Bu Dünya Bizim Değil Gerçekten!
Bugün gök kubbe altında rakkase hayatlara aldandı bakışlarımız. Burası dünya diyorum ve bu dünya bizim değil, gerçekten. Hayal defterimizi çıkarıp ev ödevlerimize bakar gibi dünyaya bakıyoruz. Dünyaya bakıyoruz ve sesleniyoruz dağlara, zifiri karanlıklara, belalara. Zamanın tozlu camlarını siliyoruz, tozlu perdelerini silkiyoruz şimdilik. Hakikatimizin önüne engel olmasın diye. Hakikatimiz mi dedim. Hayır, sadece Hakikat. Kelimeler de silkiniyor.
Kısacık tarih bilgimizle dinozorlara yem olamama telaşındayız. Söyle bana ey hayat! Nereye götürüyorsun bizi? Uçurumların kenarına mı? Arabesk oldu şimdi o yerler. Hatırıma geldi, tamam. Bizi ırmakların kenarına götür. Önce yıkanalım ve kurtulalım kirlerimizden, günahlarımızdan. Ve sonra, sonra ırmaklar nereye akarsa biz de oraya akalım.
Çok unuttuk, inanın. Irmağın sesini, dağların heybetini, rüzgarları, denizleri çok unuttuk. Biz unutkanlığımızla bütün bunların sahibini de unuttuk biliyor musunuz? Yani göklerin ve yerin sahibini. Parmak ayı gösterdiği zaman parmağa değil aya bakmak lazım diyordu şair dostumuz. Sahi biz ne parmağa ne de aya bakıyoruz şimdilik. Bize bir işaret ver Allah'ım. Meteor taşları gibi bir şey olsun. İşaret çocukları gibi rahmetine sığınıyoruz.
Kendimize geldikçe geriye gidiyor ötekileşen hayatımız. Uzak bir yola giriyor, çok uzaklara gidiyor. Mesela yüz yıllık bir iksirle kendimize gelmişken karanlığın kalleş bekçileri ellerimizden kaçırıyor iksirimizi. Tam da kardeşlik türküsünü söylediğim o vakitte. Sazını alıp da karşıma dikilmiş. Hadi söyleyin bana neden öyle akortu bozulmuş bir sazla karşılık veriyorsunuz. Kardeşlik türküsünü söyleyelim hep beraber. Kardeşlik, dostluk ve beraberlik o kadar kolay değil bilirim. Bir sancının vücuda ilk girmesi gibi sıcak ve güzel bir şeydir. Bunları düşünürken ötelerden gelen bir ses "Kendine gel kardeşim, seni orada bekliyoruzu2026" demişti.
Ne yüzle acınacak yerlerimizi yok edeceğiz bilmiyorum. Ne yüzle metafizik alemine göç edeceğiz. İnsanlığımız ölüyor deniz kenarlarında, sınır hatlarında, mülteci kamplarında. Ölen küçük bedenler, meleklerin kanatlarında sana geliyorlar. Gözyaşı damarlarımız kurudu. Hayvan severler derneğine bile üye olamayacak kadar aciz kulları oynuyoruz.
Bakın inanın bana bu dünya bizim değil, gerçekten. Ama siz inanmıyorsanız bu dediklerime, o halde şunu yapın. Ellerinizi çırpın, alkış tutun ve bekleyin Kanepelere uzanın rahatça kendinizi zorlamadan ve ardında aralamadan kapıları. Yaşayın, doya doya yaşayın. Tatil madundan hiç çıkmayın. Kırk gün kırk gece masallardaki düğünler gibi tatil koylarında tatil yapın efendim. Köpeklerinizi de unutmayın.
Demir bilyeler döven hayal-i atika cinsinden köhne bir atölyede bu harfleri ve bu kelimeleri üretmek ne kadar zorsa kardeşliği canlı tutmak, bir ve beraber olmak da o kadar zordur. Küçük kapılardan, efendilerden, göle maya çalanlardan, umutsuzca bekleyenlerden sıyrılıp kapına geldik Allahım. Affet bizi.