Dolar (USD)
32.31
Euro (EUR)
34.88
Gram Altın
2276.86
BIST 100
8964.99
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Bu sözleşmeyi sen mi yaptın?

Ey aziz İstanbul!

Sende ne sevdalar yaşandı, adına ne türküler yakıldı, uğrunda ne savaşlar yapıldı ve ne zaferler kazanıldı bilir misin?

Bilir misin, kaç kumandanın aklını başından aldın, kaç kralın tacını başında paraladın, kaç hükümdarın tahtını yerlere çaldın?

Zavallı Jüstinyen, kutsal ve azize olan “Aya”yı, bilgeliğin timsali olan “Sofya”yı; hadi açık ismiyle söyleyelim, bugünkü mahzun Ayasofya’yı senin hangi vaadine kanıp da yaptı?

Eyüp Sultan, sana niçin can verdi?

Fatih Sultan Mehmet Han sana nasıl sevdalandı?

Dünya âlem sana neden hayran kaldı, bilir misin?

Çünkü sen, sevgililer sevgilisinin müjdesine mazhar olan anlı şanlı bir şehirsin: “Kostantiniyye (İstanbul) mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, fetheden asker ne güzel askerdir.”

Fethinin kutsal bir ideal hâline gelmesinin sebebi budur. Sen ki Fatih’in niyazısın: “O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah’ın…/ ‘Belde-i Tayyibe’yi fetheden padişahın / Hak yerine getirdi en büyük niyazını: / Kıldı Ayasofya’da ikindi namazını.”

Bu yüzden sekiz asır kapında bekledik ve altı asırdır da nöbetini üstlendik. Bu yüzden seni hep aziz bildik ve adına “Aziz İstanbul” dedik.

“Bu şehr-i Sitanbul ki bȋ-misl ü behâdır / Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır” mısralarıyla övülen şehir sensin.

Boşuna dememişler, “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.” Öyle ki sende yaşamayı güzel bir rüyada yaşamak sanmışlar ve sende yaşayanı değil öleni bile bahtiyar saymışlar: “Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada / Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.”

“Ana” en kutsal varlığımızdır, bilirsin. Bu yüzden kimi zaman seni onunla özdeşleştirdik, değerini onunla mukayese ettik: “Ana gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar / Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…” dedik.

Çocuklarımızın olgunluk yaşına geldiğini müjdelerken de “Yürü, -hâlâ- ne diye kendinle savaştasın? / Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!” diyerek seni andık.

Senin vasfında daha nice şiirler, nice destanlar, nice romanlar yazdık; nice hikâyeler, nice masallar, nice fıkralar anlattık.

Peygamber Hz. Yȗşa ve nice sahabeler, âlimler, âbidler, ârifler, mürşitler, şehitler; nice anlı şanlı hükümdarlar, taçlı tuğlu komutanlar koynunda uyur; “Ardına çil çil kubbeler serpen ordu” sende misafir.

Ey güzel şehir!

Ey rüyalarımızın, hülyalarımızın şehri İstanbul!

Mahşere kadar yâdımızda hep böyle kalsaydın, hep bu güzelliklerle anılsaydın ne olurdu?

Bütün bu şan ve şöhret, bütün bu hürmet ve izzet sana yetmedi mi ki son birkaç yıldır “İSTANBUL SÖZLEŞMESİ” ile anılıyorsun?

Kimi zaman üzerine “Sis” perdesini örtüp seni karalayan, yârin narin ellerinde şekil bulan yüreğini yaralayan şaşkın, şapşal, şımarık şairler de oldu ama hiçbir zaman bu kadar karalanmadın.

Sen ki kutsiyette bağrında Mescid-i Aksa’yı barından Kudüs’ten, Ka’be’yi bulunduran Mekke’den, sevgililer sevgilisini misafir eden Medine’den sonra gelirsin. Bütün dünyada bu güzel vasfınla da bilinir, bu yüzden dünyanın pek çok güzel kentinden çok daha fazla sevilirsin.

Söyler misin kuzum, bu sözleşmeye neden ilk imzayı sen attın?

Bu sözleşmeyi özgür iradenle mi imzaladın? Yoksa allem edip kallem edip hiç okutmadan mı sana imzalattılar?

Suskunluğundan biliyorum, seni aldattılar.

Leke sürmek için sözleşmeye adını kattılar ve ismine atfen “İstanbul Sözleşmesi” diye tanıttılar.

Yazık, yazık; çok yazık değil mi?

Şunu da iyi bil ki Reis doğru söylüyor: “İstanbul sözleşmesi nas değildir.”. Aksine hannastır. Seni güçlü gördüğünde sinerek geri çekilir, fırsat bulduğunda da öne çıkıp vesvese verir. Fitne çıkarır; kadınları dul, çocukları öksüz ve yetim bırakır.

Bir nesil nasıl ifsat edilir, aileler nasıl bölünür diye merak ediyorsan yeniden tek tek oku maddelerini sözleşmenin.

Sonra genç yaşlarda evlendiler diye birbirlerine âşık resmi nikâhlı genç evlilerin neden hapis yattıklarını düşün!

Eşlerinin ve çocuklarının gözlerinden süzülen sıcak gözyaşlarına ellerinle dokun! Feryatlarını duy!

Ya da bir beyan üzerine “delil ve belge aranmaksızın” ve “savunma alınmaksızın” verilen “zorlama hapsi” düşün!

Cinsel istismar nedir açıkla; laf atma mı, taciz mi, tecavüz mü?

Bütün bunların hesabını kim verecek?

Şunu iyi bil ki bu sözleşme “Seni ey gül dest-i ezel yaratmış / Beni âşık seni güzel yaratmış” diyerek ismini anmaya bile kıyamadığımız kadınlarımıza da bir hakarettir.

Ey Aziz İstanbul!

Sana son kez söylüyorum:

Artık hakikatle yüzleşmenin vaktidir.

Aç gözünü!

Uyan o derin uykularından!

Bağrındaki yılan ve çıyanları sür.

Şanlı tarihini yeniden yâd et

Silkin ve yoluna o haşmetinle devam et.

Yoksa sen bundan böyle tecavüzcüler şehri olarak ün kazanacaksın.

Bu sözleşmeden dolayı mağdur olanların günahlarına bundan böyle sen de ortak olacak, bu fitne ateşinde sen de yanacaksın.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan