Bu Duaya Amin Demeyen Adam Değil!
"Sözlerimi
bitirirken Rabbimden şunları diliyorum. Ey Türk’ü ve Kürt’ü İslam’ın şanlı
ordusu kılan Allah’ım. Sen Türk’ün ve Kürt’ün kardeşliğini koru. Muhabbetimizi
çoğalt, imanımızı artır, bize güç ver. Bizi tekrar bu kadim coğrafyanın huzur ve barış ordusu yap. Senin her şeye gücün yeter, amin amin
amin…"
Anadolu toprakları ve
Mezopotamya coğrafyası asırlarca Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun (395-1071)
ve Perslerin, en son da (3. Pers İmparatorluğu olan) Sasani İmparatorluğunun
(224-651) işgali ve zulmü altında kaldı. İki imparatorluğun savaş alanı olan
Anadolu halkı asırlarca rahat yüzü görmedi. Sasanilerin Müslümanlar tarafından
yıkılmasından sonra Bizans’ın asırlar boyu süren işgal ve zulmü bu coğrafyada
yaşayan Müslümanlar için çekilmez hale gelmişti. Çok ağır vergi yükünün
yanısıra Bizans’ın yerel yöneticilerinin keyfi yönetimi halkı canından
bezdirmişti.
Anadolu, sahip olduğu
joepolitiği ile birlikte doğal zenginlikleri her dönemin “süper gücü/güçleri”
için ele geçirilmesi elzem bölge olarak görülüyordu. Yaşamak zorunda kaldığı işgallerde
Anadolu insanının çok kanı aktı. Milattan önceden beri rahat yüzü görmeyen bu
coğrafya bundan tam 960 yıl önce, 1071’de yepyeni bir hüviyete büründü. Bu
toprakların adı artık “İslam Yurdu” olmuştu.
Aslında Türkler ilk
olarak 1071’de Kürtlerle tanışmamışlardı. 1029’da Oğuz Türklerini kendi
yurtlarına (Gence’nin güneyine) gelmelerine imkân sağlayan Kürtlerle Türkler bu
tarihten itibaren artık essahtan tanış ve komşu olmuşlardı. İki müslüman kavim
birbirinden razı oldukları için komşuluk ilişkileri akrabalığa dönüşmeye
başlamıştı. Bu yakınlaşma bir nevi kader birliğini gerektirmişti çünkü iki
kavmin üzerinde emelleri bulunan düşman aynı idi: Bizans!
Toprakları sürekli
işgale uğrayan Anadolu, her dönem büyük güçlerin savaş alanıydı. Bu gerçekle
Türklerle Kürtlerin yüzleşmesi kaçınılmazdı. Nitekim 1071’e gelindiğinde 42 yıl
önceden başlayan dostluk ve akrabalık din kardeşliğinin de gerektirdiği “zor günde omuz omuza şehid olma”ya
varmıştı. Sultan Alpaslan’ın Şadi Bey’e (Selahaddin-i Eyyubi’nin dedesi) olan
muhabbeti onun oğlu olan ve aynı zamanda Selahaddin-i Eyyubi’nin Amcası Şirkuh
Bey ile dostane ilişkileri ilerletmelerine vesile olmuştu. Bu dostluk ve
kardeşlik Malazgirt Meydanı’nda taçlanmış, pekişmiş ve mühürlenmişti. Asırlarca
süren bu uhuvvet ve dostluk son yüzyılda bir şekilde darbe aldı.
Bugünlere neden
geldiğimizi anlatmayacağım çünkü sadece iyi düşünüp, iyi görüp, iyi yazarak
hafızamıza hayrı/iyiyi kazımak isterim.
Şimdi,
995 yıl önce yani
1000 (BİN) yıla 5 (BEŞ) kala başlayan bu kardeşliği hakkaniyet, merhamet ve
adalet temelinde yeniden tesis etme zamanıdır. Tamam, 1923’ten sonra hiç
birimizin arzu etmediği acılar yaşanmadı değil.
80 yıl boyunca
“Rotasyonel düşmanlıklar”* yaşandı: Dindarlar, Kürtler, Aleviler. Bunlar dönem
dönem ötekileştirilip düşman görüldüler. 995 yıllık kardeşliği birkaç on yıllık
yanlışlara feda edecek kadar basiretsiz, ferasetsiz değiliz, olamayız.
MHP Lideri Sayın
Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim günü Kürtlerin ekseriyeti tarafından desteklenen DEM
Parti Milletvekillerine uzattığı sıcak, samimi ve kardeşçe el “selam”dır, selam
bir çeşit “Bizden size ancak
esenlik/selamet gelir” demektir. Bu yüzden bu el çok değerli ve çok
önemlidir.
2013-2015 yılları
Türkiye için büyük bir fırsattı ancak Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın
dediği gibi “Kardeşliğin önüne set
çektiler, tuzaklar kurdular. Emin olun çok ihanet gördük. Hatta kelimenin tam
anlamıyla sırtımızdan hançerlendik…” Bu tuzakları hem FETÖ gibi devlet
içine sızmış çeteler, hem HDP’den önemli bir kesim ama en çok PKK kurdu. Bunu
da geçelim ve önümüze bakalım.
Bugün farklı bir
başlangıç ve bu anlamda adım atan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sayın Devlet Bahçeli’nin
samimiyetinden kuşku duymadan. İki liderin ortaya koydukları kararlı, azimli ve
tarihi çağrılarında onlara destek olmak boynumuzun borcudur. Sayın Bahçeli gibi
Sayın Erdoğan da bu hususta son derece samimi ve azimlidirler. Bakınız,
Çarşamba günkü meclis
grubunda Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan:
Şunu
lütfen unutmayın; 85 milyon olarak aşımız bir, kıblemiz bir, vatanımız,
toprağımız bir, devletimiz bir ve en önemlisi de mazimiz bir. Kaderimiz
birdir... Sevgili Kürt kardeşlerim, senden bu eli samimiyetle tutmanı, sımsıkı
tutmanı bekliyoruz. Siyonist İsrail'in aparatlığını, Türkiye düşmanlığı
yapanları aradan çıkarmanı istiyoruz. Sevgili Kürt kardeşim, ezanına, vatanına,
toprağına, kardeşlik hukukuna sahip çıkmanı istiyoruz. Gel, Türkiye yüz yılını
birlikte inşa edelim. Aydınlık bir istikbali birlikte kuralım. Bundan 101 sene
önce cumhuriyeti birlikte kurduk. gel, cumhuriyeti birlikte hepimiz için
esenlik yurdu yapalım. Gel, sırtını dağa verenlerin altındaki zemini
boşaltalım."
diyerek kardeşliğin yeni bir başlangıçla sürmesini istediğini açık ve net
cümlelerle dile getirdi.
Burada başta
valilikler, kaymakamlıklar olmak üzere Türkiye’de faaliyet gösteren bütün
vakıflara, derneklere, birliklere, cemiyet ve cemaatlere büyük bir iş düşüyor:
Takdir edersiniz ki
bu ağır yükün binbir mâniası çıkar. Bu yüzden herkes bu sorunu kendi sorunu
addedip güç birliği, iş birliği yaparak engelleri bertaraf etmeye çalışmalıdır.
Türkiye’nin saygın STK’ları öncülüğünde ve Türkiye genelinde her il ve ilçede
örgütlenerek birlik ve beraberliğimiz için panellerle, konferanslarla,
yürüyüşlerle, anlatılarla etkinlikler yapılmalıdır.
Ayrıca bu tür
çalışmaları siyasi partiler de gerçekleştirmelidir;
MHP bunu başlattı. 81
ilin MHP teşkilatlarını 27 ilde buluşturarak meseleyi, çalışmaları anlatarak
üyelerini aydınlatıyorlar. Bunu Ak Parti de DEM de CHP de yapmalı.
Bu yükün altına
hepimiz girmeliyiz ama hepimiz…
*Kavram,
çok değerli bir hocamızdan alınmıştır.