Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.37
Gram Altın
2957.45
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Kasım 2024

​Bu Duaya Amin Demeyen Adam Değil!

"Sözlerimi bitirirken Rabbimden şunları diliyorum. Ey Türk’ü ve Kürt’ü İslam’ın şanlı ordusu kılan Allah’ım. Sen Türk’ün ve Kürt’ün kardeşliğini koru. Muhabbetimizi çoğalt, imanımızı artır, bize güç ver. Bizi tekrar bu kadim coğrafyanın huzur ve barış ordusu yap. Senin her şeye gücün yeter, amin amin amin…"

Anadolu toprakları ve Mezopotamya coğrafyası asırlarca Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun (395-1071) ve Perslerin, en son da (3. Pers İmparatorluğu olan) Sasani İmparatorluğunun (224-651) işgali ve zulmü altında kaldı. İki imparatorluğun savaş alanı olan Anadolu halkı asırlarca rahat yüzü görmedi. Sasanilerin Müslümanlar tarafından yıkılmasından sonra Bizans’ın asırlar boyu süren işgal ve zulmü bu coğrafyada yaşayan Müslümanlar için çekilmez hale gelmişti. Çok ağır vergi yükünün yanısıra Bizans’ın yerel yöneticilerinin keyfi yönetimi halkı canından bezdirmişti.

Anadolu, sahip olduğu joepolitiği ile birlikte doğal zenginlikleri her dönemin “süper gücü/güçleri” için ele geçirilmesi elzem bölge olarak görülüyordu. Yaşamak zorunda kaldığı işgallerde Anadolu insanının çok kanı aktı. Milattan önceden beri rahat yüzü görmeyen bu coğrafya bundan tam 960 yıl önce, 1071’de yepyeni bir hüviyete büründü. Bu toprakların adı artık “İslam Yurdu” olmuştu.

Aslında Türkler ilk olarak 1071’de Kürtlerle tanışmamışlardı. 1029’da Oğuz Türklerini kendi yurtlarına (Gence’nin güneyine) gelmelerine imkân sağlayan Kürtlerle Türkler bu tarihten itibaren artık essahtan tanış ve komşu olmuşlardı. İki müslüman kavim birbirinden razı oldukları için komşuluk ilişkileri akrabalığa dönüşmeye başlamıştı. Bu yakınlaşma bir nevi kader birliğini gerektirmişti çünkü iki kavmin üzerinde emelleri bulunan düşman aynı idi: Bizans!

Toprakları sürekli işgale uğrayan Anadolu, her dönem büyük güçlerin savaş alanıydı. Bu gerçekle Türklerle Kürtlerin yüzleşmesi kaçınılmazdı. Nitekim 1071’e gelindiğinde 42 yıl önceden başlayan dostluk ve akrabalık din kardeşliğinin de gerektirdiği “zor günde omuz omuza şehid olma”ya varmıştı. Sultan Alpaslan’ın Şadi Bey’e (Selahaddin-i Eyyubi’nin dedesi) olan muhabbeti onun oğlu olan ve aynı zamanda Selahaddin-i Eyyubi’nin Amcası Şirkuh Bey ile dostane ilişkileri ilerletmelerine vesile olmuştu. Bu dostluk ve kardeşlik Malazgirt Meydanı’nda taçlanmış, pekişmiş ve mühürlenmişti. Asırlarca süren bu uhuvvet ve dostluk son yüzyılda bir şekilde darbe aldı.

Bugünlere neden geldiğimizi anlatmayacağım çünkü sadece iyi düşünüp, iyi görüp, iyi yazarak hafızamıza hayrı/iyiyi kazımak isterim.

Şimdi,

995 yıl önce yani 1000 (BİN) yıla 5 (BEŞ) kala başlayan bu kardeşliği hakkaniyet, merhamet ve adalet temelinde yeniden tesis etme zamanıdır. Tamam, 1923’ten sonra hiç birimizin arzu etmediği acılar yaşanmadı değil.

80 yıl boyunca “Rotasyonel düşmanlıklar”* yaşandı: Dindarlar, Kürtler, Aleviler. Bunlar dönem dönem ötekileştirilip düşman görüldüler. 995 yıllık kardeşliği birkaç on yıllık yanlışlara feda edecek kadar basiretsiz, ferasetsiz değiliz, olamayız.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim günü Kürtlerin ekseriyeti tarafından desteklenen DEM Parti Milletvekillerine uzattığı sıcak, samimi ve kardeşçe el “selam”dır, selam bir çeşit “Bizden size ancak esenlik/selamet gelir” demektir. Bu yüzden bu el çok değerli ve çok önemlidir.

2013-2015 yılları Türkiye için büyük bir fırsattı ancak Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi “Kardeşliğin önüne set çektiler, tuzaklar kurdular. Emin olun çok ihanet gördük. Hatta kelimenin tam anlamıyla sırtımızdan hançerlendik…” Bu tuzakları hem FETÖ gibi devlet içine sızmış çeteler, hem HDP’den önemli bir kesim ama en çok PKK kurdu. Bunu da geçelim ve önümüze bakalım.

Bugün farklı bir başlangıç ve bu anlamda adım atan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Sayın Devlet Bahçeli’nin samimiyetinden kuşku duymadan. İki liderin ortaya koydukları kararlı, azimli ve tarihi çağrılarında onlara destek olmak boynumuzun borcudur. Sayın Bahçeli gibi Sayın Erdoğan da bu hususta son derece samimi ve azimlidirler. Bakınız,

Çarşamba günkü meclis grubunda Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan:

Şunu lütfen unutmayın; 85 milyon olarak aşımız bir, kıblemiz bir, vatanımız, toprağımız bir, devletimiz bir ve en önemlisi de mazimiz bir. Kaderimiz birdir... Sevgili Kürt kardeşlerim, senden bu eli samimiyetle tutmanı, sımsıkı tutmanı bekliyoruz. Siyonist İsrail'in aparatlığını, Türkiye düşmanlığı yapanları aradan çıkarmanı istiyoruz. Sevgili Kürt kardeşim, ezanına, vatanına, toprağına, kardeşlik hukukuna sahip çıkmanı istiyoruz. Gel, Türkiye yüz yılını birlikte inşa edelim. Aydınlık bir istikbali birlikte kuralım. Bundan 101 sene önce cumhuriyeti birlikte kurduk. gel, cumhuriyeti birlikte hepimiz için esenlik yurdu yapalım. Gel, sırtını dağa verenlerin altındaki zemini boşaltalım." diyerek kardeşliğin yeni bir başlangıçla sürmesini istediğini açık ve net cümlelerle dile getirdi.

Burada başta valilikler, kaymakamlıklar olmak üzere Türkiye’de faaliyet gösteren bütün vakıflara, derneklere, birliklere, cemiyet ve cemaatlere büyük bir iş düşüyor:

Takdir edersiniz ki bu ağır yükün binbir mâniası çıkar. Bu yüzden herkes bu sorunu kendi sorunu addedip güç birliği, iş birliği yaparak engelleri bertaraf etmeye çalışmalıdır. Türkiye’nin saygın STK’ları öncülüğünde ve Türkiye genelinde her il ve ilçede örgütlenerek birlik ve beraberliğimiz için panellerle, konferanslarla, yürüyüşlerle, anlatılarla etkinlikler yapılmalıdır.

Ayrıca bu tür çalışmaları siyasi partiler de gerçekleştirmelidir;

MHP bunu başlattı. 81 ilin MHP teşkilatlarını 27 ilde buluşturarak meseleyi, çalışmaları anlatarak üyelerini aydınlatıyorlar. Bunu Ak Parti de DEM de CHP de yapmalı.

Bu yükün altına hepimiz girmeliyiz ama hepimiz…

*Kavram, çok değerli bir hocamızdan alınmıştır.