Bu kadına haddini bildirin!
Z Kuşağı, Türk siyasetinde demokrasinin katledildiği olayın
mağduru, mağduru olduğu kadar kahramanı Merve Safa Kavakcı’yı fazla tanımaz,
fakat biz ne zaman Merve Safa Kavakcı ismini duysak, hafızamızın derinlerinden
fırlayan şu ifadeler ruhumuzu sarsar:
“Bu kadına haddini
bildirin!..”
KAVAKCI’NIN
DEDELERİ DE ZULÜM GÖRMÜŞ!..
1968 yılında Ankara’da doğan Merve Safa Kavakcı kimdir?..
1974 yılından sonra üniversitelerde ilk başörtüsü eylemi
yapanlar arasında anılan İslâm Hukuku Profesörü Yusuf Ziya ve Alman Dili-Edebiyatı
Uzmanı Gülseren Gülhan Kavakcı’nın kızı.
Annesi öğretmen olduğundan çocukluğu anneannesi Kadriye ve
dedesi İbrahim Ethem Güngen’in yanında geçer. Evde hep İstiklâl Savaşı gazisi
olan ve Askeri Tıbbiye’de görev yapan İbrahim Ethem Güngen dedesinin maruz
kaldığı sıkıntıları anlatılır, o dinler.
Dede aynı zamanda Kur’an ve vatan âşığı bir şahsiyettir.
Dönemin önemli münevverleri Mehmet Zahid Kotku, Saidi Nursi, Celal Ökten, Necip
Fazıl Kısakürek gibi isimlerden feyz alarak mücadelesine ömrünün sonuna kadar
devam etmiş.
Merve, baba tarafına anne tarafı kadar yakın olmasa da,
onların hayatı da çileyle yoğrulmuş.
Babasının büyük dedesi 93 Harbi’nde ailesini Gürcistan,
Batum, Hatila’dan kaçırarak Anadolu’ya yollamış. Aile Sakarya civarına
yerleşmiş, fakat arkada kalan Tahir dede Rus askerlerince yakalanıp Sibirya’ya
sürülmüş. Üç sene sekiz ay burada sürgünde tutulduktan sonra bir tüccarın yardımıyla
ayakkabı sandığında saklanarak sıkıntılı bir yolculuktan sonra ailesine
kavuşmuş. Sonra da bu kaçış hikâyesini destanlaştırarak her defasında
dinleyenlerle birlikte hüngür hüngür ağlamış.
Baba garip, baba mahzun... Sadece Gürcüce bildiği için akranları
tarafından horlanmış, gün gelmiş Türkçeyi onlardan daha iyi konuşur olmuş.
Fakat Soğuk Savaş’ın devam ettiği yıllarda Sovyetler Birliği bünyesindeki
Gürcistan’dan Almanya’ya gidişi sırasında Gürcüce yazdığı mektup Tiflis’teki
bir müzede sergilenmeye başlamış...
Dünya ne küçük, bazen bir mektup, bazen bir hikâye, bazense
bir tecrübe, insanları tarihin bir sayfasında toplayıveriyor...
İşte böyle çile ile yoğrulmuş aile hikâyelerinin
anlatıldığı bir ortamda büyüyen Merve Safa Kavakcı, TED Ankara Koleji’ni
başarıyla bitirdikten sonra Ankara Tıp Fakültesi’nde eğitimini sürdürürken
tıpkı Hatice Babacan, Şule Yüksel Şenler ve daha sonra 28
Şubat sürecinde kıyıma dönüşecek olan başörtüsü yasağına takıldı. Bu olay
üzerine ailesi ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşti. 1993
yılında The University of Texas at Dallas’ta Bilgisayar
Mühendisliği’ni bitirdi.
Türkiye’ye dönerek 1994-1998 yılları arasında Refah ve
Fazilet Partisi’nde Kadın Kolları Dış İlişkiler Başkanlığı görevini yürüttü. Bu
görevleri yürütürken hafızlığını ikmal etti.
“ANNE,
İNŞALLAH SENİ HAPSE ATMAZLAR!..”
54. Refahyol Hükümeti’nin kurulup Prof. Dr. Necmeddin
Erbakan’ın başbakanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte bitmek bilmeyen iftira
kampanyalarına her gün bir yenisi ekleniyordu.
Erbakan’ın “Kanlı mı
olacak, kansız mı olacak?..” sözünü tevile çalışanlar, bu sözü 54. Refahyol
Hükümeti’ni iktidardan uzaklaştırmaya dayanak noktası yapıyordu. Sonunda
teamülleri hiçe sayan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Refahyol Hükümeti’nin
idam fermanını imzalıyordu. 28 Şubat
1997’de 9 saat süren Millî Güvenlik Kurulu’nda alınan kararların ardından şu
sözler hafızalara kazınıyordu: “28 Şubat
gerekirse bin yıl sürecek.”
28 Şubat Postmodern Darbesi’yle ölüm fermanı imzalanarak
kapatılan Refah Partisi’nden sonra siyaset arenasının yeni partisi Fazilet
Partisi’ydi. Partinin İstanbul Hanımlar Komisyonu Sorumlusu Elif Erbakan’ın teklifiyle bir yola
girilmişti. Fakat sekiz yaşındaki Fatıma’nın “Anne, inşallah seni hapse atmazlar!..” sözü hafızalara kazınacaktı.
Kavakcı, adaylığı açıklandıktan sonra basının önüne ilk
çıkışını Cemal Reşit Rey Konferans Salonu’nda “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” münasebetiyle gerçekleştirdi. Basın
ordusunun takip ettiği programdan sonra kartel medyası acımasız yüzünü bir kez
daha gösterdi.
Karalama kampanyalarına hız veren medya Kavakcı’nın
ağzından yalan üzerine yalan üretmeye başlıyordu. 28 Şubat Postmodern Darbesi’yle
58. Refahyol Hükümeti’ni deviren kartel medyası bu sefer de Merve Safa Kavakcı’nın
peşine düşmüştü. Elinden tutup okula götürdüğü minicik yavrularıyla okulun
bahçesine girerken yuhalamalar, ıslıklamalar ve zorbalıklar maruz kalıyor,
medya da bunu köpürterek manşete taşıyordu.
Doğan, Uzan, Bilgin, Ciner medya grupları ve onların
beslemeleri “İyi ki ahiret var!..”
dedirtiyordu.
KAVAKCI
BAŞINI AÇACAK MI, AÇMAYACAK MI?..
Bütün karalama kampanyalarına rağmen Kavakcı milletin
teveccühüyle 1999 genel seçimlerinde Fazilet Partisi’nden İstanbul 1. Bölgeden
Milletvekili seçiliyordu.
MHP’nin başörtülü vekili Nesrin Ünal başını açarken, Merve Safa Kavakcı direniyordu. Bunun
üzerine Ecevit tansiyonu düşürmek için şöyle bir teklif getiriyordu: “Kavakcı, Meclis Genel Kurulu’na girmesin.
Ona bir oda verelim, o odaya gelip gitsin. Ama Genel Kurul ve komisyon
çalışmalarına katılmasın.” Bu teklif Kavakcı’nın şahsında milletin
iradesine hakaretten başka bir şey ifade etmiyordu.
27 Nisan 1999 günü İl Seçim Kurulu’ndan mazbatasını alan
Kavakcı partili kadınlar tarafından Ankara’ya uğurlanırken, Türkiye “Kavakcı başını açacak mı, açmayacak mı?..”
meselesine kilitleniyordu.
Ankara’da ortam gergin... Fazilet Partisi Genel Başkanı
Recai Kutan’la görüşme çabaları sonuçsuz... Anne Gülseren Gülhan “İster misin bunlar sana sahip
çıkmasınlar...” diyecek kadar gergin...Sırf kızının yemin törenini izlemek için ABD’den gelen baba Prof. Dr. Yusuf
Ziya Kavakcı tedirgin...
Ve ilerleyen zaman diliminde anne haklı çıkıyor, 28 Şubat travmasını hâlâ üzerinden atlatamayan
Fazilet Partisi yöneticileri “el öptürme”
formülü dışında bir çözüm üretemiyordu.
Merve Safa Kavakcı hayatında ilk defa bu kadar tedirgin, bu
kadar çaresizdi!..
1999’DA
YAŞANANLAR TARİHE KARA BİR LEKE OLARAK GEÇTİ
Ve günler 2 Mayıs’ı gösterirken büyük gün gelmişti.
Kavakcı, İstanbul Milletvekili Nazlı Ilıcak’la birlikte
Genel Kurul Salonu’na girerken FP’liler az da olsa alkış desteğinde
bulunuyordu. MHP’liler anlamsız anlamsız bakarken, DSP’li vekiller ayağa
kalkarak hep bir ağızdan, “Dışarı!..
Dışarı!..” diye bağırıp, alkışla tempo tutuyordu.
Kavakcı başı dik, gönlü ferah, ancak kalbinin hızlı atışına
engel olamadan onları şaşkınlıkla seyrediyordu. Duasını acı içerisinde tebessüm
eden yüzünün arkasına saklayarak dudaklarını kıpırdatmadan okuyordu...
Ortaçağ Avrupası’nda cadı avı mentalitesi ile hemcinslerini
yok etmeye hazır, kin ve nefretlerini içlerinde tutamayan 10 kadar DSP’li kadın
kürsüyü işgal ediyordu. Kadınlık onurlarını
ayaklar altına aldıklarının farkında olmayacak kadar zavallıydı bunlar!..
Aslında yapılanlar Kavakcı’nın şahsında açık açık Allah’ın emrine isyandı.
Ve söz sırası ayakta durmaya mecali olmayan DSP Genel
Başkanı Bülent Ecevit’e geliyordu. Kürsüyü işgal ederek, kendini hiddetten
kaybetmiş bir halde, “... Burası devlete
meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu kadına haddini bildiriniz!..” diyerek
büyük bir rezalete imza atıyordu.
Her zaman pozitif ayrımcılık yaparak “kadın hakları”nı savunanlar insanlıktan çıkıyor; “laiklik elden gidiyor” kumpanyası
yürüten asker, siyaset, medya, iş dünyası bütün hoyratlıkları sergiliyordu. Oysa
her şeyden önce o bir kadın, bir ana, TBMM’nin
ilk başörtülü vekiliydi.
Vicdan ve adaletin tatile çıktığı bu kara gün daha
başlangıçtı!.. Ve bütün bunlar olurken hiç şüphesiz, konu “Yüce Mahkeme”ye intikal etmişti.
HAYSİYET
CELLATLARININ AZGIN ÇIĞLIKLARI MECLİS’İ İNLETİYOR
Ah Merve Safa Kavakcı ah!... Hayat ne tuhaf değil mi?..
Dedelerinin çektiği çile dolu hayat gün geldi sana da
sirayet etti. Zulümle abâd olunmayacağı idrakinden yoksun güruh “bu kadına haddini bildirin...” diyerek
üzerine çullandı!..
Tıpkı Hatice Babacan, Şule Yüksel Şenler gibi inancının
gereği örttüğü başörtüsü sebep gösterilerek linç edildi. Haysiyet cellatlarının
azgın çığlıkları arasında Nazlı Ilıcak’ın kanatları altına sığındı.
O an, o fotoğraf hafızalardaki yerini hâlâ koruyor.
Dünyada eşi benzeri olmayan bir lince tabi tutulan Kavakcı
vatandaşlıktan çıkarıldı. Partisi kapatıldı. Siyaset yapması yasaklandı. Bereket
versin yurt dışı yasağı getirilmedi de ABD’ye hicret etti. Yaşadığı bunca
badireye rağmen hayata küsmeyen Kavakcı, Kamu Yönetimi Yüksek Lisans, Siyaset
Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktorasını tamamladıktan sonra öğretim
üyeliği yaptı.
UNUTMAYALIM;
BU DÜNYA FÂNİ, SADECE İNSANLIK BÂKİ
Dünya ne 28 Şubat’ın azmettirenlerinden Mesut Yılmaz’a, ne ajan provokatör
iftirası atan Süleyman Demirel’e, ne
politik şovmen Kamer Genç’e, ne de “had
bildirme” operasyonunu başlatan Bülent
Ecevit’e kalmadı. Ve bu dünya makamı; hakaret üzerine hakaret ederek âdeta
“itibar suikastı” yapan dördüncü
kuvvet medyanın kudretlileri(!) Uğur Dündar, Yılmaz Özdil, Zafer Mutlu, Yasemin
Çongar, Fatih Altaylı, Rıza Zelyut, Ali Kırca, Oktay Ekşi, Emin Çölaşan,
Ertuğrul Özkök, Bekir Coşkun ve adı unutularak tarihin karanlığına terkedilen
birçok isme de kalmadı, kalmayacak.
GÜN GELDİ;
AK Parti, 2013 yılında “Kızın
varsa, derdin var ülkesi Türkiye”de Müslüman kadınların uğradığı
haksızlıklara son vermek için eyleme geçti. Kaderin cilvesine bakın ki, ablası
Merve Safa Kavakcı’nın “haddi
bildirilerek” men edildiği “Başörtüsüz
Demokrasi”yi, milletin vekili olan
başörtülü Ravza Kavakcı Kan 16 yıl
aradan sonra inmemek üzere rafa kaldırdı. Bunlarla birlikte AK Parti hem iktidar
hem de muktedir oldu.
VE GÜN GELDİ;
Merve Safa Kavakcı başörtüsü yasağının kaldırılması ile
2014’te hasretiyle yandığı vatanına dönerek, Üsküdar Üniversitesi’nde alanında
ilk olan Postkolonyal Çalışmalar Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni (PAMER) kurdu.
2016’da doçent olan
Kavakcı’ya 2017’de milletvekilliği statüsü resmi olarak tekrar tanınarak iade
edildi. Bunun diğer adı iade-i itibardı. Bu itibar taçlandırılmalıydı; Türkiye Cumhuriyeti’nin
Malezya Kula Lumpur Büyükelçisi olarak atandı.
*
Vatanını, milletini temsil etmenin gururunu yaşayan Merve
Safa Kavakcı’nın 2004’te “Başörtüsüz
Demokrasi’de Adı Konmamış Darbe” olarak kaleme aldığı kitap, akan zaman
içerisindeki gelişmelerle “Başörtüsüz
Demokrasi’den Günümüze” serlevhasına dönüştü. Geçtiğimiz günlerde Beyan Yayınları tarafından yayımlanan
eser, Merve Safa Kavakcı’nın şahsında yakın tarih Türkiye’sini gözler önüne
seriyor.
Hamiş:
“Eski Türkiye”de
milletin vekili olarak girdiği TBMM’de “haddi
bildirilen” Kavakcı’nın kızı Fatıma Gülham Abushanab hanımefendi NATO
Zirvesi’nde
ABD Başkanı Joe Biden ile görüşen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a
tercümanlık yaptı. Bazı çevreler yine dumanlı havayı fırsat belleyerek
monşerliğe soyunup saldırıya geçti.