Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2969.22
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 May 2023

Bu seçim Türkiye'nin yönünü tayin edecek

İsmet Özel yakın bir zamanda 14 Mayıs seçimleri hakkında şöyle bir tespitte bulundu; “Bu seçimler, Türkiye’nin benimseyeceği istikameti tayin edecektir yahut en azından hangi istikameti benimsemediğini tayin edecektir.”

Hemen ardından, olağanüstü başarıları olağanüstü gelişmelere çevirmediğimizi, o yüzden de her bakımdan darbe yediğimizi söyledi. Özellikle kültür sanat alanında yediğimiz darbelerin hesabı yok!

Asıl mesele şu; Türkiye, 2023 seçimleriyle kendine çizilen -buna dayatılan da diyebilirsiniz- yeni dünya düzeni programını benimseyecek mi yoksa kendi istikametini kendisi mi belirlemeyi tercih edecek?

Bir önceki yazımda Türkiye’deki bir avuç elit zümrenin göz diktiği ulusal serveti yazmış ve içeride cereyan eden kavganın bir nedeninin de bu olduğunu iddia etmiştim.

Fakat işin esası İsmet Özel’in de ifade ettiği gibi, bu seçimler, Türkiye’nin istikametini belirleyecek ve içeride bir sistem değişikliğine yol açacaktır. En azından oylama bu doğrultuda yapılacak.

Kısacası bu seçimde, ABD ve ortaklarının bütünsel stratejisine karşı Türkiye’nin cevabı bakalım ne olacak?

Bu soruyu biraz da şu sebepten ötürü soruyorum. 2020 RAND raporunda, Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığı, Rusya ve Çin ile yeni ilişkiler kurmaya odaklandığı endişe verici bir dille ifade ediliyordu. O yüzden o raporda 6’lı Masa ve ilaveten HDP ortaklığı öneriliyordu.

Türkiye, Amerika’nın istediği yörüngede hareket etmezse bu sefer de içeride iç çatışma ortamının oluşturulması öneriliyordu. Yani kardeş kavgaları…

İşte ben burayı çok önemli buluyorum.

Çünkü bu raporda, Türkiye kendi istikameti noktasında bir irade ortaya koyarsa, ülkenin NATO’yla “askeri olaylar” yaşayabileceği söylenerek tehdit ediliyordu.

Teröre karşı etkin mücadeleyi sürdürürsek bu sefer de “iç güvenliğin endişe verici durumda kalacağını” söylüyorlar ve ekonomik olarak ülkeyi mahvetmekle tehdit ediyorlar.

Kim yapıyor bu tehdidi? Kuşkusuz Amerika.

Bilindiği gibi küresel emperyalist yapının yarım kalan bir Arap Baharı projesi var.

11 Eylül 2001 yılından sonra 22 İslam ülkesinin sınırlarını değiştirmek isteyen emperyalist güçler bu proje için tam 17 trilyon dolar bütçe ayırmıştı.

Örneğin Suriye için, Kuzeyde PYD/YPK/PKK güdümlü bir Kürt devleti, Hama, Humus, Halep ve Şam'ı kapsayan Esed devleti ve bir de DAEŞ bölgesi olarak ülkenin bölünmesi planlanıyor ve Türkiye de devre dışı bırakılacaktı.

Açıkçası aynı bölme planı Türkiye için de geçerli. Celal Şengör, Türkiye’nin üçe bölüneceğini iddia ediyordu bir konuşmasında. Ve ardından da korkunç bir kaos ortamı çiziyordu. Yabana atılmamalıdır.

Yıllardır aynı vatanın, aynı toprağın, aynı dinin, aynı coğrafyanın, aynı medeniyetin insanları birbirleriyle savaşmaya zorlanmadı mı?

Arap Baharı adı altında ülkeler iç savaşa sürüklenmedi mi? Liderlerini gözlerimizin önünde öldürmediler mi?

Bakınız, küresel emperyalist düzenin bir dini, ırkı, mezhebi yoktur. Alabildiğine acımasızdır. Halkları birbirine düşürmek ve iç savaş çıkarmak suretiyle emellerini gerçekleştirmek için her yolu denerler.

Türkiye’de özellikle son yıllarda birileri bizi bu noktaya doğru itiyor.

O yüzdendir ki bu süreçte kullanılan dile, üsluba çok ama çok dikkat edilmelidir. Farklı kesimleri tahrik eden, ötekileştirici, kutuplaştırıcı sert ifadelerden kaçınılmalıdır.

Ana akım medya bir duyum almış olmalı ki her gelen siyasetçiye seçim sonrası oluşabilecek gergin ortam hakkında sorular soruyor.

Unutmayalım, Amerikan emperyalizmi, ülkeleri, halkları çözüp dağıtmak ve kendi içine hapsetmek istiyor. Bu sebeple yıllardır şuursuzlaştırma projesi ile halklarda bir bilinç kaybı yaşatmayı denediler.

Sakın onların tuzaklarına düşmeyelim. Bu ülke hepimizin.