Bu seçim Türkiye'nin yönünü tayin edecek
İsmet Özel yakın bir zamanda 14 Mayıs seçimleri hakkında şöyle bir tespitte bulundu; “Bu seçimler, Türkiye’nin benimseyeceği istikameti tayin edecektir yahut en azından hangi istikameti benimsemediğini tayin edecektir.”
Hemen ardından, olağanüstü başarıları olağanüstü gelişmelere
çevirmediğimizi, o yüzden de her bakımdan darbe yediğimizi söyledi. Özellikle
kültür sanat alanında yediğimiz darbelerin hesabı yok!
Asıl mesele şu; Türkiye,
2023 seçimleriyle kendine çizilen -buna dayatılan da diyebilirsiniz- yeni dünya
düzeni programını benimseyecek mi yoksa kendi istikametini kendisi mi
belirlemeyi tercih edecek?
Bir önceki yazımda Türkiye’deki bir avuç elit zümrenin göz
diktiği ulusal serveti yazmış ve içeride cereyan eden kavganın bir nedeninin de
bu olduğunu iddia etmiştim.
Fakat işin esası İsmet Özel’in de ifade ettiği gibi, bu
seçimler, Türkiye’nin istikametini
belirleyecek ve içeride bir sistem değişikliğine yol açacaktır. En azından
oylama bu doğrultuda yapılacak.
Kısacası bu seçimde, ABD ve ortaklarının bütünsel
stratejisine karşı Türkiye’nin cevabı bakalım ne olacak?
Bu soruyu biraz da şu sebepten ötürü soruyorum. 2020 RAND raporunda, Türkiye’nin Batı’dan
uzaklaştığı, Rusya ve Çin ile yeni ilişkiler kurmaya odaklandığı endişe verici
bir dille ifade ediliyordu. O yüzden o raporda 6’lı Masa ve ilaveten HDP
ortaklığı öneriliyordu.
Türkiye, Amerika’nın istediği yörüngede hareket etmezse bu
sefer de içeride iç çatışma ortamının oluşturulması öneriliyordu. Yani kardeş
kavgaları…
İşte ben burayı çok önemli buluyorum.
Çünkü bu raporda,
Türkiye kendi istikameti noktasında bir irade ortaya koyarsa, ülkenin NATO’yla
“askeri olaylar” yaşayabileceği söylenerek tehdit ediliyordu.
Teröre karşı etkin mücadeleyi sürdürürsek bu sefer de “iç
güvenliğin endişe verici durumda kalacağını” söylüyorlar ve ekonomik olarak ülkeyi
mahvetmekle tehdit ediyorlar.
Kim yapıyor bu tehdidi? Kuşkusuz Amerika.
Bilindiği gibi küresel emperyalist yapının yarım kalan bir
Arap Baharı projesi var.
11 Eylül 2001
yılından sonra 22 İslam ülkesinin sınırlarını değiştirmek isteyen emperyalist
güçler bu proje için tam 17 trilyon dolar bütçe ayırmıştı.
Örneğin Suriye için, Kuzeyde
PYD/YPK/PKK güdümlü bir Kürt devleti, Hama, Humus, Halep ve Şam'ı kapsayan Esed
devleti ve bir de DAEŞ bölgesi olarak ülkenin bölünmesi planlanıyor ve Türkiye
de devre dışı bırakılacaktı.
Açıkçası aynı bölme planı Türkiye için de geçerli. Celal
Şengör, Türkiye’nin üçe bölüneceğini iddia ediyordu bir konuşmasında. Ve
ardından da korkunç bir kaos ortamı çiziyordu. Yabana atılmamalıdır.
Yıllardır aynı
vatanın, aynı toprağın, aynı dinin, aynı coğrafyanın, aynı medeniyetin
insanları birbirleriyle savaşmaya zorlanmadı mı?
Arap Baharı adı
altında ülkeler iç savaşa sürüklenmedi mi? Liderlerini gözlerimizin önünde
öldürmediler mi?
Bakınız, küresel
emperyalist düzenin bir dini, ırkı, mezhebi yoktur. Alabildiğine acımasızdır. Halkları
birbirine düşürmek ve iç savaş çıkarmak suretiyle emellerini gerçekleştirmek için
her yolu denerler.
Türkiye’de özellikle son yıllarda birileri bizi bu noktaya
doğru itiyor.
O yüzdendir ki bu süreçte kullanılan dile, üsluba çok ama
çok dikkat edilmelidir. Farklı kesimleri tahrik eden, ötekileştirici,
kutuplaştırıcı sert ifadelerden kaçınılmalıdır.
Ana akım medya bir duyum almış olmalı ki her gelen
siyasetçiye seçim sonrası oluşabilecek gergin ortam hakkında sorular soruyor.
Unutmayalım, Amerikan
emperyalizmi, ülkeleri, halkları çözüp dağıtmak ve kendi içine hapsetmek
istiyor. Bu sebeple yıllardır şuursuzlaştırma projesi ile halklarda bir bilinç
kaybı yaşatmayı denediler.
Sakın onların tuzaklarına düşmeyelim. Bu ülke hepimizin.