Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Haziran 2020

Bu Süreç Neler Öğretti?

Hayatın Değeri: “Varoluş kaygısı” ile beslenen ölüm temalı süreç, endişeler, kaygılar, zaman zaman panik ve kaos hissettiren gelişmeler, korkulu zamanlar, yaşamın bizatihi kendisinin, sağlıklı olmanın ve sağlıklı bir şekilde varlığını devam ettirmenin önemini ortaya koydu. Yaşamla bağlantılı her gündelik faaliyetimizin değeri ve yapılabilir olmalarının önemi derinden hissedildi.Hayatın, kendi varlığımızın, sahip olduklarımızın, gündelik yaşamın sıradan işlerinin, maskesiz dolaşmanın, tokalaşmanın, sarılmanın, yüz yüze oturup sohbet etmenin ve çevremizle birlikte hayatın içinde olmanın, ailemizin, akrabalarımızın ve insan olarak serbestçe varolabilmenin kıymeti anlaşıldı.

Temizlik: Temizlik ve hijyenin hayat kurtardığı görüldü. Müslümanlar için temiz olmanın, abdestli olmanın, günde en az beş defa vücudun en fazla kullanılan ve nesnelerle temas eden, yani virüse bulaşması kolay olan görünür yerlerinin temizlenmesinin önemi virüsten korunmak şeklinde karşımıza çıktı. Temiz birey, temiz ev, temiz yaşam alanları, temiz sosyal yaşam ve temiz toplumun gerekliliği bir kere daha anlaşıldı.

Doğal ve Sağlıklı Besin Kaynakları: Sağlıklı bir bedene sahip olmanın öncelikli şartı doğal ve sağlıklı beslenmektir. Doğal ve sağlıklı beslenmenin sadece sağlıklı bir yaşam için değil, Koronavirüs gibi süreçlerde bedenin kendini korumasında etkili olduğu, güçlü bağışıklık sisteminin hastalığın atlatılmasında belirleyici olduğu görüldü. Hastalıklara, virüslere ve salgın anında yaşanan endişelere, kaygılara ve korkulara karşı dayanıklı bir beden için doğal ve sağlıklı beslenebilmek gerekir. Doğal ve sağlıklı besin ise ancak doğal tarım ve üretimle olur.

Toplumsal Korku: Salgının ilk anında karşımıza çıkan “ölüm” imgelemi; bireylerde ve toplumlarda büyük bir psikolojik baskı getirerek adeta virüs gibi bulaşıcı olarak yayılan bir kaygı/korku havası içinde yaşamın anlamı üzerine bütün insanlığı düşünmeye sevk etti. Bireysel kaygıların/korkuların birleşiminden toplumsal kaygılar/korkular oluştu. Bu etkilerin kontrol edilmesinin, yönetilmesinin ve aşılmasının toplum ve devlet düzeni için önemi görüldü.

Tedarik ve Lojistik: Sağlık sistemi için gerekli tıbbi malzeme, ürün, araç ve gereçlerin paylaşımı, gündelik hayat için gerekli temel besin ve ihtiyaç maddelerinin satış merkezlerine dağıtımı ve kısıtlama altındaki zamanlarda dahi ev dışı hareketliliğin sorunsuz devam edebilmesi için tedarik ve lojistik sistemlerinin hayati önemi bir kez daha anlaşıldı. Psikolojik bir tepki ile toplumda artan tüketim ihtiyaçlarına sorunsuz cevap verilebilmesi, üretim-tedarik-lojistik-satış zincirinin farklı katmanlarda ve ülke genelinde aksaksız olarak işlemesinin getirdiği sistematik işleyiş ile sağlandı.

Teknoloji: Solunum cihazı, maske ve çeşitli tıbbi malzemeler dünya genelinde karaborsaya düştü. Ülkeler arasında solunum cihazı, maske ve diğer tıbbi malzemeler korsanlık yoluyla el değiştirdi. Türkiye’nin bu ürünleri kendi imkânları ile yerli ve millî olarak üretmesinin, sadece vatandaşlarının sağlığını korumasında değil bir devlet olarak özgür ve bağımsız olmasındaki hayati önemi görüldü. Bir ayda tüm bileşenleri ile yerli ve patentli olarak solunum cihazı üretebilecek bir teknolojiye ve birikime sahip olmanın birey ve toplum sağlığı, ülke güvenliği açısından ne denli kritik bir bilgi kapasitesi ve teknik beceri olduğu ortaya çıktı. Bilim ve teknoloji olmadan, güçlü bir devlet olunamayacağı gerçeği bir kez daha somut biçimde teyit edildi.

Ekonomik Boyunduruk: Küresel bir boyutta yaşanan salgında, IMF gibi küresel güç merkezlerinin toplumları ve ülkeleri kontrol etmeye dönüşen girişimlerine karşı direnebilmenin önemi anlaşıldı. Küresel güçlerin bu süreci devletleri kontrol etmek ve yönetmek için kullanmayı hedeflediği belgelendi. Bu bağlamda, küresel IMF boyunduruğunu sağlamak amaçlı olarak biyolojik operasyonlarla ekonomik, siyasî ve askerî operasyonların eşgüdümlü olarak yürütülebileceği tespit edildi.

Yerel Yönetimler: Salgın koşullarında merkezi ve yerel tüm yönetim merkezlerinin yönetim ve uygulama kapasitelerini kullanma becerilerinin önemi bir kez daha teyit edildi. Merkezi yönetimlerle işbirliği içinde olan yerel yönetimlerin etkinliği üst seviyelere çıkarken, siyasi yaklaşımlar sebebiyle merkezi yönetimle işbirliğine girmeyen yerel yönetimlerin getirdiği kargaşanın nelere mal olabileceği öğrenildi. Yerel yönetimlerin, merkezi yönetim kadar güçlü bir iradeyle salgın, doğal afetler ve benzeri ani ve kaotik gelişmeler karşısında hazırlıklı olmaları, her olasılığa karşı hizmetlerini yürütebilecek plan ve programlarının önceden olması gerektiği teyit edildi.

Kıyamet Senaryoları: Koronavirüsün bir “küresel silah” olup olmadığı meselesi, Pandemic değil Plandemic olduğu tartışması burada karşımıza geliyor. Savaş uygulamaları olarak biyolojik silahların kullanımı meselesi ele alınması gereken kapsamlı bir konu oluyor. Güncel boyutta, filmlerde ve kitaplarda anlatılan distopik sahnelerin benzerlerinin yaşandığı süreçte, kıyamet senaryoları ile iç içe bir düşünce, tasavvur ve hayal dünyasının içinde olduğumuzu bir kez daha hatırladık. Sonucunda kıyamet olan senaryolar üzerine kurulu bir gündelik yaşamın; yok olma ile beslenen psikolojik bunalımlara, yaşama sevincinin körelmesine, ya da aksine anlamsız bir varoluş psikolojisine doğru insanları ittiğine şahit olduk. İnsan, belirsizlikten azap duyuyor, ruhsal ve hatta bedensel sıkıntılar yaşıyor, kendini, söz ve eylemlerini mantıklı ölçülerle kontrol etmekte zorlanıyor. Belirsizlik, kaygı-korku ve kontrolsüzlük; kaotik süreçler getiren olası yeni salgın gibi süreçlerin çözülmesi gereken bilinmezlerinden olacaktır.

Covid-19 Komplo Teorileri ve Tartışmaları

Koronavirus, Covid-19 hakkında ortaya atılan sayısız iddia, sağlıklı bir düşüncenin oluşmasına engel oluyor. Dünya kamuoyları şöyle bir sisle karşı karşıya: Bir yanda somut gerçekler ve doğrular var, diğer yanda hurafeler çoğalıyor. Doğru bilgi nedir? Birçok soru var, ancak birkaç tanesini sıralayalım: Virüs doğal mı, yapay mı, hayvanlarda mı gelişti, laboratuvarda mı üretildi? Virüs doğal yolla mı bulaştı, bulaştırıldı mı? 5G iletişim teknolojisi virüsü yayıyor mu? “Pandemic” değil, planlı bir süreçle karşı karşıya olduğumuzu düşünerek süreci “Plandemic” olarak değerlendirenler manipülasyon mu yapıyor? Bu pandeminin ihmal, istismar ve planlanmış boyutları var mıdır? Yaşanan pandemi ile insanlara elektronik bilgi ve takip sistemi olan çip takılmasının altyapısı mı hazırlanıyor? Pandemi ile yaygınlaştırılmak istenen “korku politikaları” aracılığıyla insanlar, toplumlar, devletler ve dünya yeni bir yönetim modeline mi geçirilmek isteniyor? Bu soruların cevabı aynı zamanda pandeminin ülkeleri nasıl etkilediği ve pandemi ile gelen “yeni normal” ve belki de “yeni dünya düzeni” ile yakından ilişkilidir. Bu gibi sorular, üzerinde düşünülmesi gereken kritik olgular haline geldi. Geçen yıl bu zamanlar “Küresel ölçekte bir Koronavirüs pandemisi olacak, bütün insanlık, toplumları ve ülkeleri sarsacak Corona günleri yaşayacak” denilseydi, insanlara bu iddialar o günlerde nasıl inandırıcı olmaktan uzak gelecek idiyse, bazı komplo teorileri de şu anda inandırıcılıktan uzak gelebilir, ama bu durum onların içinde bazı gerçeklerin olabileceği olgusunu ortadan kaldırmaz. Ne her konuyu komplo teorileri ile anlamaya çalışmak, ne de komplo teorileri içinde yer alan gerçekleri göz ardı etmek gerekir. Bir yanda maddi ve somut veriler, diğer tarafta bu verileri anlamamızı sağlayan gelişmeleri birlikte değerlendirmek, maddi verileri farklı yaklaşımlar ve teorilerle bütünleştirmek gerekir.

Türkiye ve “Yeni Normal”

Bundan sonraki süreçte Türkiye’de ve dünyada neler olacak? Günümüzün en fazla merak edilen sorusu bu. Bu sorunun cevabını dünya bağlamında vermek kolay değil. Türkiye’de olumlu gelişmeler ve dönüşümler var, ancak bir yandan takip edilmesi gereken kurallara uyup uymamakla şekillenecek çeşitli zorlukları ve sınamaları olan bir süreç işliyor. Corona nerden geldi, nasıl geldi, hangi yollarla bulaşıyor, tedavisi nasıl, ilacı ve aşısı var mı, neler oldu, şu anda neler oluyor ve gelecekte neler olacak, ekonomik, sosyal ve gündelik hayat bitiyor mu, şekil mi değiştiriyor soruları arasında geçen son üç ayda Türkiye; bireyler, aileler, toplum ve devlet olarak kritik süreci çeşitli çözülebilir aksaklıklarına ve eksikliklerine rağmen başarıyla atlattı, sorunları en aza indirmeyi büyük ölçüde başardı, yeni normal için gerekli ekonomik ve sosyal yaşamın benimsenebilir ve sürdürülebilir olmasına yönelik hazırlıklarını gerçekleştirdi. Dünya ülkeleri de kendileri için çeşitli çözümler geliştirmekte. Bilimsel ve teknolojik altyapısı olan tüm ülkelerde tedavi, ilaç ve aşı süreçleri geliştiriliyor. Öne çıkan bazı değerlendirmelerde, aylarla ifade edilen sürede kalıcı ilerlemelerin sağlanacağı öngörülüyor. Bu arayışlardan ortaya çıkan en etkili çözümler küresel olarak yaygınlaşacaktır.

Türkiye’nin Kazanımları ve Sorumlulukları

Türkiye açısından bakıldığında bugün için şu sonuçları söyleyebiliriz:

-Türkiye, bazı aksaklıklara ve eksikliklerine rağmen pandemide büyük ölçüde başarılı oldu.

-Başta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olmak üzere, devletin hemen tüm resmi kurumlarının yöneticileri, sağlık, ekonomi, güvenlik, sosyal hayat hizmetleri ve diğer konulardaki doğru, yerinde ve aktif politikaları, kararları ve uygulamaları ile süreci etkili, güçlü ve sorumlu biçimde yönetti.

-Bu süreçte Başkanlık Sistemi’nin önemi ortaya çıktı. Toplumu ve devleti temelden etkileyen ani ve kaotik gelişen olaylar karşısında merkezi, güçlü ve hızlı karar alma mekanizmaları ile işler aksamadan talimatlarla seri bir şekilde ilerledi. 45 günde hastaneler yapıldı, yeni sağlık birimleri açıldı, patentli solunum cihazı üretildi, yeni sağlık personeli işe alındı, tam kapasite çalışma sistemi kuruldu ve başka birçok hayati süreç aksamadan yürütüldü. Hiç bir besin-gıda, temizlik-hijyen malzemesinde tedarik sıkıntısı yaşanmadı. Maske dağıtımı gibi bazı süreçlerde geçici sıkıntılar oldu, bu ve diğer sorunlar zarar yaşanmadan alternatif uygulamalarla aşıldı. Toplamda, ulusal düzeyde etkili, başarılı ve sürdürülebilir bir yönetim uygulaması gerçekleştirildi.

-Türkiye, sağlık merkezli bu deneyimi diğer alanlara yayarak daha güçlü bir yönetim modeli geliştirebilir. Devlet ve özel sektör işbirliği ile kısa sürede geliştirilen Solunum Cihazı üretimi bu anlamda önemli bir model ve aşamadır. Yeni krizlerde “Bilim Kurulu” gibi yönetsel araçlar kullanılabilir. Sanayide, stratejik ürün ve malzeme ihtiyaçlarının karşılanabilmesi, ekonominin canlanması ve toplumsal refahın artışı için mutlaka iç üretim alanları, teşvikleri ve yatırımları geliştirilmelidir. Üreten ülke olma önceliği sağlanmalıdır. Salgın bağlamında maske, solunum cihazı, tanı ve test kitleri, sağlık ekipmanları, ilaç ve aşı üretimi alanlarının stratejik önemi anlaşıldığından bunlara yönelik daha üretim odaklı adımlar atılmalıdır. Biyolojik savaşa karşı daha etkili, kapsamlı ve güçlü hazırlıklar yapılmasının gereği yerine getirilmelidir.

-Türkiye, yaklaşık altı aydır yaşanan bütün bu deneyimleri kişilerin ve kurumların sınırlı hafızalarından devlet hafızasına ve aklına aktararak, gelecekte yaşanacak olası benzer ani ve kaotik durumlar için daha hazırlıklı olmayı sağlayacak plan ve programlarını geliştirmelidir.

Yeni Yaşam Düzeni

Teknolojinin gelişmesiyle yaygınlaşan dijital çağda, otomasyon merkezli üretim, bilişim-iletişim uygulamaları, akıllı robotlar ve yapay zekâ ile yeni bir yaşamın kapıları açılmıştı, pandemi bu çağın tüm boyutlarıyla gelişini ve gelişimini bir ölçüde hızlandırdı. Yeni bir üretim, tüketim ve gündelik yaşam düzeni kendini dayatıyor. Birçok iş ve meslek alanı evden, mobil araçlardan ve internet üzerinden yapılmaya başlandı, başlanıyor. Doğrudan ve fiziki hizmet veren ve alan insanlar grubunda hızlı dönüşümler yaşanıyor. Bilginin paylaşımı anlık ve sürekli olarak sosyal ağlar ile sağlanırken, teknoloji her yerde öncü olurken ve insanlık uzay ölçeğinde bakmaya başlamışken dünya ile sınırlı hayatın hızlanması kaçınılmazdır. Bugün 20 yaş altı neslin bu yeni yaşam formuna daha yüksek uyum sağlaması bu açıdan anlaşılır, ancak önceki nesillerin bu gelişmeleri zamanında yakalaması da geleceğin sağlıklı bir dönüşümle yaşanması için zorunlu. Pandemi ile “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” söylemleri haklı olarak sıkça gündeme geldi. Belki her alandaki dönüşümler tahmin edildiği kadar köklü olmayacaktır, ancak bazı dönüşümlerin hızlanabileceği bir sürece girdiğimizi söyleyebiliriz. Türkiye’nin 2018’den beri sahip olduğu Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi ile kurumsal düzeyde, gelişen teknoloji kapasitesi, özel sektörü, üretim gücü, patentli yatırımları, enerji, sağlık, eğitim, ulaşım, iletişim, madencilik ve diğer alanlardaki yeni yatırım hamleleri ile bu yeni çağı yakalamaya yöneldiğini görüyoruz. Bu zorlu sürecin yönünü, zirvedeki yöneticisinden toplumdaki en sade vatandaşına kadar bu ülkenin her bir bireyinin katkısı belirleyecektir. Gelecek, yaşadığımız deneyimlerin oluşturduğu yeni bakış açıları, yaklaşımlar ve düşüncelerden hareketle somutlaşan uygulamalarımızı belirleyen, bizlerin iradesi ve kararları ile şekillenecektir.

ZORUNLU BİR HATIRLATMA:

Bir kere daha hatırlatmak istiyorum: Bu yazının tamamlandığı günlerde salgının seyrinde olumsuz gelişmeler olmaya başladı. Maalesef, 8 Haziran 2020’de hemen tamamı sonlandırılan kısıtlamalardan sonra maske, mesafe/temassızlık ve temizlik/hijyen kuralına uyulmaması ile vaka sayılarında artış gözlemleniyor. Sorumluluk dışı tavırlar içeren bu süreçler sebebiyle vaka artışı bu şekilde devam ederse, çeşitli kısıtlamaların geri gelmesi zorunlu olacaktır.