Bu sefer bedeli ağır olur!
Türkiye’de son 60 yıldır medya, siyaset, sanat, dernek, STK, iş dünyası başta olmak üzere tek bir boş alan bırakmayan Amerikan emperyalizmi, bu necip milletin uyanmaması için hemen her türlü tedbiri aldı.
Nedir o? Sürekli darbe hazırlığı! Sürekli yıkım projesi! Sürekli iç çatışma ortamı yaratma! Sürekli ihanet!
Malumunuz CHP marifetiyle, bu kadim toprakların insanı ruhsuz, tarihsiz, Batı hayranı, pozitivist mekanik bir varlık olarak tasarlandı.
Başında şapkasıyla, çağdaş giyimiyle, yeni harfleri, yeni dili, pek çağdaş, acayip derecede modern sıfır kilometre yeni bir ulus yaratmak istediler.
Her on yılda bir ayar vermek suretiyle de milletin kimyasını bozmayı, kadim ittifakları parçalamayı denediler.
Hatta Cuntacı Özkasnak, Mehmet Altan gibi gazeteciler için çıkıp; “Makatına süngü takar, onu sınır sınır gezdiririm” diyerek tehdit etti. Eh, sonra o da darbecilerin safına geçti ya!
Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener’e de; “Söyleyin o kadına, ayağını denk alsın, yoksa İçişleri Bakanlığı önünde yağlı kazığa oturturuz” dediler.
Eh, o da şimdi Demirtaş serbest bırakılsın noktasına geldi. KHK ile mücadele ediyor.
Hatta bir vakitler, cuntacı generallerden biri, ülkenin milli eğitim bakanına, “Şişşt! Gel bakayım buraya!” diyerek çağırıyor ve talimat veriyordu.
İşte böyle despot fırtınalar estiriyordu kudretli(!) generallerimiz!
Ta ki bu ülkeye bir lider gelene kadar devam etti bu. Her şeyi hesap ettiler, her türlü darbe planını tezgâhladılar, yaptılar da.
Her türlü sosyal mühendislik çalışmalarını sahaya sürdüler. Bol miktarda yazar, siyasetçi, aydın satın aldılar. Her türlü kirli algıyı ürettiler ama bir şeyi hesap edemediler.
Bu toprakların insanının asla boyunduruk altına giremeyeceğini asla mekanikleşmeyeceğini ve asla bağımsızlığından taviz veremeyeceğini hesap edemediler.
15 Temmuz’da silahlı FETÖ’cü teröristler tarafından mekânı basılan Erdoğan’a otelden ayrılmadan önce Serkan Yazıcı; “Teknem var. Bir Yunan adasına kaçırabiliriz seni” dediğinde; “Ben ülkemde ölmeyi tercih ederim Serkan Bey” diyen bir liderin gelebileceğini hesap edemediler mesela!
Kemal Kılıçdaroğlu ise o vakitlerde darbe teşebbüsünü, güvenli evde, koltuğunda kahve içerken izliyordu.
Yetmezmiş gibi 15 Temmuz darbe girişiminin ‘kontrollü’ yapıldığını da belirtip gerçek darbenin OHAL’in ilan edildiği tarih olan 20 Temmuz’da yapıldığını söyledi. Şimdi de siyasi ayak diyor!
Bugün de değişen bir şey yoktur.
İdlib’te Amerikan emperyalizminin ve Rusya’nın tuzağına düşürülmeye çalışılan Türkiye’nin, eş zamanlı olarak içeride de FETÖ’cü teröristler tarafından darbe tehdidi altında bırakıldığına şahit olmaktayız.
Daha evvel de, içerideki hareketlenmelere dikkat çekerek ivedilikle tedbir alınması gerektiğini ifade etmiştim.
Paraya tapan, sapkın, Tapınakçı, Evangelist baronlar, din, siyaset ve para üzerinden kurdukları geniş bir ağla ve içeriden satın aldıkları şahsiyetsiz, kimliksiz, vatansız bir tayfa marifetiyle yine kaos peşinde.
2007 yılından beri kuvvetli operasyonlarla direncimizi kırmak isteyen emperyalist güçler, bugün de birliğimizi ve dirliğimizi bozmak için hemen her yola başvuruyor.
Erdoğan, tam da bu noktada acilen kabine değişikliğine gidip, tüm teşkilatlarını yeniden canlandırarak cesur siyasetçilerini aktif hale getirmelidir.
Unutmayın dünün Derviş Vahdetileri bugün de var. Hep olacaklar. Lakin bu vakitten sonra geri adım atacak da değiliz. Ok yaydan çıktı.
Türkiye; seküler-totaliter, insan karşıtı küresel emperyalist zihniyetin vahşi politikalarına ve kirli oyunlarına asla boyun eğmeyecektir.
Böyle zamanlarda bizi kışkırtan, direncimizi kırmaya çalışan, içimizdeki işbirlikçi, satılmış hainler için de gerekli her türlü önlem alınmalıdır.
Unutmayın. Her bir operasyon, her türlü plan, Türkiye’ye diz çöktürmek, direncini kırarak bağımsızlık yolunda ortaya koyduğu kararlılıktan caydırmak amaçlı.
Ancak bu sefer bıçak kemiğe dayandı. Eğer bir daha cesaret ederlerse millet olarak bedelini çok ağır ödetiriz. Bu ülkeyi sizin gibi ciğeri beş para etmez, satılmış hainlere bırakmayacağız!