Namazım Pırlanta Kapısı
Bu yazı, sevgili torunum Elif Ahsen’e ithaf olunur…
İlkokula
giden Elifçiğim, tatlı bir şekilde yanıma gelip:
“Dedeciğim;
yeni yazı olarak, Sübhaneke ve Bismillah’ı yazarmısın?” Dedi. Bende:
“Seve
seve kızım, senin için inşallah böyle bir yazı yazacağım” dedim.
Elif Ahsenciğimin
istemiş olduğu yazı hakkında düşünürken bu başlık aklıma geldi. Gerçektende Sübhaneke
ve Bismillah namazın pırlanta kapısıdır...
Şeytan bütün desiseleriyle
kıldırmamaya çalıştığı namazın ancak böyle bir pırlanta kapısı olmalıydı. Her hareketi varlık âleminin
temsili olan ve Tahiyyâtla hayali bir miraç yaşatan namaz böyle bir elmas ve
pırlantadan kapı isterdi. Nefse en ağır
ve zül gelen ama insanın başını meleklerin kanadına değdiren kulluğun en nizami
ve asker hali olan namazın bu muhteşem ikili ile başlaması, bu ikili hakkında
derin bir düşünce gerektiriyor…
Sübhaneke’yi
okurken; ancak eksik sıfatlardan pak ve uzak olacak birisine ibadet
edileceğini, kusurlardan münezzeh
olmasından dolayı daima övülmesi gerektiğini, adının müberek olduğunu, varlığı
her şeyden üstün olduğunu ve O’ndan başka ilah olmadığını dil ve kalple tasdik
ederek, ilan edip, Bismillâhirrahmânirrahîm (Rahman ve Rahim olan Allah’ın
adıyla) diyip, o kutsi kapıdan içeri giriyoruz... Evet, Namaz kutsi ve muhteşem bir âlemdir ve onun kapısı Sübhaneke ve Bismillahtır.
Biz, büyük ve muhteşem âlem olan namaz içerisinde o muhteşem âlemi tabaka
tabaka tay edip, Tahiyyâtla bütün kâinatın ve mahlûkatının fıtri en doğal
manevi hediyelerini Allah’a takdim ederek, miracımızı gerçekleştirmiş oluyoruz...
Böyle bir ibadetin başlangıcı elbette Süphaneke
ve anahtarı Besmele olmalıydı. Melâike envâı ve ruhaniyat ecnâsının ayrıca masnuât
âleminin hayat hediyelerinin sunulduğu ma'bud-u zişan; Kendisine ibadet edilen
şanı yüce Allah, elbette her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce olduğu namazın
başlangıcında ilan edilmeliydi.
Elif Ahsen’in istediği bu
yazıdan Allah şahittir ki ben daha çok ders aldım; düşünmeme ve bu şekilde
anlamama vesile oldu.
İşte bunun için; şanı yüze Rab’imiz bize gönderdiği kitabında “Düşünmez
misiniz? Akıl etmez misiniz?” diye buyurup, tefekküre sevk ediyor. Bizde ancak
tefekkür ile var olan bu hakikatlerden haberdar oluyoruz...
Yenileyecek olursak: İbadet
ancak varlığı her şeyden üstün ve Kendisinden başka İlah olmayana, övülmeye
layık ve noksan sıfatları bulunmayan Allah’a yapılır. Böyle bir namaza, kat kat ve
muazzam küçük bir kâinat olan âlemimize muhteşem bir ilanla başlanır. Süphaneke
Duası, bu küçük varlığımıza – kâinatımıza, her zerre ve duygumuza büyük bir
ilan oluyor ve elmas anahtarı ise Besmeledir… İşte bu iki büyük hakikatle
bizimde Miraç’ımız başlamış oluyor…
Allah
cümlemize bu hakikatleri unutmadan namaz kılmayı nasip etsin. Tahiyyâtta, Hz. Peygamberimizle yüce Mevla’mız arasındaki
sohbeti ve Efendimizin fıtri hediyelerini takdim etmesini akıldan çıkarmamayı
nasip etsin. Kâinatın heyecan duyduğu o büyük sohbete galeyana gelerek: “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne
muhammeden abduhu ve resuluhu” diyen Hz. Cebrâil'in (as) şehâdetini
cümlemize nasip etsin.
Elif Ahsen; Allah seni ve tüm
masum çocukları muhafaza etsin, anne ve babalarınıza ve de vatanlarınıza
hayırlı evlatlar olarak uzun ömürlerde yaşatsın... İnşallah çocuklarımız yeme ve
içmekten muaf olmadıkları gibi Yüce Allah ve Sevgili Peygamberimizi de düşünmekten
muaf olmaz ve bu biricik hakikatleri düşünerek büyürler… O masumlar, bu
hakikatlerin heyecanı ile büyüdükçe; bu vatan maddi ve manevi ilerleyecektir…
Çocuklarımız olan; Elifleri, Yavuzları, Hamzaları, Alileri sağlam temeller ve
iman üzere büyüttüğümüz vakit, asıl o zaman onları sevmiş olacağız... Çocuğunu seven, onu cehennem için değil;
cennet için büyütür!