Bu da geçer Ya Hu -I
Bir şehir düşünün ki...
Onca yükü, derdi tasası, kavga döğüşü ve geçim gailesinde yorgun düşmüş ancak yaşama tutkusuyla hala diri, ihtiraslarıyla avını parçalamaya hazır Aslan gibi ve yirmi dört saat capcanlı... Umutlarından ve yaşama sevincinden hiç bir şey kaybetmeden asil duruşu ile yüzyıllardır ayakta kalabiliyor.
Kimden mi bahsediyorum?
İstanbul’dan...
İstanbul muhteşem güzelliği ve hayat mücadelesiyle büyülüyor...
Bir yanıyla uhrevi, mistik ve masalımsı, kadim kimliği ile eşsiz ve büyüleyici, diğer yanıyla da dünyaya sıkı sıkı bağlı hatta tamahkâr ve doyumsuzdur İstanbul...
Unutulmaz aşkların, farklı ve aykırı yaşamların, sokaklarındaki halka halka büyüyen rengârenk kalabalıklarıyla çekici ve etkileyici çok az şehir var dünyada. İstanbul bambaşka bir büyüdür ve büyüleyici...
Bu şehirde yüzyıllardır farklılıklar barış, hoşgörü ile ve mutlulukla bir arada yaşıyor. Müslüman’ı, Hristiyan’ı ve Yahudi’si ile her dinden ve inançtan insanlar kavga ve döğüşten uzak kardeşlik duyguları içinde bir arada yaşıyor. Bu yaşamıyla tarih kokan tenha sokaklarında kendinizi kaybediyorsunuz. Eski çağlarda yaşıyor gibi bir duygu sarıyor tüm benliğinizi.
Ancak beli bükülmüş ihtiyarlar gibi de son nefesine gelmiş tarihi ahşap evlerin yaşama ısrarını gördükçe hayata bağlılığınız artıyor. Yıkılmaya yüz tutmuş bazı tarihi binaların yine de kalbinde sevgi ve aşkı, gözlerindeki umudu görünce bu şehre hangi sanatkârın eli dokunduğunu anlıyorsunuz. Dünyanın en büyük, en temiz ve lekesiz sevdaları bu şehirde yaşanmıştır. İstanbul’un bu görünümü alması asırlar almıştır ancak bu güzel ve farklı görünüm her geçen gün hızlıca kayboluyor ne yazık ki!
Bahar yağmurlarında yıkanıp taranan alımlı ve ılımlı gelin gibi süslenip heyecanla güne hazırlanan ve bir günde dört mevsimin yaşandığı bir iki şehir biliyorum. Emirgan’ı, Aşiyanı, Beylerbeyi, Üsküdar’ı, Sultanahmet’i, Hıdiv Kasrı, Boğazı, yedi tepesiyle böyle bir büyülü bir şehir yok dünyada...
Mevsiminde gökyüzünden dökülen tonlarca su şehirde günlük yaşamın sıradan bir parçası olmuş ve bir şekilde eğlenceli de yapıyor şehri. Yağmurda göle dönüşen yollarda bata çıka yürümek, denizle birleşen kıyı meydanlarında boğulmama çabası vermek fantastik olduğu kadar da heyecan verici oluyor.
Bu günlerde imtihandayız,
Salgından az çok yara almış olsak da umutla ve heyecanla kucaklaşacağımız günler gelecektir. Bu yüzden bu güzel şehrin ıssızlığının geçici olduğunu bilerek yese düşmeyelim. Yeniden ve heyecanla eski günlere kavuşacağımız günleri bekleyelim.
Evet, bu zor günlerde şehirlerimizin ağzını bıçak açmıyor desek abartmış olmayız. Sabredeceğiz ve zamanı gelince aniden parlayan deli taylar gibi iplerimizden kurtulacağız. Hasretle akacağız sokaklarına, caddelerine ve meydanlarına şehrin. Aniden kalkan kartallar gibi en yükseğe çıkıp şehrin üstünde doyasıyla süzüleceğiz. Bu şehrin sıradan bir şehir olmadığını uğrunda can verenleriyle gösterdiği gibi kurdu kuşu ve yaşayanlarıyla da gösteriyor. Her şey uyum içinde ve yerli yerinde kendi renklerinde muhteşem tabloyu tamamlıyor…
Çok özlüyoruz...