Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Temmuz 2021

Bu defa sizin çocuklar değil, bizim çocuklar başardı

26 Ağustos 1071’de Malazgirt Meydanı’nda zulümde sınır tanımayan Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in zulmüne son verip, Anadolu’yu Türklere yurt kılmak isteyen Selçuklu Sultanı Alparslan ne demişti, “Yâ Rabbi!.. Seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum... Ey askerlerim!.. Eğer şehid olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir. Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar, bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettikleri şu saatte kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur, gayeme ulaşırım; ya şehid olarak cennete giderim...”

İşte bu dua ve inançla bâtıla galebe çalınmış, Anadolu’nun kapılarını Türklere açılmıştı.

*

1453’te İstanbul’u fethe çıkan genç Sultan Mehmed de kararlılığını şu tarihi cümlelerle ifade etmişti, “Ya İstanbul beni, ya ben İstanbul’u alırım”. Bu ne demekti; Türkler bu sefer de İstanbul’u alamazsa düşman karşı taarruza geçip Anadolu’ya göz dikecekti. Bu ne demekti; bugün Filistin’de, Suriye’de yurtlarından sürülenlerin karşı karşıya kaldığı vatansızlık demekti. Vatansızlık ne demek; işkence, tecavüz, açlık, sömürü düzenine köle olmak demektir. Evlâd-ı Fâtihân Diyârı Bosna’da, Arakan’da, Doğu Türkistan’da yaşananlar şayet Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u feth etmeseydi aynı mezalimi Türkler yaşayacaktı.

İlâyı Kelimetullah için Haçlı ordularını perişan eden, Bizans İmparatorluğu’nu yeryüzünden silen Türklere karşı bâtılın kin, nefret ve hıncı hiç bitmedi. 3 kıtada 624 yıl hüküm süren koskoca Osmanlı’nın “hasta” olmasını fırsat bilen 7 düvel, 7 cephede “bâtıl”ın sırtlan sürüleri tarafından kuşatıldı.

Birinci Dünya Savaşı’nın en şiddetlisinin yaşandığı hele bir Çanakkale Cephesi vardı ki, burada yaşanan mahşeri Âkif şöyle özetler: “Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i… / Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. / Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? / “Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın. // Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, / Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.”

Biz özgürlüğümüze bedel olarak sadece bu cephede 57 bin 84 canımızı feda ettik. Kafkasya, Sina ve Filistin, Irak, Hicaz-Yemen, Galiçya, Balkan Cepheleri’nde yaşananlar da Çanakkale’den farklı değildi. Bu trajedilerle dolu savaşta Osmanlı’nın tahminen 240 bin askeri esir düşerken, 3 milyon insanı da şehid oldu. Buralarda bir nesli, dahası hafızamızı kaybettik. Çanakkale nesli yaşasaydı bugün Türkiye dünyanın süper güçlerinden bire olurdu.

*

Türklerle “Hak-Bâtıl Cephesi”nde karşı karşıya gelmeye korkanlar canlarını yakmamak için maşa kullanmaya başladı.

2 milyon kilometrekareden 783 bin 562 kilometrekareye düşürdükleri vatanımızın içine ve etrafına ektikleri fitne ateşiyle her fırsatta diz çöktürmeye çalıştılar.

1980 Askeri Darbesi öncesinde Sivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da Sünnî-Alevî kardeşliğini baltalamak, kardeşin kanını kardeşe akıttırmak için bütün ajan provokatörlerini devreye soktular.

İstedikleri sonucu alamadılar.

*

1978’de kurdurdukları, 15 Ağustos 1984 akşamı Eruh ve Şemdinli’de piyasaya sürdükleri eli kanlı PKK’yla, 35 yıldır Türk-Kürt kardeşliğini yok etmek bebek, çocuk, sivil, asker demeden oluk oluk kan akıttılar. 6 binden fazla sivili katledip, 9 bine yakın polis, asker, korucu gibi güvenlik görevlisini şehid ettiler. Çocukları dağa kaçırıp aileleri hüzne ve mâteme boğdular.

İstedikleri sonucu alamadılar.

*

28 Şubat Postmodern Darbesi’nde kullandıkları maşalarla “laiklik silahı”nı çekip bu vatanın asli unsuru Müslümanlara hayatı zindan ettiler. Sermayeyi renklere ayırıp, “yeşil sermaye” adını verdikleri sermayeye “topyekun savaş” açıp, birer birer iflas ettirdiler. Üniversitelerde ilim ve bilim tahsili yapan sakallı, başörtülü öğrencileri “ikna odaları”nda işkenceye tabi tutarak yurtlarından hicret ettirdiler. Başbakan Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ın iktidar üzerinden iç savaş çıkartıp, Müslümanları kan batağında boğmak için bütün yolları denediler.

İstedikleri sonucu alamadılar.

(Geçtiğimiz günlerde 28 Şubat Postmodern Darbesi’nin asker ayağı yargılanıp, başta Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir olmak üzere 14 sanık “hükümeti cebren düşürmeye teşebbüs” suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Geç gelen adalet, adalet değildir. Bu zulmün hesabı rûz-ı mahşere kaldı.)

*

27 Nisan 2007 gecesi e-muhtıra ile hükümete parmak sallayıp, başarılı olamayınca, 40 yıldır devletin içinde habis ur gibi büyüttükleri “ordu”larını bundan tam 5 yıl önce 15 Temmuz 2016’da milletin üzerine saldılar.

Elebaşı Fetullah Gülen tarafından organize edilen ve devletin ve dahi milletin kılcal damarlarına sinsice sızan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Hasan Sabbah’ın Haşhaşileri gibi havadan, karadan, denizden saldırarak milleti ve dahi devleti abluka altına almaya çalıştı.

*

Asker kılıklı teröristler;

İstanbul'daki Boğaziçi ve Yavuz Sultan Selim Köprüleri’ni işgal etti...

İstanbul Büyükşehir Belediye Sarayı'nı bastı...

Vatan Emniyet Müdürlüğü önünde tank yürüttü...

Mürted Hava Üssü’nden kaldırdıkları savaş uçaklarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ni, Gölbaşı Havacılık Dairesi'ni, Gölbaşı Özel Harekât Daire Başkanlığı'nı, Emniyet Müdürlüğü'nü, TÜRKSAT tesislerini bombaladı...

Türkiye’yi işgal etmeye çalıştı...

*

Ruhunu satmışlara karşı 15 Temmuz’da “Ya istiklâl, ya şehadet!..” diyerek destan yazan Şehid Ömer Halisdemirler, tankın önüne yatarak vatanını savunan Gazi Sabri Ünallar, tek başına darbecilere meydan okuyan Safiye Bayatlar, henüz 14 yaşında olmasına rağmen cesurca sokağa çıkarak cuntacılara göğsünü siper eden Adviyye Gül İsmailoğlular bütün kirli hesapları bozdu. Bir kez daha gelecek nesiller bu topraklarda özgürce yaşasın diye bedel ödendi.

*

Ölümü öldüren 251 canımızı zalimce katledip, 2196 mücahidimizi yaraladılar.

Bu defa sizin çocuklar değil, bizim çocuklar başardı.

Başaramadınız, asla da başaramayacaksınız.

Çünkü biz ekmeksiz, susuz yaşarız; vatansız asla.

Bugün 15 Temmuz Millî Birlik ve Demokrasi Günü.

İlelebed kutlu olsun.

***

Z KUŞAĞI İŞSİZLİĞİN PENÇESİNDE...

Özgürlüğün tadını çıkartmakla birlikte, zor günlerden geçiyoruz. Kovid-19 musibeti hayatımızı zorlaştırdı. Zorlaştırmaya da devam ediyor. Sıkıntılar kartopu gibi büyüyor. Bir tarafta pandemi, diğer tarafta işsizlik. Vasıfsız elaman arayanlar işçi bulamazken, vasıflı gençlik işsizlik buhranı yaşıyor.

Bunlardan biri de benim evladım. Türkiye’nin en iyi devlet üniversitelerinden birinden mühendis olarak mezun olup, yüksek lisans yapmasına rağmen iş beğenmiyor değil, ciddi ciddi iş bulamıyor.

Kuşak ayrıştırmasından hazzetmem fakat çoğunluğu AK Parti iktidarında gözlerini dünyaya açan Z Kuşağı artık ülkenin kaderini etkileyecek olgunluğa erişti.

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hafta başı Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Türkiye Gençlik Zirvesi’nde gençlikten umutlu olduğunu ifade etse de özellikle bu kuşak zorluklar karşısında bocalıyor.

Son yerel seçimlerde bu kuşak iktidarı uyardı; 2023’e kadar bu kuşağın sıkıntılarına çözüm üretilmez ise tercihlerini iktidarı değiştirmek yönünde kullanacakları aşikâr.

Yani özellikle bu kuşak; sözde değil, özde eylem istiyor.

Avrupalıların gıpta ile baktığı bu emsalsiz zenginliğimizi; yani gençliğimizi heba etme lüksümüz yok. Onlara kulak kesilip, dertlerine derman, sevinçlerine ortak olmamız lâzım.

Konuyla ilgili Cumhurbaşkanlığı makamından, Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan birileri kalkıp da “sizin sıkıntınız nedir arkadaş” diye arar mı?..

Emin değilim.

İletişime geçerlerse gerekli paylaşımı yaparız.

Vesselâm.