Bu senin hikâyen
Herkesin olduğu gibi her ülkenin de bir hikâyesi vardır.
Boğazlar, Çanakkale, Musul, Batum, Konya, Maraş, Bilecik,
Merzifon, Urla ve Kars İngilizler, (Güney Doğu’daki bazı iller daha
sonradan Fransızlara terk edilmiştir), Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon Fransızlar,
Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris İtalyanlar, Mondros
Mütarekesi’nin Doğu Anadolu’da 6 vilayetin (Vilayet-i sitte) Ermenilere
bırakılacağına ilişkin maddesi üzerine Doğu Anadolu’da, Kozan, Osmaniye, Mersin
ve Adana’ya Fransızlarla birlikte Ermeni çetecileri, kendilerine vaat
edilen Ege Bölgesi’ni ele geçirmek üzere İngiliz, Amerika ve Fransız savaş
gemilerinin koruması altında, Yunanlılar İzmir’i işgale etmişlerdi.
Dört tarafımız işgal altındayken başladı Kurtuluş Savaşı ve
bir anda çekilip gitti hepsi. Osmanlı bitti ve yeni bir senaryo yazılmaya
başlandı. Yeni bir hikâye… Yüzyıl sürecek bir hikâye.
Önceleri tek parti dönemi olarak başlayan dönemde bu millet
bütün değerlerinden koparıldı. Dininden, diyanetinden, tarihinden, kültüründen,
kısacası her şeyinden koparıldı. Yeni bir millet yaratılmaya çalışıldı.
Batı’nın değerleriyle yaşamaya zorlanan ve zamanla batı hayranı olan bir
millet. Kendi değerlerinden koparılma uğruna koca bir medeniyeti yerle bir
eden, bütün tarihi değerleri yakıp yıkan zihniyet ile yıllarca baskı altında
yaşatıldı ve hiçbir üretim yaptırılmadan, kendisine çizilen rotadan dışarı
çıkamadı bu millet.
Çok partili döneme geçildikten sonra her on yılda bir
darbelerle terbiye edilmeye çalışılan, başını her kaldırdığında yabancıların
organizatörlüğünde yerli işbirlikçileri ile başı ezilmeye çalışılan bir millet
olduk. Kurtuluş Savaşı’nda ülkemizden çekip giden devletlerin uzaktan idare
ettiği bir devlet olarak yaşadık yüz yıl. Kendi kanunlarını bile kendi üretemeyen,
batının kanunları ile idare edilen bir millet olarak yaşamanın ne kadar onur
kırıcı olduğunu bile düşünmeden geçen yüz yıl. Ürettiği arabaya benzin
koyulmadığından yolda kalan ve bunun için araba üretimini durduran bir anlayış!
İstihbaratı başkalarının elinde olduğu için gizli bütün bilgi ve belgelerinin
kendi inisiyatifinde olmadığı bir ülke. Kalkınma için bir çaba sarf etmesin
diye terör belasına musallat edilmiş bir millet. Ekonomisi batı uşaklarının
elinde oyuncak olduğu için kendi memurunun maşını ödemekten aciz bir devlet.
Yüksek faiz ile yüksek enflasyon arasında sıkışmış ve bir türlü ayağa
kalkamayan bir yapı.
Daha sayılabilecek, hatırlamak bile istemediğimiz onlarca
guru kırıcı olay. Kurtuluş Savaşı’nın üzerinden yüzyıl geçti ve şimdi bu millet
yeni bir hikâye yazmaya başladı. Bu hikâyede bu millet figüran değil artık
başrolde. Yazılan tarihi kabul eden değil yeni bir tarih yazan bir millet.
Kendi içinde milli kalkınmayı başlatmış, kendi uçağını, kendi arabasını, kendi
trenini, kendi silahını üretmeye başlayan bir devlet. Yabancı istihbaratın
elindeki insansız hava araçları ile doğuda her gün onlarca şehit veren değil,
kendi insansız hava araçları ile teröre göz açtırmayan bir millet. İki aracın
yan yana geçmekte zorluk yaşadığı yıpranmış yollardan, yurdun dört bir tarafını
ikili yollarla örmüş bir hükümet. Kazancını faize ödemekten belini
doğrultamadığı günlerden, IMF’ye borç verebilecek duruma gelmiş bir ekonomi.
Küçücük bir kaya parçası için bile Ege’de sesini çıkaramadığı günlerden
Akdeniz’de deniz sahası oluşturup o bölgede kuş uçurtmayan günlere gelmiş bir
dış politika. Komşu ülkelerin sınırlarında terör yapılandırılmasına kayıtsız
kaldığı günlerden, komşu ülkelerin topraklarında sınır boyunca güvenli hat
oluşturan bir askeri yapı. Kendi insanına yapılan haksızlığa karşı çıkmaktan
imtina eden bir anlayıştan, dünya mazlumlarına arka çıkan ve her ortamda
haklarını savunan bir anlayışa gelen siyasi bir yapı. Memurunun maaşını ödemek
için batının kapısında dilencilik yapılan günlerden, batının yatırım için
tercih ettiği ülke durumuna gelinmiş günlere.
Yakılmış ve yıkılmış köklü bir medeniyetin evlatlarının
küllerinden yeniden doğduğu günlere…
Yeni yüzyıl böyle başlıyor ve önümüzdeki yüz yıl bu senin
hikâyen olacak.