Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.43
Gram Altın
2963.52
BIST 100
9155.81
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Bu gün bizim günümüz!

Türk basın tarihi açısından önemli bir yere sahip olan ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ 10 Ocak gazetecilerin yılda bir kere hatırlandığı ‘ÖZEL GÜN’ümüz!. 1961-1971 yılları arasında "Çalışan Gazeteciler Bayramı" olarak ta kutlanan sadece, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1961’den beri aynı günde sadece Türkiye’ye özgü bir kutlama… Bizler de adet yerini bulsun, yılda bir kere de olsa gelişen teknoloji ile sosyal medyadan sadece iki satırla geçiştirilen bugün bizlere kutlu olsun diyelim.

Basın yayın organları içerisinde çalışan muhabirinden, sayfa editörüne, yazarlarından, matbaasında çalışanına. Sekreterinden, dağıtıcısına kadar bu görevi üstlenen fedakâr, cefakâr olan gazetecilerdir. Ne bir beklenti, ne makam, ne de şöhret peşindedir.

Sevdası; Al Sancak altında özgürce yaşadığı Türkiye’mizin bekasıdır. Amacı; Milletimizin Müşterek Sesi olmaktır. Görevi; Amme hizmetidir. Milletimizin halini de tüm çıplaklığı ile devletimize duyurmak, devlet ve millet arasındaki o en sağlam köprüyü oluşturmaktır.

Söz konusu gazetecilikse; zaten her gün 7x24 mesai gözetmeden işini onuruyla, şerefiyle yapmak. Onun için birilerinin gazetecileri hatırlaması gibi bir beklentisi olmadığını bilen bilmeyene de duyursun.

Gazeteciler bu kutsal mesleği yapmakla zaten duyguların da, makamların da en güzelini yaşıyor. Bu meslek diğer meslekler gibi bir bedel karşılığında yapılacak bir iş değil. Biz gazetecilerin sevdası da, işi de, gücü de müreffeh bir Türkiye için…

Ölüsü olsa ölüsüne, düğünü olsa düğününe, çocuğunun doğumuna dahi haberde ise gidemeyendir.

Gazetecinin bir derdi değil bin derdi vardır. Kendi derdinden önce vatandaşın derdiyle dertlenmek, devletinin gücüyle güçlenmek, doğru bilgiyi aktarmak, halkın menfaatini korunmak. Kamuoyunun aydınlatılması ve bilgilendirilmesi doğrultusunda, her şartta görevinin peşinde koşmaktır.

Evet, mesleğimiz Gazetecilik…

Gazetecilik mesleği ve gazetecilik sektörü, (gazete, radyo, televizyon, İnternet gibi kitlesel yayın organları) demokratik toplumlarda anayasanın öngördüğü üç devlet gücü yanında (yasayıcı-meclis, yürütücü-hükûmet, yargılayıcı-mahkemeler) dördüncü denetleyici devlet gücü olarak anılır.

Ya gazeteci kimdir?

İşte onu da isterseniz bu özel günümüzde küçük bir serzenişle anlatmaya çalışalım. Milat Gazetesi dış haberler sorumlusu, 12 yıldır mesaimizi bölüştüğüm can dostum İsmail Zelvi sanki bizleri anlatırken sanki tercüman olmuş;

“Gazeteci Yalnızdır. Gazetecinin dostu yoktur. Beraber çalıştığı arkadaşları çoğu zaman gazetecinin rakibidir. Haber kaynakları, bağlantılarını deşifre ederse kurulan tuzaklara düşürülür veya sermayesi elinden alınır çoğu zaman. Gazetecinin sırdaşı, sırrını açabileceği kimsesi yoktur. Haberiyle sırdaş olamayan gazetecinin zaten mesleki ömrü uzun olmaz.

Gazeteci işe yaradığı zaman hiç tanımadığı insanlar dâhil herkes tarafından aranan adamdır. Yani, başı ağrıyan, dişi ağrıyan, hastaneden randevu alamayan, işini hallettiremeyen, haksız yere hapse girdiğini düşünen, suç işlediği kesin olup ta cezasını çok bulan, çocuğunu okula kayıt ettirmek isteyen veya ettiremeyen, bir yerden bir yere tayin olmak isteyen, amirinden izin alamayan, rakip firmanın açıklarının deşifre ederek maddi manevi kazanç elde etmek isteyen. Bakan, Milletvekili, Belediye Başkanı, Meclis üyesi olmak isteyen veya rakiplerini zor durumda bırakmak isteyen herkesin tek adresi gazetecidir. Kullanışlı gazetecinin telefonu susmaz.

Gazeteci denge adamıdır. Öyle her yerde doğru bildiğini yazıp çizemez. Çalıştığı kurumun menfaatlerine veya politikalarına aykırı bir şey yaptığı zaman kapının önünde bulur kendini. Patronun veya yöneticilerin dostlarının ayağına basmaktan özellikle imtina etmelidir. Hangi çıkar odağı ile yöneticilerin al takke ver külah ilişkisi olduğunu bilmezse kim vurduya gidebilir.

Gazeteci duygularını öldürmüş adamdır. Çoğu zaman yaptığı haberi kendisine getirenler tarafından hedef gösterilir. Atlar tepişir filler ölür misali, çatışan, siyasi veya ekonomik odaklar üzerlerindeki sorumluluğu atmak için gazeteciyi tefe oturturlar. Yaptığı bir haber yıllarca yüzüne gülen, kendisini kullanmak isteyenleri bile düşmanı yapar...”

Gazeteci sefalet ücretiyle çalışıp zenginmiş gibi yaşayan adamdır. Başkasının sefaletiyle, işsizliğiyle mücadele eder, başkalarının sorunlarını dile getirir ama kendi sefaletiyle ilgili gıkını bile çıkartamaz. Endüşük memur maaşını 32 bin lira olduğu bir yerde. Yarısı kadar para kazanan, Vali, Emniyet Müdürü, İl Başkanı, milletvekili, bürokrat, belediye yöneticisi, Başhekim, Doktor, Holding CEO’su, Hâkim, Savcı, Avukat ile oturup kalkmak durumunda kalan gazeteci fukaralığını belli etmemek zorundadır. Bir holding sahibiyle en lüks lokantada buluşur veya en zenginlerin katıldığı toplantıyı takip eder ama toplantıdan çıktıktan sonra onlar gibi lüks arabalarına binmez, evine ulaşabileceği toplu taşıma araçlarını beklemek zorundadır.

On yıllarca asgari ücretle primleri ödenen gazeteci, emekli olunca da en düşük maaşa talim etmek zorundadır. Sendikalı bir çöpçünün emekli maaşının yarısı kadar maaş alır emekli gazeteci. Hiçbir sendika müfettişi onlarca teftiş yaptığı halde bu adam, 10, 20 yıldır hep asgari ücretle mi çalıştı. Bu adımın kıdemi artmadı mı, demez, diyemez. Medyanın gücünden korktuğu için.

Bu kadar laf salatasını halimizden şikayet olduğumuz için değil…. Bizim medya mahallesinin hali pür meali tıpkı siyasi arena gibidir. Yani toplumun yüzde 70’i sağ partilerin destekçileri olduğu, yüzde 30’u sol partilere oy verdiği gibi gazetelerde de bu oran üç aşağı beş yukarı aynıdır. İktidar her ne kadar sağ, milliyetçi mukaddesatçı olsa da, medya mahallesinde hâkimiyet her zaman soldadır. Sol toplumdaki azınlık dayanışması sebebiyle birbirlerini her zaman her yerde destekler. Sağcı bir gazeteci ise azınlık, franksiyon dayanışmasının içine girmediği için yalnızdır. Bir ekip içinde değilsen de zaten gazeteciliğin uzun süreli olmaz.”

10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN…