BU sınav... Milyonlarca öğrencinin "kader sınavı"ymış, Milliyet Gazetesi'nin manşet yanı dikkat çekici:
“Bir Nete Tercih Şansı!”
Üniversite sınavlarının birinde 120, diğerinde ise 80 “adet” soru varmış. Bu iki sınavdan herhangi birinde tek
soruya doğru cevap verebilmeyi başarırsan, tercihte bulunma, yani üniversiteye
kapak atma şansın oluyormuş!
Gazete bu manşeti niçin attı; “Bakınız
artık ne kadar kolay bu işler, müjdeler olsun!” mesajı mı, yoksa, “Üniversiteli olmak bu kadar ucuzladı!” demeye mi çalışıyor,
bilemem.
“Bir Nete Tercih Şansı”
manşeti, bana hiç de sevimli gelmedi.
“Türkiye’nin Başkenti Aşağıdakilerden
Hangisidir?” sorusuna cevap verirsen mi, üniversiteye kapak atma şansı “tamam” yani.
Şaka değil…
Bu gözler, Kim Milyoner Olmak İster’de Türkiye’nin
Başkenti’ni bilemeyen Tıp Öğrencisi’ni görmedi mi?
Gördü.
Görmeyen kardeşimiz, internete “Türkiye’nin
Başkenti’ni bilemedi” diye yazarsa, bu eksiğini gidermiş olur.
***
Eğitimde kalite meselesi.
Ah eski günler…
Saygın bir “Tıp Profesörü” olarak görev yapmakta olan “ortaokul” arkadaşımı ziyaret ettim.
Eski günleri andık.
O matematik, fende çok iyiydi.
Ben de, zehir gibi kompozisyon yazardım ve iyi tartışırdım.
Ortaokulda, Erol Yeşilova adlı bir hocamız vardı, Allah
rahmet eylesin.
Erol Hoca, arkadaşıma
“Profesör” derdi.
Beni de, “münazaralardaki”
üstün performansımdan dolayı takdir ederdi.
Benim gazeteci ya da avukat olacağımı, onun da sayısal alandan bir “profesör” olacağını taaa o vakitlerde tahmin etmişti.
O günlerde sınıf mevcutları bugünkünden çok daha kalabalıktı
ama Erol Hoca, her talebeyi tanırdı.
İlkokul öğretmenim Semiha Baykal Hanımefendi Rabbim- ona da
rahmet eylesin- hafta sonları,
tek kuruş istifadesi olmadığı halde, bizleri toplar, ders
çalıştırır, imtihanlara hazırlanmamız için ek ders verirdi.
Her hafta, her hafta…
Bedava.
Böyle, talebelerini yetiştirmek için koşturduğu yoğun kar
yağışlı bir hafta sonu, düşmüştü Hocamız.
Ayağı kırıldığı için, bir dönem boyunca derslere
gelememişti.
Allah Rahmet Eylesin.
Bir de nasıl unuturum;
Annem Babamın boşanmak üzere olduğunu duyduğunda, hemen
harekete geçmiş, yuvayı kurtarmak için elinden geleni yapmıştı Merhume Semiha
Baykal Hocamız.
Şimdi de böyle “saygın”
misaller vardır mutlaka.
O vakitler çok daha fazlaydı galiba.
Kalbimde yer eden hatıralardan biri:
Teneffüste çiğnediğim sakız ağzımda kalmış…
Ders başlamış, ben dalmış gitmişim…
Sakız çiğniyorum.
Bir ara öğretmenimle göz göze geldim.
Bana, “Ne bu halin?” der gibi
baktı.
“Eyvah!” dedim, sakızı hemen ağzımdan çıkarttım.
Suratım yanıyordu, kıpkırmızı olmuştum.
Zil çaldı.
Öğretmenim bana yaklaştı.
Yüzümü ellerinin arasına aldı.
“Aferin Serdar, benim talebem hata
yapar ama hatasının hemen farkına varır ve icap edeni yapar! Aferin oğlum!”
deyince…
Gönlüm ferahlamıştı.
“Seni terbiyesiz,
yüzüme baka baka sakız çiğniyor bir de!” deseydi, beni afişe etmiş, rezil
etmişti.
***
İcabında tek net ile tercih yapabildiğin “Kader Sınavı”, üniversite sınavı! Dünden manzaralar…
Anne, babalar, az da olsa büyükanneler ve büyükbabalar okul
önlerinde çocuklarını bekliyor…
Kimileri “Namaz Hocası” okuyor,
kimileri diğer velilerle sohbete tutuşmuş; evlâtlarının ne kadar çalıştığını
anlatıyor…
Bizler…
Çok iyi anneler, babalarız ya…
İmtihanlara çok çok önem veririz.
Bu yolda hiçbir “fedakârlık”tan
kaçınmayız…
Yemez, içmez; elimizde avucumuzda ne varsa, görümüzü
kırpmadan “eğitim”e yatırırız!..
Öğrencileri birer “müşteri”
olarak görenlere çalışırız!
Niçin çalışmayalım;
Çocuğumuz iyi bir yeri kazanırsa, iyi bir işi olacak,
kariyerli bir insan olacak, ona göre bir arkadaş çevresi olacak ve en önemlisi
de çok iyi bir gelire sahip olacak…
Her anne ve baba ister.
Anne ve babaların çoğu da, kendilerinin yapamadıklarını,
beceremediklerini çocukları yapsın ve becersin ister!..
Çocuklar stres altındadır, aileler stres altındadır.
Sınav da, “Kader Sınavı”dır!..
***
Geçenlerde bir arkadaşım, telefon açtı.
“Bizim genç namazlarını aksatıyor, hem
de ne aksatma!” dedi.
Dertleştik.
“Biz” dedik;
“Aman şöyle ders çalışsın, şöyle yüksek notlar alsın,
sınavda şu puana ulaşsın, şu bölümü tuttursun… Şöyle olsun böyle olsun diye çok
dertlendik, çok baskı yaptık, kendimizi de etrafımızı da çok strese soktuk değil mi?
“Evet”.
Böyle yaptık.
Çocuklarımızı hep “kader sınavlarına” hazırladık.
Sonra?
İşte!
***
Hepimiz için muhasebe fırsatı.
Neyi, niçin yapıyoruz?
“Kader”e nasıl bakıyoruz?
Önceliklerimiz neler?
Biz kimiz?
Beğenmediklerimizden ne kadar farklıyız?
***
Bu Pazar günü…
Namazlarımızı ailece eda etmeye…
Her namazdan sonra da…
“"Önce ahlâk ve
maneviyât hedefinin neresindeyiz?" meselesini tefekkür etmeye ne
dersiniz?
“Kader Sınavı”na hazırlık,
malûm!