geçtiğimiz Pazartesi günü
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde toplanan
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi müjdeli haberi verdi. Arkasından İçişleri Bakanlığı
yayınladığı genelgeyle 1 Temmuz’da hayata geçirilecek olan normalleşme
müjdesinin detaylarını paylaştı.
Fakaaat Cumhurbaşkanı Erdoğan müzik kısıtlamasının 24.00’e
çekildiğini açıklayan “Kusura
bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yoktur” beyanı
cımbızlanarak medyaya servis edildi!..
Kusura bakacak ne kadar “tantanacı” varsa sosyal medyayı salladı. Kendine görev çıkaran
Ankara Barosu da Erdoğan’ın bu beyanına dayanarak müzik saatinin 24.00’e
çekilmesini mahkemeye taşıdı.
Neymiş efendim!.. Hayat normale dönerken nasıl olur da “ruhların gıdası” müzik saat 24.00’den
sonra yasaklanırmış. Bre gafiller, memlekette bütün problemler bitti de bir “sabaha kadar müzik ve dans” serenomisi
mi eksik kaldı!..
Sizin bu yaptığınız kurtla kuzunun hikâyesine benziyor.
Hikâye neydi?..
Kurt, ırmağın aşağısında su içen besili kuzuya seslenerek,
“Suyu bulandırıyorsun, böyle giderse seni
yiyeceğim” diye öfkeyle bağırır. Bunun üzerine kuzu tedirgin bir ses
tonuyla, “Fakat nasıl olur, ben senden
daha aşağıdayım. Asıl suyu bulandıran sensin. Senin bulandırdığın su bana doğru
akıyor” diye cevap verir. Kurt hiç umursamaz kuzunun söylediklerini, “Olsun, karnım acıktı, seni yemeye karar
verdim. Bir bahanem olsun” der ve kuzuyu oracıkta yer.
İşte sizinki de bu hesap. Demem o ki, bu kafayla bir yere
varamazsınız. Boş işlerle uğraşmayın... Caz değil, sanat yapın!... Ruhunuza
biraz oksijen gitsin!...
***
Eskiden tarihçiler tarihi vakaları Milattan Önce (MÖ) ve Milattan
Sonra (MS) diye tasnif ederdi. Bu kavram artık yeni tip Koronavirüs’ün dünyayı
etkisi altına almasıyla birlikte Koronavirüsten
Önce (KÖ) ve Koronavirüsten Sonra’ya (KS) dönüştü.
Bugün KS’den sonra ilk günümüz...
Bugün 1 Temmuz 2021 normalleşmenin miladı.
Aylardır sıkıntıda olan toplum ve esnaf yeniden hayata
dönüşün sevincini yaşamaya başlayacak....
“Nefes alamıyoruz”
diye feryat edenler “can suyu”na
kavuşacak...
Sokağa çıkma kısıtlamasından dolayı “kötü dünya sendromu” yaşayanlar hayata dört elle sarılacak...
Artık insanlar hafta sonları dahil olmak üzere doya doya
piknik yapacak...
Çalışanlar eski düzenine dönecek...
Kıraathane, kahvehane ve lokal müdavimleri rahat rahat
pişpirik oynayacak...
Halı sahalarda kırın kırına maçlar start alacak...
Toplu ulaşıma araçlarına canı isteyen herkes binebilecek...
HES kodunu gösteren lokanta, kafe ve restoranlarda midesini
şenlendirecek...
Sinema, tiyatro, konser salonları “Temizlik+Maske+Fiziki Mesafe” kuralları dahilinde konuklarına güzel
sanata dair mesajlar verecek...
Festivallerde bir araya gelip, sıkıntılarla birlikte güzel
günler yâd edilecek...
Nişanlarda kınalar yakılırken, sünnette ucundan acık
kesilecek...
Düğünlerde davul zurna eşliğinde halay çekip, gelin damada
hediyesi takılacak...
Özellikle tatil beldelerine akın akın “Büyük Göç” başlayacak...
Maskeli de olsa normalleşmenin miladı bugün.
Oh be hayat artık evde kalınca değil, gezince güzel!..
***
Fakat unutmayalım!.. Koronadan Sonra (KS) döneminin
parolası “Kontrollü Sosyal Hayat”
bir süre daha bizimle olmaya devam edecek.
Eş-Şâfî,
şifâ Senden...